16 Ocak 2024 12:57
Potsdam yakınlarındaki bir otelin ışıklar içindeki yemek salonuna ardarda iki düzine kadar insan giriyor. Kimileri AfD üyesi, İdentiter Hareket’in (Kimlik Hareketi’nin) önemli isimlerinden biri de var aralarında. Bazıları »Burschenschaft« olarak adlandırılan milliyetçi-muhafazakâr öğrenci birliklerinden, sonra kentsoylular, orta sınıf, hukukçular, siyasetçiler, iş insanları, doktorlar. İki CDU üyesi de gelmiş, ikisi de »Değerler Birliği« üyesi.
Toplantı daveti iki kişiden gelmiş. Biri, 60’lı yaşlarının sonlarında, neredeyse tüm hayatını aşırı sağcı çevrelerde geçirmiş. İsmi Gernot Mörig, Düsseldorf’lu eski bir diş doktoru. Diğeri, lokantacılık alanında ün salmış bir yatırımcı olan Hans-Christian Limmer. Fırınlar zinciri Backwerk’in başarısında onun imzası var. Bugünse, burger lokantaları zinciri Hans im Glück’ün ve paket yemek servisi Pottsalat’ın hissedarları arasında. Mörig’in tersine, Limmer toplantıya katılmıyor, arka plandaki zengin adam olmayı tercih ediyor. CORRECTİV’in, bu metnin yayınlanmasından önce kendisine bu konuda sorduğu soru üzerine, toplantıda söylenenleri benimsemediğini, toplantının planlanmasında da "herhangi bir rol üstlenmediğini" ifade etti.
25 Kasım sabahı, saat dokuza geliyor, puslu bir cumartesi. Avluya park etmiş arabaların üstünde karlar birikiyor. O gün Landhaus Adlon’da olup bitenler bir oda tiyatrosunu andırıyor – ama bu, tiyatro değil, gerçek. Burada, aşırı sağcı akıl hocaları, AfD temsilcileri ve sağ hareketin zengin destekçileri biraraya geldiğinde neler olabileceği gün yüzüne çıkıyor. En önemli ortak hedefleri, insanların ırkçı kıstaslarla Almanya’dan sürülebilmesini sağlamak – Alman vatandaşlığına sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın.
Buluşmanın gizli kalması gerekiyordu. Toplantıyı örgütleyenlerle konuklar, sadece mektupla iletişim kuracaktı. Ama bu mektupların fotokopileri CORRECTİV’e sızdırıldı. Ve biz fotoğraf çektik. Binanın hem ön, hem de arka cephesinden. Binanın içinde de gizlice görüntü kaydetmeyi başardık. Bir muhabir, gerçek kimliğini gizleyerek kamerasıyla oradaydı ve başka bir isim vererek otele giriş yaptı. Toplantıyı çok yakından takip etti ve kimin gelip katıldığını gözlemleyebildi. Ayrıca, Greenpeace bu toplantı hakkında araştırma yaptı ve CORRECTİV’e fotoğraflar ve belge fotokopileri iletti. Muhabirlerimiz birçok AfD üyesiyle görüştü; kaynaklar, CORRECTİV’e, katılanların ifadelerini doğruladı.
Böylece bu buluşmayı eksiksiz olarak yeniden kurgulayabildik.
Bu, kimilerinin çok zengin olduğu birtakım sağcı ideologların buluşmasının çok ötesinde bir toplantı. Katılanlar arasında, AfD içinde etkili olan insanlar var. İçlerinden biri bu hikayede kilit bir rol oynayacak. O gün, AfD parti yönetimi adına konuştuğunu böbürlenerek söylüyor. Konuşan, Alice Weidel’in kişisel danışmanı.
Thüringen, Saksonya ve Brandenburg eyalet seçimlerinden yaklaşık on ay önce yapılan bu toplantı, ırkçı tutumların, partinin federal düzeyine kadar yayıldığını kanıtlıyor. Üstelik, mesele tutumdan ibaret de değil; AfD siyasetçilerinin bir kısmı, bu doğrultuda hareket etmek niyetinde. Partilerinin, aşırı sağcı bir parti olmadığını iddia etmesine rağmen.
Tam da partiye kapatma davası açılması tartışmalarının sürdüğü bu dönemde, bu toplantı AfD için hukuki açıdan riskli. Aynı zamanda, AfD’nin Almanya’da iktidara gelmesi halinde neler olabileceğine dair bir işaret.
O hafta sonu orada tasarlananlar, Alman anayasasına yönelik bir saldırı.
KişilerAfD MÖRİG ÇEVRESİ NEO-NAZİLER KONUKLARI AĞIRLAYANLAR KURUMSAL DİĞERLERİ |
Potsdam yakınlarında, Lehnitzsee kıyısında, 1920’lerde yapılmış kiremit çatılı, göl manzaralı bir villa. İlk konuklar bir gün önce akşam saatlerinde geliyor. Stade plakalı beyaz bir SUV auvluya giriyor, açık pencereden Frei.Wild grubunun müziği gümbür gümbür yayılıyor: "Biz, biz, biz, biz Almanya’yı başarırız"
Birçok konuk, cumartesi sabahı katılıyor onlara, parke zemin üzerinden beyaz örtülü masaya doğru yürüyorlar, yaklaşık 30 tabak, her birinin üzerinde katlanmış bir peçete.
Birçoğuna ismen davetiye gönderilmiş, davet metninde, söylenmesi gereken her şey yazılı: "çok özel bir ağ", katılmak için 5000 avroluk bir "asgari bağış" tavsiye ediliyor. Para toplamak "grubumuzun temel görevidir" deniyor kendisini "Düsseldorf Forumu" olarak adlandıran grubun gönderdiği mektuplarda. Öyle görünüyor ki, hedefleri, aşırı sağcı gruplara gizlice destek vermek isteyen varlıklı kişilerden ve şirketlerden bağış toplamak. "Aktif olarak birşeyler yapan yurtseverlere ve bu faaliyetleri maddi olarak destekleyen kişilere ihtiyacımız var" deniyor davetiye metninde. Organizatörlerin villadaki buluşmada "nötr bir hesap numarası" bildirecekleri, ama arzu edilirse paranın nakit de ödenebileceği belirtiliyor.
Peki bağışın amacı ne?
Diş doktoru Mörig ve eski Backwerk hissedarı Limmer tarafından organizatörler olarak imzalanan davetiyede bunun ilk işareti veriliyor. CORRECTİV’e ulaşmış olan bir başka davet metninde Mörig şunları söylüyor: "Master planı olarak bir ana taslak" mevcut. Bu, bir konuşmacı tarafından açıklanacak. Konuşmacının kim olduğunu da gururla ekliyor Mörig: Martin Sellner "bizzat" konuşacak, yani uzun yıllardır aşırı sağcı İdentiter Hareket’in vitrindeki yüzü olan adam. Demek ki, hafta sonu buluşmasına katılanlar, konunun ne olduğunu biliyordu.
Yazar ve Yeni Sağ’ın öncü düşünürlerinden biri olan Sellner, toplantının ilk konuşmacısı. Mörig onu sunuyor ve Sellner’in bir master planı olduğunu söylüyor. Ve hemen günün konusunun adını koyuyor: "geriye göç".
Etkinliğin organizatörü, açılış konuşmasında Sellner’in tezini özellikle vurguluyor: Diğer bütün konular – Korona önlemleri ve aşılar konusundaki tavır, Ukrayna ve İsrail’deki durum – bütün bunlar, Yeni Sağ içinde tartışma yaratan meseleler. Biraraya geldikleri tek konu, geriye göç: "bizim bir Batı halkı olarak varlığımızı sürdürüp sürdüremeyeceğimiz".
O günkü sunumların ve konuşmaların en büyük kısmı bu ana konuya yönelik olacak, "geriye göçe".
Sellner sözü alıyor. Konuşması boyunca temel fikri şöyle açıklıyor: Almanya’yı terk etmesi gereken üç hedef göçmen grubu var. Ya da, kendi ifadesiyle: "yabancıların yerleşimini geriye çevirme tedbirleri açısından". Sonra, kimleri kastettiğini sıralıyor: iltica başvurusunda bulunanlar, Almanya’da kalmaya hak kazanmış yabancılar – ve "asimile olmamış Alman vatandaşları". Sonuncu grubu en büyük "sorun" olarak görüyor. Başka bir ifadeyle, Sellner halkı, rahatsız edilmeden Almanya’da yaşayacak olanlar ve bu temel hakka sahip olmaması gerekenler olarak ikiye ayırıyor.
O gün ortaya atılan fikirlerin hepsi sonuçta aynı hedefe yönelik: Konuşmacıların gözünde yanlış ten rengine ya da kökene sahip olan insanlar Almanya’dan sürülebilmeliler – ve Sellner gibi insanların bakış açısından yeterince "asimile" olmamış olanlar. Alman vatandaşı olsalar bile.
Bu, anayasaya, yurttaşlık yasasına ve eşit muamele ilkesine yönelik bir saldırı demektir.
Katılımcılardan, "master planının" içeriğine yönelik temel bir eleştiri gelmiyor, söylenenleri destekleyen birçok soru soruluyor. Sadece bu planın uygulanabilirliğine dair kuşkular var.
Örneğin emlak girişimcisi ve CDU’ya yakın Alman Dil Derneği’nin yönetim kurulu başkanı Silke Schröder, bunun pratikte nasıl işleyeceğini merak ediyor. Çünkü bir kişi "uygun" bir pasaporta sahip olur olmaz, bu işin "tamamen imkansız" olacağını söylüyor.
Sellner bunu bir engel olarak görmüyor. Şöyle cevap veriyor: İnsanlar üzerinde "yüksek bir uyum sağlama baskısı" kurulmalı, örneğin "ihtiyaca göre düzenlenmiş yasalar" yoluyla. Geriye göç aceleyle yapılabilecek bir şey değil, "onlarca yıl sürecek bir proje".
Toplantıya katılan AfD üyelerinin de buna bir itirazı yok, tam tersine. AfD Federal Meclis milletvekili Gerrit Huy, uzun bir süredir bu hedefin peşinde olduğunu vurguluyor.
Huy, yedi yıl önce partiye üye olduğunda bir "geriye göç konseptiyle geldiğini" söylüyor. AfD’nin artık çifte vatandaşlığa karşı çıkmamasını da böyle açıklıyor. "Çünkü o zaman, Alman vatandaşlığını yeniden ellerinden almanız mümkün, sonuçta vatansız kalmıyorlar ya." Huy’un söylediklerinden, Alman pasaportuna sahip göçmenlerin tuzağa düşürülmelerinin amaçlandığı anlaşılıyor.
Saksonya-Anhalt Eyalet Meclisi’nde AfD’nin grup başkanı Ulrich Siegmund da salonda. Daha sonra o da söz alacak ve para bağışı çağrısında bulunacak. Parti içinde güçlü bir isim, bunun bir nedeni de, partinin onun eyaletinde gördüğü büyük destek. Tam da "master planının" mantığına uygun olarak sunduğu pazarlama argümanı şu: Sokakların çehresinin değişmesi, yabancıların lokantaları üzerinde baskı uygulanması lazım. Saksonya-Anhalt eyaletinde "yaşamanın bu kesimler için mümkün olduğunca cazip olmaktan çıkması" lazım. Bu da çok kolaylıkla sağlanabilir. Siegmund’un sözleri bir sonraki seçimde etkisini gösterebilir.
CORRECTİV buluşma sonrasında bazı katılımcılara sorular gönderdi. Örneğin: Geriye dönüp baktığınızda, toplantıda dile getirilen temel görüşler hakkında ne düşünüyorsunuz?
AfD’nin Federal Meclis milletvekili Gerrit Huy, yazının yayınlanma saatine kadar sorularımıza cevap vermedi. Aynı şey, AfD’li siyasetçi Roland Hartwig ve partinin federal merkezi için de geçerli.
Saksonya-Anhalt’tan Ulrich Siegmund, medya hukuk bürosu Höcker’e genellikle yazageldiği şeyleri yazdırdı: Verdikleri cevaptan alıntı yapılamaz, ancak müvekkillerine yönelik ithamlar asılsızdır. Bu arada, müvekkilleri AfD milletvekili olarak değil, "bireysel olarak" orada bulunmuştur. Hukuk bürosu cevabında Siegmund’un "geriye göç" kavramı hakkında ne düşündüğünü muğlak bırakıyor. Sadece Siegmund’un insanları »yasadışı olarak sınır dışı etmek« niyetinde olmadığını ilettiğini bildiriyor.
Gernot Mörig mesafeli. Sellner’in söylediklerini "farklı hatırladığını" belirtiyor. Bize yazdığı cevabında şöyle diyor: Eğer bu tür ifadeleri bilinçli olarak algılasaydım, bunu "itirazsız bırakmazdım" – özellikle Alman vatandaşları arasında ayırım yapılmasını.
AfD kendisini başarıya giden yolda görüyor, sağın güçlenmekte oluşu partiye can katıyor. Son kamuoyu yoklamalarına göre Saksonya ve Thüringen gibi eyaletlerde yüzde 30’un üzerinde oyla en güçlü parti olacak AfD – CDU, SPD ve Yeşiller’den farkla önde olarak. Ama parti aynı zamanda zor durumda. Anayasayı Koruma Teşkilatı, Thüringen, Saksonya-Anhalt ve Saksonya eyaletlerinde AfD’yi aşırı sağcı olarak değerlendiriyor. Son dönemde partinin gençlik örgütü Junge Alternative’yi şüpheli olarak sınıflandırdı. Gerekçe olarak İdentiter Hareket’e yakınlık, "ırkçı ve etnik bir halk anlayışı" ve "göç biyografisine sahip insanların aşağılanması" belirtildi.
Partinin kapatılması tartışmaları son dönemde arttı. 400.000’den fazla insan bu yönde bir dilekçeyi imzaladı, CDU milletvekili Marco Wanderwitz de Federal Meclis’te, bir kapatma davası başvurusu için destekçiler arıyor.
AfD de safları sıklaştırıyor ve kendisini dışarıya karşı demokratik bir güç olarak sunuyor. Partinin internet sitesinde "AfD bir hukuk devleti partisi olarak Alman vatandaşlığına sahip tüm insanların toplamı olan Alman ulusuna koşulsuz olarak bağlıdır" deniyor. Alman pasaportuna sahip göçmenler "yüzyıllardır Almanya’da yaşayan bir ailenin torunları kadar Almandır" ve: "Bizim için birinci ve ikinci sınıf vatandaş yoktur."
Toplantıda söylenenlerse bunlardan farklı: En azından AfD’nin orada bulunan siyasetçileri, dışarıdan kimsenin onları izlemediği o ortamda, ırkçı idealleri rahatlıkla savunuyor; dile getirdikleri görüşlerle aşırı sağcı ideologların tutumları arasında önemli bir fark yok.
Dışarıda kar gri bir çamura dönüşüyor. Ama kaynakların aktardığına göre, içeridekilerin keyfi gayet yerinde; onlar için iyi bir dönem bu. Organizatör Gernot Mörig, aslında kötümser bir tip olduğunu söylüyor. Ama o gün umutlanmış. Bunun bir nedeni de, sağcı fikir babası Sellner’in "master planı".
Ayrıca, kuzey Afrika’da bir "örnek devlet" fikri var. Sellner, bu tür bir yerde iki milyon kadar insanın yaşayabileceğini açıklıyor. Bu sayede, insanların "sevk edilebileceği" bir yer olacak. Orada eğitim ve spor imkanları da sağlanacak. Sığınmacılar için çaba gösteren herkes de oraya gidebilir.
Sellner’in tasarladıkları, eski bir fikri hatırlatıyor: Nasyonal Sosyalistler 1940’ta, dört milyon yahudiyi Madagaskar adasına sürmeyi planlamışlardı. Sellner’in aklında bu tarihsel paralelliğin olup olmadığı meçhul. Organizatörlerin, gizli buluşmaları için tam da bu villayı seçmiş olmaları da tesadüf olabilir: Otele yaklaşık sekiz kilometre mesafede, Nazilerin, yahudilerin sistematik imhasını planladıkları Wannsee Konferansı’nın binası bulunuyor.
Sellner, aşırı sağcı söylemin bir başka propaganda kavramını daha ortaya sürüyor: "etnik seçim" dedikleri şey. İnternette bu alan adını zaten kendine ayırmış. Şöyle diyor Sellner: "Yabancılar sadece burada yaşamıyor. Burada oy da kullanıyor." "Etnik seçim«, göçmen kökenli insanların özellikle »göçe sıcak bakan" partilere oy vermesi anlamına geliyor.
Demek ki: Sellner sadece seçimlerin meşruluğunu inkar etmekle kalmıyor, Almanları kendi ülkelerinde yabancılara dönüştürüyor. Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, 20,2 milyon insan bir "göç tarihine" sahip, yani 1950’den bu yana ya bizzat Almanya’ya göç etmişler, ya da bu göçmenlerin çocukları.
Aşırı sağcı aktörlerin ve grupların stratejilerinin nasıl içiçe geçtiği burada belirginlik kazanıyor: Sellner fikir veriyor, AfD’liler bu fikirleri alıp partiye taşıyor. Başkaları da geri planda ağlar oluşturuyor, varlıklılar, orta sınıf insanları, kentsoylu çevreler. Tartışmalar da hep aynı konu etrafında dönüyor: Irk esasına dayalı türdeş bir topluma nasıl ulaşılabilir?
Sırada, uygulamanın detayları ve bundan sonra atılacak olan adımlar var: Yayın kurulunun daha sonra kendisine ilettiği sorular üzerine toplantıyı »tek başına« düzenlemiş olduğunu belirten Mörig, bu planı, yani Alman vatandaşları da dahil olmak üzere göçmen kökenli insanların ülkeden sürülmesi planını somutlaştıracak bir uzmanlar kurulundan sözediyor. Bunu da "etnik, hukuksal ve lojistik kıstaslardan" hareketle yapacaklar – yasal kılığa büründürülmüş ırkçı bir plan. Kurulun üyelerinden biri şimdiden aklında: Hans-Georg Maaßen, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın eski başkanı.
Maaßen adı o gün sıkça geçiyor. Ocak ayında yayınlanan birçok habere göre Maaßen, kendi partisini kuracağını ilan etmeyi planlıyor. Bu salondakiler bundan şimdiden haberdar; bu yeni oluşumdan toplantı boyunca birkaç kez sözediyorlar.
Ama görünen o ki, kurulması planlanan bu partiyi pek de ciddiye almıyorlar. Esas ilgilendikleri konu, kendi planları. Mörig’e göre, "bu ülkede yurtsever bir güç sorumluluğu üstlendiğinde" bu planların tamamlanmış olması gerekiyor.
Grup, yeniden göç fikrinin bir siyasal stratejiye nasıl dönüştürülebileceğini konuşuyor. Sellner diyor ki: "Düşünce iklimini değiştirmek" için "metapolitik, politika öncesi iktidarın" kurulması zorunlu. Aktif bir öncü hat, Almanya’da iktidara gelecek olan sağ hükümeti seçimden sonra da desteklemeli.
Konuşmaların içeriğine bakıldığında, bunun uygulamadaki anlamı şu: Bu iş için para da gerekli. Influencer projeleri, propaganda, eylem hareketleri ve üniversite projeleri için. Bu, işin bir yönü, yani aşırı sağcı bir karşı kamuoyunun oluşturulması.
İşin diğer yönü, demokrasinin zayıflatılması, yani, seçimlerin kuşkulu hale getirilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin gözden düşürülmesi, farklı görüşlerin bastırılması ve kamusal medyayla mücadele edilmesi.
Konuşmalar birbirini izliyor, herbiri yaklaşık bir saat sürüyor. Arada öğle yemeği servisi yapılıyor, garsonlardan birinin, müşterilerine sinir olduğu fark ediliyor.
Öğleden sonra Ulrich Vosgerau mikrofona geliyor. Vosgerau, AfD’ye yakın Desiderius Erasmus Vakfı’nın danışma heyeti üyeliği yapmış bir hukukçu ve Federal Anayasa Mahkemesi’nde vakfa yapılan bağışlarla ilgili görülen davada AfD’yi temsil ediyor.
Anayasa hukukçusu Vosgerau mektupla oy verme işlemi hakkında konuşuyor, süreçlerden sözediyor, seçimin gizliliğinden, kendi bağımsız görüşlerini oluşturamayan Türk kökenli genç kadınlarla ilgili şüphelerinden. CORRECTİV’in daha sonra ilettiği soruları cevaplarken bu cümleyi kullandığını doğruladı. Ama Sellner’in konuşmasında ortaya attığı, kişilerin vatandaşlıklarının ellerinden alınması meselesini hatırlamadığını söyledi.
Vosgerau, bir sonraki seçimler öncesinde, seçimlerin hukuka uygunluğu hakkında kuşku uyandırmak amacıyla bir emsal metin oluşturma önerisini makul buluyor. Ne kadar çok kişi desteklerse, başarı şansı o kadar artar diyor. Konuşmasını bitirdiğinde salondan alkışlar geliyor.
Diğer konuşmacılar da, sanki iktidar dengesi şimdiden değişmiş gibi konuşuyorlar. Belli ki, yeni bir çığırın açılmasının hemen öncesinde olduklarına inanıyorlar. İdentiter Hareket üyesi, şiddet suçlarından defalarca hüküm giymiş ve bugün AfD Federal Meclis Milletvekili Jan Wenzel Schmidt’in bilimsel danışmanı olan Mario Müller de, konuşmasında aynı üslubu kullanıyor.
Otelin pencerelerinden, toplantıya katılanlar izlenebiliyor. Salon, eski moda bir görkemle ışıldıyor, bir köşede bir epinet, bir dolaplı saat, birçok konuk gömlek ve ceket giymiş.
Zaman onlara uygun görünüyor, planlar hazırlanmış, en azından ana hatlarıyla. Şimdi herşey paraya bağlı; Gernot Mörig bunu biliyor. Mörig 1970’lerde "Vatanına Sadık Gençlik Birliği" olarak adlandırılan aşırı sağcı, kan ve toprak ideolojisinden beslenen bir grubun federal başkanıydı. Bu birlikten kopan "Vatanına Sadık Alman Gençliği" 2009’da Neonazi programından dolayı yasaklandı. "Vatanına Sadık Alman Gençliği" o kadar aşırı sağcıydı ki, AfD’nin Brandenburg eyaletindeki eski başkanı Andreas Kalbitz bile partiden ihraç edildi: Çünkü bu grubun bir kampına konuk olmuştu.
Konukları seçen ve programı belirleyen de Mörig’di. Buluşma öncesi mektubunda »master planından« bahseden ve davetlilerden bağış isteyen de oydu. Nakit bağışlar ve sempozyuma katkılar, diyor Mörig, "dikkat çekmeyecek şekilde" eşine teslim edilebilir. Daha sonra şunu da ekliyor: Topladığı para, küçük örgütleri desteklemek için kullanılacak, örneğin Martin Sellner’in örgütü.
Demek ki: Önceden kararlaştırıldığı üzere para ödeyen herkes, İdentiter Hareket’i ve bizzat Sellner’i finanse ediyor. Mörig öyle diyor. Ama bununla yetinmiyor.
Güya para ödemiş ya da ödemeye niyetli olan destekçilerin listesini gösteriyor; aralarında, salonda olmayanlar da var. Fitness salonları zinciri Fit-Plus’un kurucusu ve Süddeutsche Yayınevi’nin eski hissedarı Christian Goldshagg mesela. Goldschagg daha sonra CORRECTİV’e verdiği yazılı cevapta, "bu etkinlik ya da sizin belirttiğiniz proje için para havale etmedim" diyor ve AfD’yle hiçbir ilgisinin olmadığını belirtiyor. Ayrıca: Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde orta ölçekli bir şirketin yöneticisi ve AfD’ye büyük bir bağış yapmış olan Klaus Nordmann. O da yayın kurulunun soruları üzerine 5000 avro bağışlamadığını, bunun için herhangi bir neden de görmediğini belirtiyor.
Mörig başka isimler de veriyor. Eski imparatorluk şansölyesi Otto von Bismarck’ın soyundan gelen Alexander von Bismarck davetliler arasında.
Eski "federal başkan" Mörig açık açık isim veriyor. Kimlerin »yüksek bir dört haneli meblağı bağış olarak çoktan havale ettiğini« ya da edeceğini gururla anlatıyor. Şimdiye kadar bağışlar, bankacı kayın biraderinin özel hesabına gönderiliyormuş. Ancak şimdi kayınbirader, başka bir çözüm bulmasını rica etmiş kendisinden.
Salonda bulunanlardan bazılarının en tercih ettiği yolun, karısına bir zarf vermek olduğunu söylüyor. Ama bağışları daha profesyonelce düzenlemek niyetinde olsa gerek ki, "muhtemelen bir sonraki sefere kadar resmen kayıtlı olmayan bir dernek" kuracaklarını, para havalelerinin bu derneğe yapılabileceğini duyuruyor.
Saksonya-Anhalt eyaletinde AfD’nin meclis grubu başkanı Ulrich Siegmund’un da paraya ihtiyacı olsa gerek. Siegmund toplantıda açık açık bağış istiyor. Şimdiden seçimleri ve göndereceği el ilanlarını düşünüyor ve bunların herkesin posta kutusuna ulaşmasını istiyor.
Herkese en az bir kez mektup göndereceklerini söylüyor. Aynı zamanda radyo ve televizyonlarda da klasik kampanyalara ihtiyaç var, diyor. Ama daha fazlasını da istiyor: 1,37 milyon avroya ihtiyacı varmış Siegmund’un – "partinin tahsis ettiği paraya ek olarak". Bu, parti kasalarını es geçip paranın doğrudan kendisine aktarılması denemesi de olabilir – doğrudan bağış olarak yasadışı olmayabilir de bu yöntem.
Partiye yapılan bağışlar "tabii büyük farkla en temiz bağış türü" diye de ekliyor sonra Siegmund. "Yine de", diyor, "destek olmanın tamamen yasal yolları var". Önerisi, bu işi "ajanslar" ve "kişisel ilişkiler" üzerinden yapmak. Ricası: "bireysel olarak en iyi yolu bulmak için" konuyu birebir görüşmelerde ele almak.
AfD içindeki bazı kesimlerin Neonazilerle ve Yeni Sağcılarla yakın ilişki içinde olduğu, bilinen bir şey. Ama parti, sorunu bugüne kadar münferit yerel örgütlere ya da eyalet örgütlerine dair bir konu olarak sundu.
Oteldeki gizli toplantıda partinin en üst yönetiminden bir temsilci de hazır bulunuyor: Roland Hartwig. Hartwig eski AfD milletvekili ve AfD başkanı Alice Weidel’in kişisel danışmanı – ayrıca Federal Meclis’de AfD’yi yakından bilen birçok kişinin verdiği bilgiye göre partinin bir tür "gayrıresmi genel sekreteri". Perde arkasından, partinin en üst karar organları üzerinde etkili olan biri.
Hartwig toplantıda Yeni Sağcı aktivist Sellner’in hayranı olduğunu ve kitabını "bugünlerde büyük bir zevkle" okuduğunu olduğunu söylüyor. O da, daha önce üzerinde konuşulan ve adı Mörig tarafından konulmuş olan "master planına" atıfta bulunuyor. Sonra, AfD’nin bu sıralar kamu radyo ve televizyonlarına karşı bir emsal dava açmaya hazırlandığını ve bu radyo ve televizyonların ne kadar lüks bir donanıma sahip olduklarını gösteren bir kampanya başlatacaklarını anlatıyor.
Mörig’in oğlu Arne Friedrich Mörig’in toplantıda sunduğu projenin de Sellner’in konuşması çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor Hartwig: sağ influencerler için bir ajans kurma projesi bu. Hartwig, AfD’nin de bu projenin finansmanına destek olabileceğini söylüyor. Hedef, diyor, oy tercihlerini etkilemek, özellikle genç insanların oylarını: "Yeni bir sayfa açması gereken kuşak hazır bekliyor." Bu planın amacı, genç insanlara TikTok ve YouTube gibi platformlar üzerinden, normal siyasi tezler olarak algılanacak içerikler sunmak.
Hartwig’e göre, şimdi bu projede atılacak adım, konuyu partinin yönetim kuruluna anlatmak ve kurulu, partinin de projeden yarar sağlayacağına ikna etmek.
Hartwig bu konuda önemli bir cümle sarfediyor: "Bir buçuk yıldır görevde olan yeni yönetim kurulu, bu konuya açık. Yani elimizi cebimize atmaya ve doğrudan doğruya partiyle ilgili olmayan alanları da ele almaya hazırız."
İnsan, Hartwig’in, yani Alice Weidel’in sağ kolunun, partinin yönetim kurulunun aracısı olarak burada bulunduğu izlenimini ediniyor – toplantıda planlananları partiye aktaran bir aracı. Hartwig toplantıyla ilgili kendisine daha sonra yönelttiğimiz sorulara yazının yayınlanma saatine kadar cevap vermedi.
Ertesi akşam sessizlik hakim. Otel terk edilmiş gibi duruyor. Sadece Junior Suite’de bir televizyonun hafifçe titreşen ışığı vuruyor pencerelere.
Geriye kalanlar:
Gizli ilişkiler ağını açığa seren aşırı sağcı bir diş doktoru; radikal aşırı sağcıların AfD’nin federal düzey temsilcileriyle buluşması; Alman vatandaşlarının sınırdışı edilmesine yönelik bir "master planı", yani anayasanın 3., 16. ve 21. maddelerini sinsice ihlal etme planı; üst tabakalardan aşırı sağa bağış yapabilecek isimlerin ilan edilmesi; demokratik seçimleri sistematik olarak kuşkulu kılmanın hukuksal yöntemlerini açıklayan bir anayasa hukukçusu; partisini devre dışı bırakıp seçim bağışlarını kendisine yönlendirmek isteyen bir AfD eyalet meclis grubu başkanı; ve masraflarını karşılamak için bir miktar para kazanan bir otel sahibi.
Metin ve araştırma: Marcus Bensmann, Justus von Daniels, Anette Dowideit, Jean Peters, Gabriela Keller
Dizayn: Charlotte Eckstein, Maximilian Bornmann, Mohamed Anwar
İletişim: Luise Lange-Letellier, Valentin Zick, Esther Ecke, Elena Schipfer
Doğruluk kontrolü: Elena Kolb
Katkı: Jonathan Sachse, Gesa Steeger, Pia Siber, Finn Schöneck, Tobias Hauswurz
Çeviri: Recai Hallaç
(*) Bu haber, ilk olarak CORRECTIV internet sitesinde "Almanya’ya karşı gizli plan" başlığıyla 10 Ocak 2024'te yayımlanmıştır. T24, CORRECTIV'de yayımlanan ilk ve orijinal versiyonu direkt olarak yayımlamıştır.
© Tüm hakları saklıdır.