Murat Yetkin
(Radikal - 15 Eylül 2012)
Arap Baharı'na radikal İslamcılar mı el koydu?
Eğer Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi dün halkına cuma namazından sonra sokaklara dökülmeme ve ülkedeki Batılılara ‘iyi bir Müslümanın yapacağı gibi’ misafiri gibi davranmaya çağırmasaydı bugün Mısır’dan ne tür haberler okuyacağımızı kimse bilemezdi. Mursi’nin mesajı Mısır’da ve Müslüman Kardeşler’in yaygın olduğu diğer Arap ülkelerinde muhtemelen daha kanlı olayların çıkmasını önledi.
Müslüman Kardeşlik, İhvan, bir zamanlar radikal İslamcılığın simgesi olarak kabul edilirdi. Arap Baharı’ndan bu yana ise İslamcı siyasetin merkezi, en ılımlı akımı haline geldi. Bunda İhvan’ın kendisini merkeze çekmesi mi daha büyük rol oynadı, yoksa İslam dünyasında siyasetin merkezini uca doğru kaydıracak şekilde yükselen, tepeden tırnağa silahlı ve Cihad uğruna bırakın başkalarını, kendilerini öldürmeye hazır radikal hareketler mi? Muhtemelen ikincisi.
Evet, bir ölçüde Türkiye’deki AK Parti örneğinden de ilham alarak İhvan, kitle desteğini esas alıp sandık yoluyla iktidara gelmenin meşruluğuna ikna olup merkeze doğru kaydı. Ama İhvan’ın bugün ılımlı İslamcı hareket sayılmasının asıl nedeni, El Kaide ve benzeri Cihadî/Selefi hareketlerin işsiz Arap ve diğer İslam gençleri arasında hızla yaygınlaşması. Bunda Batı dünyasına onlarca yıldır biriken tepkinin, elinden başka bir şey gelmeyecek kadar köşeye sıkıştırılmışlığın da payı var ve bu sonuncusu gibi amacı küfretmek dışında bir şey olmayan film gibi tetikleyici faktörler ortalığı karıştırmaya yetiyor.
Türkiye’nin payı
Bu cihadi hareketlerin bu kadar yaygınlaşmasında ABD önderliğindeki Batılı koalisyonun, evet NATO’daki oybirliği kanalıyla Türkiye’nin de hiç payı yok mu? ABD ve Batı onlarca yıl boyunca Sovyetler Birliği’ni Müslüman toplulukları radikalleştirerek içeriden yıkmak amacıyla Cihadi gruplara el altından destek vermedi mi? Sovyetler Birliği yıkıldı, Soğuk Savaş bitti, ama geriye işte bu tablo kaldı. 11 Eylül 2011’deki El Kaide saldırısıyla başlayan küresel gerilla savaşı, Soğuk Savaşa rahmet okutuyor. Kılıçla yatan, kılıçla kesilir. Rüzgâr ekildi, şimdi fırtına biçiliyor.
Arap Baharı’nın başlangıç noktası Tunus kabul ediliyor. İşlerin çığırından çıkmasında, WikiLeaks tarafından sızdırılan Amerikan belgelerinde Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin servet ve yolsuzluklarının ayyuka çıkmasının payı olmuştu. Bin Ali Suudi Arabistan’a kaçtı, yerine ABD ve Batı’nın da desteğini alan İhvan çizgisindeki En Nahda hareketi geçti. Dün Tunus’taki ABD Büyükelçiliği de basılanlar arasındaydı. Tıpkı Husni Mubarak’ın yerini alan Mursi’nin ülkesindeki ABD Elçiliği gibi.
İkinci durakta inenler
Arap Baharı’nın ikinci durağındaki diktatör Muammer Gadhafi korkunç bir şekilde linç edildi. 11 Eylül’ün 11’inci yıldönümünde, devrimin merkezi Bingazi’daki ABD Başkonsolosluğu’nu basan Chiadîler ABD Büyükelçisi Chris Stevens ve üç görevliyi öldürdüler; bedeni yerlerde sürüklendi. Yemen’de, Sudan’da, Irak, Afganistan, hatta İsrail’de batılı kurum ve kişiler hedefte.
Arap dünyasına demokrasi ve refah getirmek gibi bir hedef taşıyan Arap Baharı’na acaba merkeze yerleşen ve ılımlılaşan eski radikallerden çok daha sert ve güçlü söyleme ve ellerindeki silahlara sahip yeni radikaller tarafından el mi konuldu? Buna henüz net bir yanıt veremiyoruz. Ancak bu soruya yakında vereceğimiz yanıt ‘evet’ olursa, dünyanın şimdi karşıya olduğu sorunlar o zamankiler yayında çocuk oyuncağı gibi kalabilir. Gelişmeler gerçekten ürkütüyor.