Alman Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (Bamf) iltica ve sığınma dosyalarına gömülmüş durumda. Daire Başkanı Manfred Schmidt şu an ellerinde daha işleme alınmamış 250 bin başvuru dosyası bulunduğunu belirtiyor. Bu dosyalardan 100 bininin Suriye ya da Balkan ülkeleri gibi genelde hızlı karar verilen bölgelerden olduğunu belirten Schmidt, “Üç ay vaktimiz olsa, yani üç ay başka kimse gelmeyecek olsa, ancak o zaman bu 100 bin dosyanın işlemlerini tamamlayabiliriz” diyor.
Dünyada kriz bölgelerinden kaçanların sayısı rekor rakamlara ulaşırken Almanya'ya başvuruların neredeyse yarısı Balkan ülkelerinden geliyor.
Alman Federal Göç ve Mülteciler Dairesi Başkanı Manfred Schmidt DW'ye verdiği mülakatta Kosova ve Arnautluk'tan başvurularda önemli artış olduğunu belirtiyor ve ekliyor: 2015 yılında Arnavutluk'tan 28 bini aşkın başvuru geldi. Bu, önceden kestirebileceğimiz bir gelişme değildi. Arnavutluk ve Kosova'dan gelen başvurulardaki artış bizi çok şaşırttı.
"Güvenli ülkelerin şansı yok"
Almanya'nın ‘güvenli ülke' olarak sınıflandırdığı Sırbistan, Bosna ve Makedonya'dan başvurularda da önemli artış olduğunu belirten Schmidt, bu kişilerin Almanya'ya kabul edilme şansının neredeyse sıfır olduğunu kaydediyor. Schmidt, başvuruların çoğunda ekonomik etkenlerin rol oynadığını belirtiyor:
“Pek çok vakada, yapılan mülakatlarda bize aktarılan bu. Bizim işimizin özünü mülakatlar oluşturuyor. Kaçış öyküsünü ya da gelinen ülkedeki durumu anlatıyorlar, biz de değerlendiriyoruz. Vakaların yüzde 99'unda bize anlatılan, 'Buraya iş bulmaya geliyoruz, çocuklarımızı okutmaya geliyoruz, sağlık sisteminden yararlanmak için geliyoruz' şeklinde. Almanya'da altı ay kalıp yeterli para biriktirip ülkesinde dokuz ile on iki ay geçinebileceğini söyleyenler de var. Bize bu anlatılıyorsa o zaman biz de buna göre kararımızı vermek durumundayız.”
'Otomobil alacağım' diye gelenler
Ancak güvenli ülke olarak görülen Sırbistan ya da Makedonya'dan gelmesine rağmen iltica hakkı tanınanlar da var. Peki bu nasıl oluyor? Schmidt şu yanıtı veriyor:
“İlticanın çeşitli şekilleri var. Mülteci koşullarını yerine getirdiği için bu statüyü kazananlar ya da örneğin idam cezası tehlikesi nedeniyle koruma altına alınanlar. Ve ilticanın bir şekli daha var. O da bir kişinin ülkesinde tedavi edilemeyecek ağır bir hastalığa sahip olması. Bu kişileri de geri gönderemiyoruz. Bunların dışındaki diğer başvuruların hiçbiri, kimin mülteci olduğunu tanımlayan Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'ne uymamaktadır. Mülakat sırasında ‘Bırakın dört hafta kalayım. Burada yeni bir otomobil satın almak istiyorum. Nakit para bile yanımda, hazır' diyenler var. Böyle bir şey duyduğunuzda bunun iltica ya da sığınma ile hiçbir ilgisi yok.”
"Vize uygulaması son çare olmalı"
Schmidt, Balkan ülkelerine yeniden vize uygulanması yönündeki çağrıları ise geri çevirerek, bunun ancak son çare olabileceğini söylüyor:
“Balkan ülkelerinden istihdam piyasamıza da önemli bir göç var. Almanya'da şu an Sırbistan, Bosna, Karadağ, Arnavutluk ve Kosova'dan gelip tamamen yasal bir şekilde yaşayıp çalışan yaklaşık 700 bin kişi bulunuyor. Vize uygulaması, bölgeden Almanya'ya yasal yollardan gelen bu insanları da etkileyecektir. Ve adil olmaz.”
Diğer kriz bölgelerinden mülteci akınlarına hazırlıklı olduklarını kaydeden Schmidt şunları söylüyor:
“Hazırlıklıyız ve Irak'ın kuzeyi, Suriye, Lübnan'daki Bekaa Vadisi gibi kriz bölgelerinden gerçek sığınmacılar için de hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bu kişilerin durumu şüphesiz Kosova ya da Arnavutluk'takilerden farklı. Ama işin boyutuna bakacak olursak, bu yıl işleme aldığımız 200 bin başvurudan 94 bin kadarının Balkanlardan gelmesi, yapısal bir yanlışlık anlamına gelir.”