07 Şubat 2019 18:48
Samsun Sanat Tiyatrosu’nun kurucusu Yaşar Gündem tarafından tiyatro sahnesine taşınan, Nazım Hikmet’in Bursa cezaevinde 1939 yılında yazmaya başlayıp 1941’de tamamladığı “Kuvayı Milliye Destanı”nın basın gösterimi dün (6 Şubat 2019) Kadıköy Akla Kara Tiyatrosu’nda gerçekleşti.
Gündem’in 30. sanat yılında hem yönetmenliğini yaptığı hem oynadığı oyunun koreografisi İhsan Bengier’e, müzikleri Özer Akçay’a ait. Oyunun ışık tasarımını da Yüksel Aymaz üstlendi. Yaşar Gündem'in tek kişilik performansıyla sahneye koyduğu Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanlarını konu edinen oyun tiyatroseverler tarafından yoğun ilgi gördü.
“Kuvayı Milliye Destanı” oyunundan karelere ulaşmak için tıklayın...
Tiyatro camiasından pek çok usta ismin katıldığı oyunun İstanbul’daki ilk gösterimde Yaşar Gündem, ayakta alkışlandı. Şimdiye kadar bu oyunu 82 kez sahnelediği Kuvayı Milliye Destanı ile Anadolu’yu gezen usta tiyatrocu Gündem ile oyun öncesi bir araya geldik. Yaşar Gündem’in Turne tiyatrosunun unutulmaya başlanmasından, sanatta sansür ve baskıya; Nazım Hikmet’ten Gezi Parkı olaylarına dek pek çok konuya değindiği açıklamaları şöyle:
Samsun Sanat Tiyatrosu nerede ve hangi koşullarda kuruldu?
Samsun Sanat Tiyatrosu 2000 yılında Samsun’da kuruldu. Ben 1989 yılında belediye Oda Tiyatrosu’nda başladım. Orayı bitirdikten sonra Samsun’da Tiyatro Tiyatro adı altında özel bir tiyatro kurduk. Hem belediye tiyatrosu hem özel tiyatroda oynadığımız oyunlar mutlaka nitelikli oyunlardı ama toplumun çektiği acıları, haksızlıkları dile getiren oyunlar değildi tabiri caizse. Ben daha gündeme dair, direkt insanımıza dokunan sıkıntıları sahneye taşıyan işler yapmak istiyordum. Ayrılık süreci geldi, 2000’de kendi tiyatromu Samsun Sanat Tiyatosu’nu kurdum.
O yıllarda Anadolu’da tiyatro nasıldı?
Ben Samsun’dan örnek vereyim. Oda Tiyatrosu kapandıktan sonra 4-5 tane tiyatro kuruldu. Bunlardan iki tanesi kültür bakanlığından destek alıyorduk. İrili ufaklı tiyatrolar vardı, tabii ama turne anlamında Samsun’da bizim tiyatromuz dışında bir tiyatro yok.
Nedir turne tiyatrosu?
Turne tiyatrosu, dekorunu, oyuncusunu, mühimmatını otobüse yükleyip Türkiye sınırları içerisinde il il, ilçe ilçe gezen tiyatrolara denir. Kimi zaman kültür merkezlerinde, kimi zaman düğün salonlarında, kimi zaman tahta masaların üzerinde, kimi zaman üç yıldızlı otel odalarında, kimi zaman öğretmen evinde, kimi zaman otobüslerde, hatta daha çok otobüste kalırız. Turne tiyatrosu artık unutulmaya başlandı, kaybolan bir meslek artık.
Neden kayboldu peki?
Çünkü artık popülist kültür ön planda. İnsanlar televizyon izlemeye başladı. Televizyondaki sanatçıları izlemek istemeye başladı. Hem popülist kültür hem televizyonun insanları esir alması hem de ekonomik olarak tiyatro izleyen kesimin alım gücünün azalmış olması ve tiyatroya gidememesi.
“Dönemin Kültür Bakanlığı Müsteşarı, bakanlık koridorlarında bas bas bağırdı”
Baskı durumu söz konusu mu?
Baskı benim tiyatroya başladığım günlerden, hatta 1945’lerden beri var. Samsun Sanat 2000’de kurulduğunda, 2002 yılında AKP de kuruldu, onunla beraber yürüyoruz. O zamanki Fethullah Gülenci kadro, o dönemki kaymakamlar, ki ben o zaman bas bas bağırıyordum. Kaymakamlar, ilçe emniyet belediyeleri olsun, hepsi Fethullahçıydı. Bilirsiniz Şu Çılgın Türkler diye bir oyun oynamıştık. En büyük engeli onlardan gördük. Şu Çılgın Türkler Kuvayı Milliye destanı. Biz bir yılda 160 gün turne yaptık, bin 500 kez oynadık bu oyunu. Yasaklandı oyunumuz. Yobaz adlı oyunumuz vardı. Ta o zaman dini kullanarak Türk halkını yönetmeye çalışanları anlatmaya çalıştık, Fettullah Gülen’i direkt ibraz ettik. Dönemin Kültür Bakanlığı Müsteşarı, bakanlık koridorlarında bas bas bağırarak, “Bunlar hem devletten para alıyorlar hem de dinimize küfrediyorlar,” diye veryansın etti. Beş yıl bizim bakanlıktan katkı payımızı kesti.
“Gezi’den beri bakanlıktan katkı almıyoruz”
Hâlâ alıyor musunuz?
Hayır. Gezi’den beri almıyoruz. Diyoruz ki, dini kullanarak siyaset yapmaya çalışanların dinle bir ilgisi yok. Senin yönetmen gereken yerleri bu yönetiyor. Ve sen fütursuzca ve denetimsizce buna itaat ediyorsun. Biz bunların ipliğini ortaya çıkardığımız için ‘tü, kaka’ olduk. Sonra, Işık Kansu’nun Uğur Mumcu’nun yazılarından yola çıkarak oyunlaştırdığı, benim de kurguladığım “Bir Pulsuz Dilekçe” oyununu sahneye koyduk. Siyaset-ticaret-tarikat hikâyesini anlatan bir oyundu. O oyunu oynarken hiç unutmuyorum, Adıyaman’ın Besni ilçesinde kaymakam kalktı ayağa, “Bunlar bizim dinimizle alay ediyorlar,” diye bağırmaya başladı. “Kaymakam Bey bir dakika, bağırmayın. Biz burada devletin, siyasetin ve dinin nasıl tüccarlaştığını anlatıyoruz,” dedim. Onların ipliğini ortaya çıkarmamızdan rahatsız olan o kaymakam, büyük ihtimalle şimdi tutukludur.
Sonra 68 kuşağını, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan , Hüseyin İnan’ın yakalanması ve idam edilmesi sürecini konu alan, “Aşk olsun sana çocuk” adlı oyunu oynadık. Kadıköy’de Özgürlük Parkı’nda Yıldızlar Altında Tiyatro Festivali’nde bu oyunu oynadığımızda daha Gezi yeniydi. Hem özgürlük parkında hem dışarıda, “Her yer taksim her yer direniş,” diye beş bin kişi 15 dakika slogan attı. Zaten bu oyundan sonra da ödeneğimiz kesildi. O gün bugündür 22 tiyatro kültür bakanlığından katkı almıyor. Hem sol tiyatro yaptıkları için hem muhalif oldukları için hem de Gezi’ye destek verdikleri için.
Anadolu’da ne tür baskılara maruz kalıyorsunuz?
Daha önce Diren isimli bir oyun sahneye koymuştum. Gezi, Sivas, Soma, 17 Şubat hikâyelerini yan yana getirdiğimiz, kurguladığımız bir oyundu. O dönem 10 yerle bağlantı kuruyorsam yedisi saçma sapan gerekçelerle iptal ediliyordu.
Gerekçe olarak ne sunuyorlar?
Öyle enteresan dip notlar var ki. Kayseri’de diyor ki saloncular, “Bugün sahnede toplantıda var. Gözden kaçmış, veremeyiz.” Daha sonra o toplantının o sahnede değil, bir başka otel lobisinde olduğunu öğreniyor bir arkadaşımız. Yani ‘diren’ adını duyunca hükümet bizi hemen eleştiriyor. Eleştiren her şeye karşı. Bu baskılar sonucunda sol diyebileceğimiz kesimlerde de otosansür uygulanmaya başlandı. Mesela oyunumuz CHP’li bir belediye tarafından fazla solcu olduğu, tepki çekeriz gerekçesiyle yasaklanmıştı.
Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’na gelecek olursak…
Nazım’ın şiiri hazır bir metin. Dramatolojiye çok gerek yoktu, 8 bölüm yazılmış şekilde. İhsan Bengier koreografisini yaptı, Özer Akçay müziklerini hazırladı, ben yönettim ve oynadım. Ama reji gözü anlamında Ankara Devlet Opera ve Bale sanatçısı İhsan Bengier’den çok destek aldım. Murat Atak yine Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yönetmeni. Ona videolar gönderdim, düşüncelerini söyledi. Ayşe Emel Mesci’yi tanımayan yoktur Türkiye’de, 68 kuşağının dansçısı ve tiyatrocusu. O da gözlemlerini söyledi. Oyunu geçen sene ocak ayında oynamaya başladık. Bu akşam 82. kez sergiliyoruz oyunumuzu. Bu oyunla Anadolu’yu gezdik.
“Seçim atmosferi olduğu için bu ara çok ısırmıyorlar”
Turna tiyatrolarında nasıl tepkiler alıyorsunuz Anadolu’dan?
Seçim atmosferi olduğu için bu ara çok ısırmıyorlar. Fazla tü kaka görünmeyelim diye bir duruyorlar.
Halk?
İzleyicinin şöyle bir tepkisi var; turne tiyatrosunda sen sahnede ne getirirsen getir, hangi yazar olursa olsun eğer sahneye koyduğun oyun samimi ve nitelik anlamında iyiyse halk onu tutuyor. Bir sonraki gidişte, “A bu geçen seneki tiyatro,” diyor, “Bizim çocuklar,” diyor. O sahnedeki doğal duruşla ailenin çocuğu oluyoruz. Ben cebimde insan biriktiriyorum. Nereye gidersem gideyim, “Merhaba,” diyeceğim bir iki insan vardır mutlaka. Halk izledikçe, bir sonraki oyununda seni desteklemeye başlıyor.
Bir ara ekonomik krizden ve bombalardan kaynaklı durağan bir sezon geçirdi turne tiyatroları. Yani eskiye oranla daha hareketli olduğunu söylüyorsunuz.
İnsanlar dışarıya çıkamıyordu. Biz o yıl 24 turne yapabilirdik koca sezonda. Bu sene sezonun ortasında 78. kez oyun oynuyoruz. İnsanlar evden çıkmıyordu, biz inadına geziyorduk. Oyunu planlayacaksın ama insanın kafası bir yerde. İlla İstanbul’da bomba patlamasına gerek yok, İstanbul’da bomba patladığında herkesin kulağı orada oluyor.
“Bazıları vardır virgülüne dahi dokunamazsınız”
Tekrar oyuna dönecek olursak, Nazım Hikmet’in oynadığınız eseri güncelliğini koruyor mu?
Bazı hikâyeler vardır güncellenebilir, bazıları vardır virgülüne dahi dokunamazsınız. Nazım Hikmet Kuvayı Milliye Destanı’nı 1938 yılında hapishanede yazmaya başladı 1941 yılında tamamladı. Vatan hainliğiyle yargılanan adam, bu memleketin Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazdı. Yazdığı hikâye, bize lisede ortaokulda öğretilen köşeli tarihin dışında, Anadolu’dan Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını, isimsiz kahramanların nereden geldiğini, nasıl savaştığını… Hani Hasan Hüseyin der ya, “Yalınayak giderler vatan savunmasına, aç çıplak dönerler vatan savunmasından.” Kartallı Kazım savaştan önce de bahçıvandı, savaştan sonra da bahçıvan, değişen bir şey yoktur onun hayatında. 10-15 tane isimsiz kahramanları yan yana koymuş Nazım Hikmet. Ben hapishanede o Arhaveli İsmail’i görmeden, o ağır makinalı tüfeğine nasıl sarıldığını nasıl imgeledin, o Kartallı Kazım’ın, o Kambur Kerim’in Kocaeli ormanında gözlerine damlalar düştüğünü nasıl tasavvuf ettin de yazdın? İnan altı ay çalıştık bir tane kelimesine dokunamıyorsun. Güncelleme şansın yok yani. Öyle bir matematiği var ki Nazım’ın yazdığı pek çok eserinde bir tane kelimeyi çıkarsan işin aritmetiği bozuluyor. Nazım Rusya’dan sonra yazma dili de değişiyor şiir anlamında. Pek çok tiyatro eseri böyle değildir ama Kuvayı Milliye’ye baktığında bir ritmi ve aritmetiği vardır. Biyomekanik oyunculukla harmanlandığında ortaya çıkan. Bazı bölümlerinde ve, ve, ve vardır. O ve’lerden birini atsan, normal okursan okursun ama anlamı kalmaz gibi.
“İnadına ve aşkla turneye devam”
Peki, Samsun Sanat Tiyatrosu’nun önümüzdeki planı nedir?
Biz turneye devam, inadına ve aşkla. Bu ay her çarşamba Akla Kara’da oynayacağız. Sonra Uzunköprü, Çorlu, Hafsa, Silivri, Tatavla Shanesi’nde, Ümraniye’de hiç tiyatroya gitmemiş bir mahallede oynayacağız. Tokat, Amasya, mart ayının başında Karadeniz’e döneceğiz. Rize’ye gideceğiz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
İnadına devam edeceğiz. Asla vazgeçmeyeceğiz. Bu arada Cenk Dost Elverdi, Nazlı Masatçı tutuklandı biliyorsunuz. Samsun’da HDP Meclis üyesi Seçkin Abimiz barışı savunduğu için tutuklandı. Nazlı Masatçı, sokakta Gogol’un Palto’su oynadığı için insanları askerlikten soğutmak iddianamesiyle tutuklandı. Sanatçıdan değil, sanatçıdan korkuyorlar. O yüzden de herkese aynı gemideyiz sözünü söyletmeye çalışıyorlar.
Siz aynı gemide misiniz peki?
Ben Karadenizliyim gemiyi çok seviyorum ama bir tek o gemi kalsa asla binmem, yüzmeye devam ederim. Kendime sandal yaparım onunla giderim.
© Tüm hakları saklıdır.