Çeviri: Çiğdem Özbaş
Mısır, Irak, Fas, Suriye, Tunus ve Lübnanlı devrimci örgütler, Yemen’e düzenlenen hava saldırılarıyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, Aden’de ilerleyişini sürdüren Husi militanları da, ülkeye yönelik operasyonları gerçekleştiren koalisyonun lideri konumundaki Suudi Arabistan da kınandı.
Devrimci Sosyalistler (Mısır), Irak Komünistleri Birliği, Al-Munadhil-a (Fas), Devrimci Sol akım (Suriye), Solcu İşçiler Birliği (Tunus) ve Sosyalist Forum (Lübnan) tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Devrimci Marksist örgütler bu açıklamaya imza atarak; hala Yemen’in eski tiranı Ali Abdullah Salih tarafından kontrol edilen ve İran İslam Cumhuriyeti’nin mollaları tarafından kuvvetle desteklenen orduyla ittifak halinde, çeşitli saldırgan hareketlere girişen Husi militanlarını şiddetle kınıyorlar. Bu örgütler Suudi Arabistan Krallığı ve bu vahşi, kanunsuz süreçte onunla ittifak kuranlar tarafından gerçekleştirilen son saldırıyı da kınıyorlar; tüm taraflara düşmanlıkları bitirme ve Yemen’deki tüm yabancı askeri varlığın çekilmesi çağrısında bulunuyorlar.
26-27 Mart gece yarısı 10 Arap ve Müslüman (Pakistan) ülkenin savaş uçakları Suudi Arabistan’ın liderliğinde Yemen’e saldırı düzenledi. Saldırının gerekçesi, Yemen’in kontrolünü eline geçirmekle tehdit eden ve Yemen Başkanı Abed Rabbo Mansur Hadi’nin temsil ettiği seçilmiş Yemen hükümetini alaşağı eden, yabancı bir ülkeyle (İran İslam Cumhuriyeti) bağlantılı olduğuna inanılan sekter Yemenli milislerin (ayaklanan Husiler) hakkından gelmekti.
Askeri sefer, pek çok batılı emperyalist hükümetlerdeki destekçileri cezbetti ve özellikle şimdi yeniden birleşen pek çok Arap hükümeti tarafından saldırının başlamasından iki gün önce Şarm El Şeyh’teki zirve toplantısında memnuniyetle karşılandı.
Husi ayaklanmasının ezilmesi, silahsızlandırılması ve iktidarın tekrar Başkan Hadi’ye devrine kadar sürecek Yemen’e saldırının dışında zirve toplantısından birleşik askeri güç oluşturulması kararı çıktı. Ordu, bu hükümetlerin (Arap) ulusunun bütününe yönelmiş olarak kabul ettiği tehditlere karşı koyma, ulusun güvenliğini sağlamak; ama her şeyden öte kendi rejimlerini savunma anlamını taşıyor. Bütün farklılıklarını bir kenara bıraktılar ve kendilerini devirebilecek dirayette olduğunu gösteren bölgedeki tüm devrimci mücadeleleri ezmek için güçbirliği yaptılar.
Suudi Arabistan’ın Yemen’in içişlerine müdahalesi yeni bir olgu değil. 1960’larda Nasr rejiminin desteklediği Yemen Devrimi’ne karşı hanedancıları savunmak için askeri güç kullanma da dahil Yemen’e cansiperane müdahalelerde bulundu. Suudi Krallığı, Arap Baharı sırasında yükselen barışçıl Yemen isyanını ezmekte kritik bir rol oynadı; Körfez İşbirliği Konseyi’nin yardımıyla oluşturulan bir çözümü uygulamaya koymak için bastırdı: Buna göre Başkan Ali Abdullah Salih ülkeyi terk etti, ama rejimin aygıtı dokunulmamış ve bozulmamış olarak kaldı. Bu, Salih’in uzun bir husumetin ardından Husi milislerine katılıp Başkent San’a’nın ve peşinden de Yemen’in pek çok kentinin ve bölgesinin kontrolünü eline geçirmesinin yolunu döşedi. Fakat Husiler artık İran rejiminin müttefiki ve geniş bir imparatorluk kurmaya dönük, dini ideolojiyle ve mezhep ayrımcılığıyla silahlanmış, milliyetçi emeller taşıyan İranlı Ayetullahların planlarını hayata geçiriyorlar.
Yine de Suudiler’in şimdiki Yemen saldırısının öncekilerden ayıran açık bir farklılık söz konusu: Şu anda Riyad, Amerikan yönetiminin bölgedeki sayısız savaşlarından ve 1991 Irak savaşından bu yana geliştirdiği yeni emperyalist operasyonların önünü açan tutumundan istifade etme olanağına sahip. Riyad 10 ülkeli (9’u Arap, birisi Arap olmayan – Pakistan) geniş bir koalisyon oluşturdu ve hemen Suriye dışındaki tüm Arap ülkelerine Arap Birliği zirvesi toplantısı yapmak için çağrıda bulundu. Bu daha çok, yakın gelecekte onların ordularının Yemen’de gerçekleştirecekleri en geniş ve külfetli kara harekatının başarılması için atılmış bir adıma benziyor; bu harekatın ülkenin çetin arazilerinde ve dağlarında birkaç ay sürmesi bekleniyor.
Kara savaşı ülkeyi iç çatışmaya da sürükleyebilir ve mezhep ayrımından beslenen bu çatışma Arap olan veya olmayan komşu ülkelere de sıçrayabilir. Bu, bölgede yükselen silahlanma yarışıyla ilintilidir. Bu silahlanma yarışından en fazla fayda sağlayanlar emperyalist ülkeler ve onların askeri kurumlarıdır. Bu, herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmayan sermayenin ve emperyalist kontrolün altındaki bir bölgede potansiyel tepkileri beraberinde getirir.
Bu saldırının başlıca kurbanlarının çatışmanın hiçbir tarafıyla bir işi olmayan sivillerin olacağı açıktır. İşyerlerinin, altyapı tesislerinin ve Yemen halkının askeri gücünün tahribatı da buna eşlik edecektir. Bütün bunlar Arap bölgesinin ve tüm dünyanın en yoksul ülkelerinden birisinde gerçekleşecek.
Dikkat çekici olan; İsrail, Gazze’ye harekat düzenlemiş olmasına, muazzam sayıda insanı öldürmesine, çok büyük maddi zarar vermesine ve şu anda pek çok insanın onarım bekleyen evlerine dönmeye başlamasına rağmen Arap zirvesinin kararlarında Filistin halkından hiç bahsedilmemiş olmasıdır. Dahası Siyonist düşman, Batı Şeria ve Kudüs’te evleri, binaları, Filistinliler’in tarım arazilerini yok etme gayesiyle [kanunsuz] yerleşim yeri politikasını devam ettiriyor; elbette Filistinliler’i öldürmeye, hapsetmeye, zorla yerinden etmeye ve hareketliliğini kısıtlamaya da. Zirve; bırakın caydırıcılık, direnişi desteklemek ve sürekli işgal altındaki (ki işgal, bu işbirlikçi Arap egemenlerinin ihaneti ve korkaklığı yüzünden bu kadar etkili) bir halkın mücadelesini güçlendirecek araçları sağlamak gibi çeşitli uluslararası meşru davranışları sergilemeyi, en temel ifşa ve kınama pozisyonunu bile almadı.
Tam tersine bu egemenler başka bir perişan Arap ülkesine savaş ilan etti. Onlar bir sürü savaşa bulaşacak, birleşik bir Arap askeri gücü oluşturdu. Fakat bu güç bir tek Siyonist devlete karşı savaşmayacak; hatta onun saldırganlığına cevap bile vermeyecek. Bu rejimlerin tek ilgilendiği savaş, Arap dünyasındaki gerçekleşen ve potansiyel halde bekleyen başkaldırılara ve isyanlara karşı verilecek olanı. Onların Filistin davasına destekleri, Batı Şeria’daki Oslo yönetimi tarafından alınan ikramiyeleri dağıtmakla sınırlı.
Devrimci Marksist örgütler bu açıklamaya imza atarak; hala Yemen’in eski tiranı Ali Abdullah Salih tarafından kontrol edilen ve İran İslam Cumhuriyeti’nin mollaları tarafından kuvvetle desteklenen orduyla ittifak halinde, çeşitli saldırgan hareketlere girişen Husi militanlarını şiddetle kınıyorlar. Bu örgütler Suudi Arabistan Krallığı ve bu vahşi, kanunsuz süreçte onunla ittifak kuranlar tarafından gerçekleştirilen son saldırıyı da kınıyorlar; tüm taraflara düşmanlıkları bitirme ve Yemen’deki tüm yabancı askeri varlığın çekilmesi çağrısında bulunuyorlar. Müdahalede bulunan bütün emperyalist taraflar (ister İran, ister çeşitli Körfez ülkeleri – özellikle Suudi Arabistan – olsun) kendilerinin son yıllardaki vahşi müdahaleleri yüzünden oluşan çok ciddi kayıplar nedeniyle kıvranan Yemen halkının acılarını dindirmek için ciddi mali tazminat ödemeye mecbur edilmelidir.
Son olarak herhangi bir baskı ve müdahale olmadan, Yemen halkının bütünsel özgürlük ortamında kendi kaderini tayin hakkının ve kendi tercihleri ve özgür iradeleriyle belirleyecekleri iktidarın tanınmasını talep ediyoruz.
Kahrolsun Yemen’e müdahale eden tüm yabancı –İran veya Suudi Arabistan ve onun ortakları - karşı-devrimci rejimler !
Kahrolsun Şarm El Şeyh’de toplanan, yolsuz hainler korosu!
Kahrolsun emperyalistlerin desteğindeki karşı-devrimci askeri saldırı!
İç savaşa hayır ve Yemen halkının kendi kaderini tayin etme hakkına evet!
Yemen’de kitlelerin devrimci sürecini canlandıracak tüm desteklere evet!
Yaşasın Arap bölgesindeki tüm ulusların ve inançların çalışan insanlarının birliği!
İmzacılar:
Devrimci Sosyalistler (Mısır)
Irak Komünistleri Birliği
al-Munadhil-a (Fas)
Devrimci Sol akım (Suriye)
Solcu İşçiler Birliği (Tunus)
Sosyalist Forum (Lübnan)
“http://al-manshour.org/node/6261″ adresinden alınıp Türkçe’ye çevrilmiştir.