Frankfurter Allgemeine Zeitung Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğuna evlilik işlemleri için girmesinin ardından kendisinden haber alınamayan Suudi yazar Cemal Kaşıkçı'nın meçhul akıbetini konu alan yorumunda şu satırlara yer veriyor:
"Olay dünya gündeminin üst sıralarına oturdu. Suudi Arabistanlı rejim karşıtı Cemal Kaşıkçı Konsolosluğa girdikten sonra ortadan kayboldu. Türk mercileri Kaşıkçı'nın Suudiler tarafından öldürülmüş olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Olayın arkasında ülkesini modernize etmek isteyen, dış politikada ve karşıtlarına ise acımasız davranan girişken ve fevri veliaht prens Bin Selman'ın olmasından kuşku duyuluyor. Şimdi ABD yönetimi de olayın aydınlatılmasını istiyor. Başkan Trump ‘kötü' bir olaydan söz ediyor. Oysa Trump döneminde ABD ile Suudi Arabistan arasındaki dayanışma daha da güçlendi. İran konusunda sıkı işbirliği yapmaları bile genç muktedirin davranışlarına sınır çekilmesine engel olmamalıdır.”
Neues Deutschland gazetesi ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri mercek altına alıyor:
"ABD'nin yeni Başkanı ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı. Ama sadece ‘petrol' düşüncesiyle değil. Suudi Arabistan otokrasisi yine Washington'ın tercihli stratejik ortağı, Amerikan silahlarının en büyük alıcılarından ve ortak ezeli düşmanları da İran. Bin Selman Suudi Arabistan'da bazı reformlar da başlattı. Ancak Riyad'ın güçlü adamı fikir özgürlüğünü acımasızca bastırıyor. Trump Kaşıkçı olayına belli bir süre ses çıkarmadı. Ama Kaşıkçı ABD'de yaşayan bir Washington Post yazarı olduğundan olay kolay kolay görmezden gelinemezdi. Şimdi Trump da olayın aydınlatılmasını istiyor.”
Nordwest-Zeitung gazetesi Türkiye'deki tutuklu bir Alman vatandaşının serbest bırakılmasını şöyle değerlendiriyor:
"Demek ki, isteyince oluyormuş. Devlet başkanına hakaretten tutuklanan Braunschweiglı Almanın serbest bırakılması ekonomik baskının boşa gitmediğini gösteriyor. Lira eriyor, yatırımcılar kaçıyor. Son umut, Almanya ve Avrupa ile ilişkileri düzeltmek ve belki de doğrudan yardım alabilmek. Türkiye böylesine ağır baskı altına girmeseydi, Erdoğan'ın yargıçları Alman'ı mutlaka mahkûm ederdi. Başkanın narsist kişiliği, sayılmaya olan düşkünlüğü ve yargıya müdahale edebilmesi her şeyi mümkün kılıyor. Bu nedenle Türkiye Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırıcı hamlelerinden vazgeçene kadar, hatta en iyisi Erdoğan gidene kadar baskının artarak devam etmesi gerekir.”
Berliner Morgenpost gazetesinin aynı konudaki yorumunda şu satırları okuyoruz:
"Almanya'daki Türkler ve Türk asıllı Almanların yapılanlardan nasıl etkilendiklerini sezmek mümkün. Yapılanlar güvensizlik ve korku doğuruyor. Türkler, hele rahatça Türkiye'ye gitmek istiyorlarsa, sosyal medya üzerinden ya da başka kanallardan söylediklerine dikkat etmek zorundalar. Almanya'da güvendeler ama yıldırma karşısında korumasızlar. Erdoğan, karşıtlarına vatan haini ve hukuki bakımdan koruması olmayan kişi muamelesi yapıyor. Ölçüsü yok. Bunun birçok örneği var: Gazeteci Deniz Yücel'e yapılanlar ve ev hapsinde tutulan Amerikalı papaz Andrew Brunson gibi.”
DW, afp, dpa/AG, BK
© Deutsche Welle Türkçe