Ankara'da üç saldırının izleri: Gülmeye ve iyiyiz demeye utanır olduk
"Polis barikatının önünde genç bir kadın görüyorum; kıpırdamadan patlamanın olduğu tarafa bakıyor"
14 Mart 2016 17:50
Rengin Arslan*
Ankara bugün soğuk, yağmurlu ve kasvetli. Gökyüzünün hali, insanların haline benziyor bu sabah.
Bir gece önce ne olduğunu bilmeyen biri, insanların neşesizliğine, yüzlerindeki donuk ifadeye, kimsenin birbiriyle iki çift laf etmeyişine şaşırabilir.
Fakat biliyoruz, dün akşam saatlerinde Ankara'nın kalbinde meydana gelen patlamada en az 37 kişi öldü. Onlarca kişi hastanede tedavi altında.
Damla Ağören, 18 yaşındaki kuzenini bekliyor hastane kapısında. Kuzeni, dünkü YGS sınavı için gelmiş Ankara'ya. Sadece birkaç günlüğüne buradayken yakalanmış patlamaya.
Şu an yoğun bakımda. Beyin kanaması geçirmiş.
Damla'nın kendisi de öğrenci. "Daha bir ay bile geçmedi önceki saldırının üstünden, bu nasıl oldu böyle" diyor.
Numune Hastanesi son beş ayda yüzlerce yaralıyı ağırladı. Hastanenin önündeki simitçi Sedat İçik'le konuşuyoruz ayak üstü.
Üç cümleyle özetliyor, tanık olduklarını: "Hiç iyi hissetmiyoruz artık. Nereye bastığımızı bilmiyoruz. Gölgemizden korkuyoruz artık."
Çocuklarının okulu olmasa Yozgat'taki köyüne gitmeyi bile düşünüyor.
Biz konuşurken ellerinde süt bidonları olan bir köylü geliyor. "Şuraya bırakayım mı? Diğer hastaneye git dediler" diyor.
Kabul etmiyor simitçi. Bomba korkusu mu yoksa sorumluluk almak istemediği için mi reddediyor belirsiz.
"Kızılay bildiğimiz Kızılay değil"
Ankara'nın göbeği polis kordonu altına alınmış. Trafiğin yönü değiştirilmiş. Patlamanın olduğu yerin etrafı beyaz bir branda ile çevrelenmiş.
Etrafta silahlarıyla birlikte polisler, polis barikatı var. Bu alana gelip bakmak isteyen insanlar var bir de.
Bazıları ise patlamanın olduğu yerdeki dükkanlarını kontrol etmeye gelmiş.
Bunlardan biri Burak Ciritçi. Fotoğraf stüdyosu dün patlamanın meydana geldiği otobüs duraklarının tam karşısında imiş:
"Çok üzüntülüyüz. Her an başımıza ne gelebilir bilmeden yaşıyoruz. Bir fotoğrafçı olarak uzun zamandır otobüs duraklarını fotoğraflıyordum. O yüzden başka bir boyutu daha var benim için. Kötü... Gülmeye utanır olduk, iyiyiz demeye utanır olduk" diyor.
Kızılay bildiğimiz Kızılay değil. Sadece gelmek zorunda olanlar gelmiş. Etraftaki dükkanların içi boş.
Polis barikatının önünde, patlamanın olduğu yere doğru bakan genç bir kadın görüyorum. Kıpırdamadan o tarafa bakıyor.
Yanına yaklaşıp bir şey sorduğumda, bana çevirdiği yüzü yaşlı. Mali müşavir olan annesinin dükkanına bakmaya gelmişler; ama annesini almış, onu içeri almamış polisler.
Annesinin hasar tespiti yapmaya çalıştığı tarafa doğru bakıyormuş, gözlerini ayırmadan. Dün saldırıdan sadece yarım saat önce ayrılmış annesi buradan.
Ece'nin aklı ise bürolarında değil: "Buraya hasar tespitine geliyorlar ama ölen insanların ailelerinin hasar tespitini nasıl yapacaklar çok merak ediyorum."
"Güvende hissetmem zor"
Kızılay'ın kafelerle dolu arka sokakları ana caddeye nazaran biraz daha kalabalık ama aynı kırgın yüzler her yerde.
4 ay önce Antalya'dan buraya gelen, öğretmenlik yapan Ayşen Hanım'a bundan sonra kendisini güvende hissetmesi için ne yapılması gerektiğini soruyorum.
"Güvende hissetmem zor. Ama açıkçası gerekli önlemleri devlet, millet hepimizin alması gerekiyor. O önlemin ne olduğunu bilmiyorum. Ama her araçtan korkuyorum, her insandan korkuyorum ama kaçamıyorum da."
Ankara, devletin kalbi, bombalı saldırılardan azede başkent üç seferdir büyük bir sarsıntı yaşıyor.Burada yaşayan herkesin en az "Evdeydik, bum diye bir ses duyduk", en fazla "Evladım, kardeşim, arkadaşım öldü" diye başlayan bir anısı var artık.
Ankara'dakilerin ruh hali iyi değil. Tedirgin, öfkeli ve üzüntülü. Ankara kahredici.