Almanya’nın etkili düşünce kuruluşlarından DGAP, AB’nin iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa arasında son dönemde güçlenen işbirliğini kapsamlı bir raporda mercek altına aldı. İki ülke arasındaki işbirliğini üçüncü ülkelerle genişletmenin, AB’nin entegrasyonunu güçlendireceğine işaret edilen raporda, Türkiye ile işbirliği için de ayrı bir bölüm ayrıldı.
“AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var”
Raporun Türkiye kısmını kaleme alan dış politika uzmanı Catherine Palpant DW’ye konuştu. Palpant, AB’nin dış politikada ağırlığını artırabilmesi için Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu vurguladı.
Palpant, “Bugün birçok uluslararası kriz AB’yi doğrudan etkiliyor. Fransa ve Almanya’nın bazı alanlarda görüş ayrılıkları olmakla birlikte ortak çıkarlarını ilgilendiren alanlarda pragmatik işbirliğini geliştirmeleri gerekiyor. Bu ortak çıkar alanları aynı zamanda Türkiye için ve tüm Avrupa için de geçerli, üçlü işbirliğinden tüm Avrupa yararlanacaktır” diye konuştu.
Palpant Almanya, Fransa ve Türkiye’nin üçlü işbirliği mekanizması kapsamında yakın işbirliği yapabilecekleri konuları şöyle sıraladı:
“Her üç ülkenin de ortak çıkarlara sahip olduğu ve işbirliğini geliştirebilecekleri alanlar göç, enerji güvenliği, terörle mücadele, kriz bölgelerine ve özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politika. Bu alanlarda daha yakın bir işbirliği farklı pozisyonların uyumlaştırılmasını sağlayacaktır.”
Palpant raporda, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’nin AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikalarında önemli bir rol oynayabileceğine işaret ederken, terörle mücadele alanında somut işbirliğinin de önemine vurgu yaptı. Palpant ayrıca enerji tedarikinin güvenlik altına almanın bugün hiç olmadığı kadar stratejik önemi sahip olduğunun altı çizdi ve “Türkiye Avrupa sınırındaki gerçek bir enerji üssü” görüşüne yer verdi.
Türkiye AB için eşsiz bir partner olabilir
Üçlü işbirliği ile Türkiye’nin “vazgeçilmez bir ortak” konumuna gelebileceğini kaydeden Palpant, şu değerlendirmeyi aktardı:
“AB’nin tamamı için büyük öneme haiz somut konularda, daha yakın bir işbirliği Türkiye’nin de gücünü artırmasını sağlayacaktır, Türkiye’yi eşsiz bir partner konumuna taşıyacaktır. Çünkü Türkiye’nin stratejik bölgesel konumu, iyi ve verimli işbirliği ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.”
“Müzakere süreci kolaylaşır”
Uzman Palpant, önerisinin Türkiye için AB tam üyeliği yerine “imtiyazlı ortaklık” olarak yorumlanıp yorumlanamayacağı sorusunu, “Türkiye’nin AB üyeliğinden bağımsız, önemli işbirliği alanları var. İşbirliği tüm taraflarının çıkarına olacaktır” sözleriyle yanıtladı.
Palpant ayrıca şu noktalara işaret etti:
“Kilit alanlarda verimli bir işbirliği, taraflar arasında güvenin inşasına katkıda bulunur. AB müzakere sürecinde yumuşama yaşanır. Son yıllarda müzakere sürecinde ortaya çıkan güçlüklerin ağırlıklı sebebi güven ve işbirliği eksikliği. Üç ülke, taraflar açısından hayati öneme sahip alanlarda verimli bir işbirliğine giderse bu müzakere sürecini kolaylaştırır.”
Fransız uzman son yıllarda Türkiye ile AB arasında yaşanan gerilimlerin giderilmesinde de üçlü diyalog sürecinin etkili olabileceğini belirtti ve “İşbirliği daha kapsamlı perspektifler üzerinde uzlaşı sağlanmasını, görüş ayrılıklarının yumuşatılmasını beraberinde getirir. Birbirini daha iyi tanıyan partnerler birbirine daha çok güvenir” dedi.
Pierini: “Ortak zeminde ortak hedefler gerekli”
AB Komisyonu’nun eski Ankara Temsilcisi Marc Pierini DGAP raporuyla gündeme getirilen üçlü işbirliği önerisini DW’ye değerlendirdi.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı için yaptığı araştırmalarla tanınan ve Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlemeye devam eden Pierini, AB ülkeleri ile Türkiye arasında birçok alanda sayısız işbirliği imkânı bulunduğu görüşüne katıldığını vurguladı.
Pierini, üçlü diyalogun bu alanlardaki işbirliğini mümkün kılabilecek önerilerden biri olduğunu söylemekle birlikte şu noktaya işaret etti:
“Herhangi bir konuda işbirliği yapılması Türkiye ile Avrupalı muhatapları arasında temelde ortak hedeflerin paylaşıldığı ön kabulünü gerekli kılıyor, ancak bunu tüm alanlarda göremiyoruz.”
“Üçlü işbirliği Türkiye’nin durma noktasına gelen müzakere sürecini yeniden canlandırabilir mi?” sorusunu ise Pierini şöyle yanıtladı:
“Müzakere sürecinin yeniden canlanabilmesi Türkiye’nin siyasi kriterleri ve diğer teknik kriterleri hayata geçirmesi koşuluna bağlı. Türkiye’de 2013 yılından itibaren başta basın özgürlüğü ve yargının bağımsızlığı olmak üzere hukuk devleti yapısının aşınması, müzakere sürecinin canlandırılması için çok sağlam bir zemin sağlamıyor. “