Gökçer Tahincioğlu
Anayasa Mahkemesi, yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra Şubat 2018’de tahliye edilen ve vatandaşı olduğu Almanya’ya dönen gazeteci Deniz Yücel’in bireysel başvurusunu karara bağladı ve haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Cezaevinde işkence gördüğünü açıklayan Yücel’in faaliyetlerinin gazetecilik kapsamında olduğuna hükmeden mahkeme, PKK yöneticilerinden Cemil Bayık’la röportaj yapması konusunda da tüm gazetecileri ilgilendiren bir yoruma imza attı. Yüksek Mahkeme, belirli kriterler sıralayarak, örgüt yöneticileriyle yapılan faaliyetlerin de gazetecilik kapsamında olduğunu bildirdi.
Tutuklu bulunduğu süreçte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasiler tarafından ağır biçimde eleştirilen, ajanlık yaptığı ve terör örgütlerine hizmet ettiği söylenen Deniz Yücel, Almanya’nın girişimlerinin de etkisiyle Şubat 2018’de tahliye edildi. Yücel, tahliye olduktan hemen sonra vatandaşı olduğu Almanya’ya döndü. Anayasa Mahkemesi ise diğer kritik tüm dosyalar gibi Yücel’in haksız biçimde tutuklandığına yönelik başvurusunu tahliye olup Almanya’ya döndükten, dava gündemden düştükten sonra karara bağladı.
Başvurudan yaklaşık 2 yıl sonra karara bağlanan bireysel başvuru ile ilgili hükümde, Yücel hakkındaki soruşturmanın emniyete gönderilen bir maille başlatıldığı anlatıldı. Kararda, şöyle denildi:
“Mailde Redhack adlı hacker grubunun bir bakanın mail hesabını hacklediği, maillerin terörist grubun açtığı yeni bir mail adresine gönderildiği belirtilmiştir. Mailde ayrıca bu örgütle ilişkili bir kişi tarafından Twitter üzerinden sohbet odası açıldığı, başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı kişilerin sohbete dâhil edildiği, maillerin buraya transfer edildiği ve bunların nasıl servis edileceğinin tartışıldığı iddia edilmiştir. Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan araştırmalar sonucunda başvurucunun söz konusu sohbet odasındaki kişiler arasında yer aldığı tespit edilmiş, Cumhuriyet savcısının talimatıyla bu kişilerin gözaltına alınmasına karar verilmiştir. Savcılık, başvurucuyu PKK/KCK terör örgütünün yöneticisi konumunda olan Cemil Bayık ile röportajlar yaparak terör örgütünü legalleştirme girişimine katkı yaptığı, yazılarında terör örgütünün eylemlerini eleştirmediği, güvenlik güçlerinin operasyon ve işlemlerine yönelik olumsuz algı oluşturduğu iddialarıyla tutuklanma istemiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği; başvurucunun terör örgütü propagandası yapma, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Başvurucunun tutuklama kararına itirazı reddedilmiştir.”
Bayık’la röportaj “gazetecilik”
Kararda, Yücel’in PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ile röportaj yaptığı, röportajda PKK terör örgütüne meşru bir yapıymış izlenimine yer verildiği ayrıca başvurucunun diğer bazı yazılarında da terör örgütünün propagandasını yaptığı, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği suçlaması incelendi.
Kararda, “Röportajlara dayalı haber bildirimi, basının kamu çıkarlarının koruyuculuğu rolünü yerine getirmesinde önemli araçlardan biridir. Bir röportaj esnasında başkası tarafından dile getirilen görüşlerin yayınlanması sebebiyle bir gazetecinin suçlanması kamu çıkarını ilgilendiren konuların tartışılmasında basının katkısını ciddi biçimde engelleyebilir” denildi.
Kararda, Yücel’in röportaj verenin açıklamalarını tasdik edici bir tutum sergilediği, terör örgütünün propagandasını yaptırma amacıyla röportaj vereni yönlendirici sorular sorduğu sonucuna ulaşılamadığı vurgulandı. Röportajın örgüt propagandası yapma saikiyle gerçekleştirildiğine yönelik olguların ortaya konulamadığı belirtildi.
Yücel’in tutuklanmasına gerekçe gösterilen diğer yazılarının da politik eleştiri niteliğinde ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün güvencesi altında olduğu belirtilen kararda, bu yazıların suç işlendiğini gösteren kuvvetli belirti olarak kabulünün mümkün olmadığı ifade edildi.
Kaynaklarla görüşülür
Kararda, “Gazetecilerin haber sağlayabilmek amacıyla olabildiğince çeşitli kaynakla görüşebilmesi mümkündür. Terör örgütü üyeleriyle irtibat kurmak gazetecilik dışında başka bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmişse suçlama konusu olabilir. Bu durumda da irtibatın gazetecilik dışında başka bir amaçla gerçekleştirildiğinin somut olgularla ortaya konulması gerekir. Ancak soruşturma makamlarınca böyle bir olgu ortaya konulamamıştır” yorumu yapıldı.
Bu nedenle, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldı.
Basın özgürlüğüne müdahale
Kararda, Yücel’in tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu, hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbirin, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olmadığı vurgulandı. Kararda, şu yorum yapıldı:
“Suça konu yazıların yayımlandığı dönemde kamuoyunun bir kesiminin ve muhalefet partilerinin liderlerinin dile getirdiklerine benzer görüşleri başvurucunun yazılarında ifade etmesi nedeniyle hakkında tutuklama tedbirine başvurularak ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edilmesinin hangi zorlayıcı toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı anlaşılamamıştır. Tutuklama gerekçelerinde, yayımlanan yazılar dışında herhangi bir somut olgu ortaya konulmadan başvurucunun tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği açıktır.”
Bu nedenle de anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği belirtildi.
“İşkence gördüm”
Yücel, Almanya’ya döndükten sonra yaptığı açıklamada, şunları söylemişti:
“Ben, Silivri 9 No'lu cezaevinde üç gün boyunca işkenceye maruz kaldım. Belki Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ya da yakın çevresinin talimatıyla, ama her hâlükârda onun tarafından hedef gösterilerek, onun sorumluluğunda işkence gördüm. Öyle ya da böyle yaşadıklarımın bir numaralı sorumlusu, Recep Tayyip Erdoğan'dır. 3 Mart Cuma ve tekrar 5 Mart Pazar (2017) günü Cumhurbaşkanı’nın beni hedef göstermeye başlamasıyla, 6 Mart Pazartesi günü, beni avukat görüşüne götürmek üzere altı gardiyan kapıma geldi. (...) Bu grup, üst aramayı, o ana kadar hiç karşılaşmadığım bir kabalıkla yaptı. "Vatan haini", "Alman ajanı" gibi hakaretlerle hitap ediyor, Cumhurbaşkanı’nın hakkımda sarf ettiği hakaretleri tekrarlıyorlardı… Yine aynı altı kişi gelmişti, eşyalarımı dağıtıyor, sakladığım birkaç gazete kupürünü - ki elimde o anda manevi değer taşıyan tek şey buydu - çöpe atmaya zorluyor ve yine küfürler savuruyorlardı. Ve hücrelerde, koridorlardan farklı olarak kameralar olmadığı için ayaklarıma tekmeler, göğsüme ve sırtıma atılan yumruklarla ilk kez darp edildim. Yücel üçüncü sefer işkencenin dozunun daha da arttığını belirterek, "Nitekim üçüncü gün şiddetin miktarı tekrar yükseldi ve yüzüme vuruldu ve kameraların olmadığı merdivenlerde, duvara itilip kafama atılan yumruklarla darp edildim."