Deutsche Welle (DW) 3 Mayıs 1953 tarihinde, eski Almanya Cumhurbaşkanı Theodor Heuss'un yaptığı açılış konuşmasındaki "Uzak ülkelerdeki değerli ve sevgili dinleyiciler…” sözleri ile yayına başladı.
DW'nin kuruluş amacı "ülke dışındaki dinleyicilere Almanya'daki siyasi, ekonomik ve kültürel tabloyu aktarmak” olarak tanımlanmıştı. Bu hedefle Köln'den kısa dalga radyo yayınlarına başlayan DW, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan dinleyicilerine önce Almanca olarak seslendi. 1954 yılında ilk yabancı dil yayınları başladı. 1992 yılında televizyon kuruldu, bunu online yayınlar izledi.
"Tabii ki kısa dalga dönemi daha kolaydı” diyen DW'nin Genel Müdürü Peter Limbourg, kısa dalga yayınlar ile "dünyanın her köşesine ulaşılabildiğini” sözlerine ekliyor. Günümüzde hazırlanan programların satışının daha zor olduğunu belirten Limbourg, "Aynı zamanda internet, sosyal medya ve ortaklık ağımız sayesinde geçmişe kıyasla çok daha fazla insana ulaşma şansına sahibiz. Şimdiye kadar olduğu gibi haber, arka plan bilgi ve düşünmeye sevk edecek programların karışımı olan yayınlar yapıyoruz ancak bunların sunumu çok daha modern ve çeşitli ve çoğunlukla genç olan hedef kitlemizin daha fazla ilgisini çekmeye odaklı” diyor. Dört buçuk yıldan beri DW'nin genel müdürlüğünü yürüten Limbourg, kuruluşun uluslararası düzeyde önemini artırmayı hedefliyor.
Geniş bir yelpazede yayın
DW'de "yayın kuruluşu” kavramı geniş bir yelpazeyi içeriyor: Dört dilde televizyon programları, çeşitli sesli içerikler, 30 dilde online haberler ve sosyal medya faaliyetleri. Akıllı telefonlar hedef kitleye ulaşmada giderek daha büyük önem kazanıyor. Bir zamanlar dinleyici denirken günümüzde çoğu genç olan takipçilerden söz ediliyor.
Almanya'nın uluslararası medya gelişiminde önde gelen kuruluşu olan DW Akademi'nin 1965 yılından beri gazetecilik konusunda binlerce uzman yetiştirdiği Almanya'da çok az biliniyor. Hatta bazen Alman bakanlar ülke dışında yaptıkları üst düzey görüşmelerde, DW'nin kendilerini nasıl etkilediğini anlatan kişilerle karşılaşıyorlar.
DW'nin kuruluşunun 65'inci yıldönümünde küresel düzeyde yaşanan bazı siyasi sıkıntılar, DW'nin kurulduğu dönemi hatırlatıyor. Yine Soğuk Savaş'tan söz ediliyor, ifade ve basın özgürlüğü dünya çapında tehdit altında. "Bu dönem daha zorlaşıyor. Ama bu DW'ye daha fazla görev düştüğü anlamına geliyor. Bilgi vermek, köprü kurmak ve değerleri aktarmak zorundayız” diyen DW Genel Müdürü Limbourg sözlerini şöyle sürdürüyor: "Şimdi ‘Soğuk Savaş' veya ‘çok kutuplu dünya düzeni' olarak tanımlayalım, propaganda, yalan haberler, göç, iklim değişikliği ve terör nedeniyle aşılması gereken zorluklar da artıyor.”
Limbourg, DW yayınlarının Çin veya İran gibi ülkelerde kısmen engellendiğine işaret ederek, "Bu bizde kaygı yaratıyor, ama aynı zamanda yaptığımız işin ne kadar önemli olduğu gösteriyor" diyor. Günümüzde sistemler ve ideolojiler arasındaki savaş, uluslararası medyada için de bir yarış.
"Kültürler, dinler ve gelenekler arasında değişim”
DW'nin tanıtımında "Deutsche Welle'nin çalışanları başarının anahtarıdır” ifadesi yer alıyor. DW'nin Bonn ve Berlin'deki merkezlerinde yaklaşık 60 ulustan 3 bin 400 kişi görev yapıyor. Bu nedenle DW, Almanya'da hiçbir kuruluşun olmadığı kadar çok kültürlü bir yapıya sahip bulunuyor. Afrika, Asya ve Latin Amerika'da ülkelerindeki muhabir sayısı da artıyor. Limbourg bu durumu "Bir hazine olan bu çeşitlilik DW'nin güçlü yanlarından biri” sözleriyle değerlendiriyor. Limbourg sözlerine şöyle devam ediyor: "Birbirimizden öğreniyoruz ve kültürler, dinler ve gelenekler arasındaki değişimden yeni ve iyi bir oluşum çıktığını görüyoruz. Bunları özgürlükçü bir temel anlayışında gerçekleştiriyoruz. Benim için birbirinden farklı ve ilham verici meslektaşımla bir arada çalışmak büyük bir zevk.” Limbourg, DW'nin "yeni kurulmasa da, esnek ve yeniliğe açık çalışanları ile modern bir medya kuruluşu olduğunu” sözlerine ekliyor.
DW dünyada dinleniyor
Deutsche Welle'nin tanınmış yüzleri bile Almanya'da pek tanınmıyor. Ancak "ülke dışında” biliniyorlar. Kriz bölgelerinde çalışan deneyimli gazeteci Sandra Petersmann, Eritre'de yaşadığı bir olayı anlatıyor. 2000 yılında DW'de staj yaptığı dönemde bir yardım kuruluşunda görevli doktorlarla birlikte Afrika Boynuzu'nda seyahat ettiğini belirten Petersmann sözlerine şöyle devam ediyor: "Öğleden sonra küçük bir köyden geçerken, görkemli bir kozo ağacının altında oturmuş, küçük bir pilli radyonun çevresinde toplanmış birkaç düzine insan gördüm. İstasyon tanıtım müziği son derece açıktı: Burada Deutsche Welle dinleniyordu. Amharca konuşan meslektaşlarımın dediğini anlamadım ama kozo ağacının altında oturanlara DW'de çalışan bir gazeteci olduğumu söylediğimde, hemen geleneksel kahve seremonisine davet edildim.”
Sandra Petersmann, daha sonra Afganistan'da "merkezin uzağında olan, insanların televizyon olmadan yaşadığı ve haber almaya aç olduğu köylerde” buna benzer olayları yaşadığını dile getiriyor. Petersmann, DW'nin artık birçok dilde radyo yayınına son vermesini üzüntüyle karşılıyor. Eskiden yapılan radyo yayınlarının yerini günümüzde podcast ve internet üzerinden dinlenebilen sesli programlar aldı.
Hassas konular
Günümüzde de örneğin Ürdün'de veya Türkiye'de bir mülteci kampına DW mikrofonu ile gidenlerle orada bulunan insanlar hemen konuşmaya başlıyor. Arapça televizyon yayınlarının tanınmış yüzü Jaafar Abdul-Kerim, Beyrut, Amman veya Kahire'ye gittiği zaman, ona hayran olan genç insanlar hemen yanına geliyor. Jaafar Abdul-Kerim'in yaptığı "Shabab Talk” adlı televizyon programı, ulusal kanalların ele almaya çekindiği konuları işliyor. Böylelikle de, milyonlarca genç insana ulaşıyor.
Örneğin yüksek oranda tıklanma sayısına ulaşan Urduca, Peştuca veya Çince online metinlerin ifade özgürlüğü, kadın hakları, yolsuzluk veya daha iyi eğitim gibi konularla Trump, Putin gibilerin iktidarda olduğu dünyada Başbakan Angela Merkel'in izlediği siyasi çizgiye ilişkin makaleler olduğu dikkati çekiyor.
"Yenilikçi ve değerlere bağlı”
Geçen yıllarda bazen Deutsche Welle'ye ilişkin siyasi tartışmalar yaşanmasına rağmen, bugün Alman siyasetçiler küresel açıdan istikrarsızlığın yaşandığı bu dönemde, DW'nin öneminin farkındalar. Bundan kısa bir süre önce Alman meclisinde DW'nin faaliyetleri gündeme geldi. 1960 yılından beri yürürlükte olan "Deutsche Welle Yasası” nedeniyle parlamentonun DW'ye bakışı önem taşıyor. Alman meclisinin bu oturumunda Sosyal Demokrat Partili (SPD) milletvekili Martin Rabanus, bu "küresel medya kuruluşuna” ilişkin olarak kimsenin itiraz edemeyeceği değerlendirmelerde bulundu. Rabanus, "Bu yayın kuruluşu yalan haberler yerine gerçekleri; bağımsız, yenilikçi, değerlere bağlı bir şekilde ve heyecanla yayınlıyor” dedi.
Uluslararası düzeyde yapılan anketlerde kullanıcıların yüzde 96'sı DW'nin inandırıcılığının çok yüksek düzeyde olduğunu ifade ediyor. DW haftada 150 milyon kullanıcıya ulaşıyor ve bu sayı giderek artıyor.
Christoph Strack
© Deutsche Welle Türkçe