03 Mart 2014 00:05
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 aralık operasyonu öncesinde başbakanın tehdit edildiğini söyledi. Arınç, Başbakan Erdoğan’ın, “ ‘Dershaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. Elimizde kasetler var, piyasaya süreriz, hükümetini yıkarız’ dediler” dediğini aktardı.
Arınç, 17 Aralık operasyonu kapsamında tutuklu bulunanların salıverilmesi ile ilgili olarak “Bu vicdanları yaralamıştır. Aynen ötekilerin vicdanları yaraladığı gibi Ama şu gözle bakmıyorum, 'Kalsınlar içeride, şöyle olsun, böyle olsun. Bu bir işadamıysa kamuyu ne kadar etkilediğini ben bu dosyada görmek istiyorum. Çok farklı şeyler çıkabilir. Benim avukatlık hayatım böyle şeyleri görmekle geçti” dedi.
Bülent Arınç 17 Aralık operasyonunda isimleri yolsuzluk iddialarına karışan dört bakan için, “O arkadaşların dördü oradaydı ikisi, 'Hemen istifa edelim' dediler. Diğer ikisi menfi bir şey takınmadı. Başbakanımız 'Ben sizlerle ayrıca görüşeceğim' dedi” dedi.
Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Barbakan Erdoğan’a yönelik uslubunu eleştirdi. Arınç, CHP'li milletvekilleri hakkındaki fezlekeleri hatırlatarak, "Biz de bu arkadaşları gördüğümüzde 'ırz düşmanı var, hırsız var,dolandırıcı var' diye bağırmalı mıyız” dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programına konuk oldu. Arınç’ın, CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Hande Fırat ile Vatan gazetesi yazarı Hüseyin Yayman ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in sorularına yanıtları şöyle:
“Bugün İnegöl ve Yenişehir'deki konuşmamda şunu hatırlattım. Dün Sayın Kılıçdaroğlu Bursa'daydı. Kent meydanındaydı. Kalabalık olmuş. Ben orasıyla ilgili değilim. Haydar Baş da gelmiş olsa bütün gücünü kullanır, meydanı doldurur.Tam 1 saat 55 dakikası Başbakana hakaretle geçiyor. Geri kalan 5 dakikasında ise 'Eskişehir Belediyesi çok güzel, biz gelirsek burası da Eskişehir gibi olacak'. Bir ana muhalefet partisi lideri bunları mı konuşmalı? 'Şunları şunları yapacağız' diyebilir.”
“Zamanının büyük bölümünü afedersiniz adi insanlara hitap eder gibi konuşması Bursalıları çok üzmüş. Ben de konuşmamda söyledim. Bir insan ne kadar kızarsa kızsın bunları söylememesi gerekir. Ağzını doldura doldura bir ülkenin 11 yıldan beri yapan bir insana hakaret ediyor. Siyaset nezaket, seviye işidir. Birine hitap ederken en ağır eleştirileri yapabilirsiniz ama hakaret edemezsiniz. İkincisi sizin hakaret ettiğiniz insan hakkında sadece telefon dinlemeleri var. Ama henüz bir soruşturma açılmamış, iddianame hazırlanmamış, yargılama başlamamış. Hakkında sadece bir iddia var. Mahkeme kararıyla da dinlenmemiş bir telefon konuşması var. 'Oğluyla kızıyla şöyle' konuşmuş. Üstelik montaj dendi. Birilerinin bir şey yapmak isteğini anlıyoruz. Sen kendini hakim ve savcı yerine koyarak nasıl eleştirebilirsin.”
Beraberinde getirdiği bir dosyadan TBMM'ye milletvekilleri hakkında gelen fezlekelerin sayısını ve yargılamaya konu olayların bilgisini veren Arınç, CHP'li milletvekilleri hakkındaki fezlekeleri hatırlatarak, "Biz de bu arkadaşları gördüğümüzde 'ırz düşmanı var, hırsız var,dolandırıcı var' diye bağırmalı mıyız? Kılıçdaroğlu'nun yaptığına bakarsak böyle bir hakkımız var, ama insan olarak bakarsak böyle bir hakkımız yok" dedi.
Arınç konuya ilişkin özetle şunları söyledi:
"Ama, Başbakan bir telefonda konuşması geçtiği için Kılıçdaroğlu karşısında dünyanın en rezil adamı haline geliyor. Bir genel başkanın bunu yapmaması lazım. Siyaset buraya düşerse bunun halk nazarında hiçbir faydası yok.
Sayın Bahçeli'ye bakıyorum, Sayın Kılıçdaroğlu'nun yaptığını yapmadığı için seviye ve hitap bakımından kendisine teşekkür ediyorum."
"Başbakan 'Dershaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. Elimizde kasetler var, piyasaya süreriz, hükümetini yıkarız' dediler. 'Ben de restini gördüm. Sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız? diye onlara söyledim' dedi. Sonra dershane konusunda her şey sona erdi derken, bombalar patlamaya başladı. Demek ki başbakanımız haklıymış. Demek ki mesele dershaneden ibaret değilmiş, aynen Gezi'deki gibi. "
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın üslubunun da sert olduğu hatırlatılan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sayın Başbakan çok sert konuşuyor. Yüzde 100 doğru. Ben yıllardır yanında bulunuyorum. Hiç bu kadar sertleşmemişti. Ben Sayın Başbakanı gözlemliyorum, bu kadar sertleşmesinin nedeni nedir? Bir, Sayın Başbakan onurlu bir insan. İddialar sadece kendisi hakkında olsa daha yumuşak olarak karşılayabilirdi. Ama bir insanın çocuğu, karısı işe karıştırılıyorsa üslubu sertleşiyor. Keşke bunları bu kadar sert olmayan bir üslupla karşılayabilse."
Başbakan Erdoğan'ın Devlet Bahçeli ve Fethullah Gülen'in çocuklarının olmamasıyla ilgili sözleri sorulan Arınç, şunları anlattı:
"Biraz yaramı deştiniz. Burada samimi olarak size bir şey söyleyeceğim. Bir defa sayın Başbakan birkaç seneden beri çok çocuk sahibi olmayı teşvik ediyor. Bunu belki samimi bir üslup ve şaka yollu yapıyor ama her nikah töreninde 'En az üç çocuğunuz olmalı, bunu daha sonra dörde beşe çıkarıyor.' Ben kendisine sordum. Bizim ölçümüzde neslin devamı için önemli ama bunu çok sık söylüyorsunuz sebebi ne? 'Türkiye'nin nüfus artma oranıyla devam edersek biz de 20 yıl sonra Avrupa gibi olacağız. Almanya, Fransa, İngiltere yaşlı. Bugünkü oranı bir katı artırabilirsek, bugünkü durumu koruyabileceğiz' dedi.
Fakat sonra Başbakan bunu her yerde tekrar edince eşim beni ikaz etti. Eşimi çok sever, güvenirim. 'Çocuk sayısını söylemese de 'Cenabı hak hayırlı evlatlar verse' dese. Biz hanımlar birbirimize eşimizi, çocuklarımızı sorarız. Ben şaşırıyorum, bir çocuğumuz vefat etti. Üç desem bir çocuğum öldü, iki desem ölen çocuğumu unutmuş gibi olacağım'. Yüreğim parçalandı. Bir milletvekili eşi bir toplantıda feryat etmiş, 'Niye soruyorsunuz ikide bir'. Dönüp odadan gelip 'Benim çocuğum olmadı. Israrla sorduğunuz zaman ben yerin dibine geçiyorum. Eşimin ya da benim bir kusurumuz olabilir.' Ben bunu Başbakana bir Bakanlar Kurulu'nda söyledim. Söylüyorsun söylüyorsun da bizim hanım da böyle diyor' dedim. 'Senin Hanım da haklı ama ben de haklıyım' dedi.
17 Aralık meselesi sadece bir telefon dinleme meselesi değil. 17 Aralık'ta başlayan, 25 Aralık'ta biraz daha güçlenen bugün de artçılarla kuvvetlenen adeta bir savaşın içindeyiz. Böyle bir şey beklemiyordum. Sizden daha fazla şaşırdım. Çünkü bu Cemaat denilen olguyla benim eskiye dayanan bir dostluğum vardı. Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ben 1976'da tanımış ve sözlerinden etkilenip takip etmiş bir insandım.
Önce dershaneler konusuyla başladı. Medya organlarında TV'lerde cemaat mensuplarının üst noktadaki insanları büyük bir kampanya başlattı. Hükümet bu konuda eleştirildi. Eleştiri dozları arttı adeta husumet noktasına geldi. Biz de rasyonel bakmak istedik. Dedik ki, 'Biz menfi düşünmüyoruz, çocuklarımız da bu dershanelere gitti. Bu bakanlar içinde çocukları bu dershanelere gitmeyen 5 kişi çıkmaz'.
Başbakan 'Dershaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. Elimizde kasetler var, piyasaya süreriz, hükümetini yıkarız' dediler. 'Ben de restini gördüm. Sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız? diye onlara söyledim' dedi. Sonra dershane konusunda her şey sona erdi derken, bombalar patlamaya başladı. Demek ki başbakanımız haklıymış. Demek ki mesele dershaneden ibaret değilmiş, aynen Gezi'deki gibi.
Bir bakanın oğlunun para karşılığı iş yapan adamlarla iş yapıyorsa. Dünyanın en aşağılık işidir. Bu dünyanın her yerinde de böyledir. Dünyanın her yerinde vardır ama milyonlarca insan da bunu lanetli bir iş olarak görür.
Ağa Camii'nin açılışını yaptık, çıkışta Süleyman Aslan'ın tahliye olduğunu söylediler. Bazen bu sorulara sinirleniyorum. Bu konuda söylenecek bir çift sözüm bile yok. 'Diğerlerinin tutuklulukları şu kadar sürdü' denildi. Uzun tutuklulukla ilgili söylediklerim ortada. Bu vicdanları yaralamıştır. Aynen ötekilerin vicdanları yaraladığı gibi Ama şu gözle bakmıyorum, 'Kalsınlar içeride, şöyle olsun, böyle olsun. Bu bir işadamıysa kamuyu ne kadar etkilediğini ben bu dosyada görmek istiyorum. Çok farklı şeyler çıkabilir. Benim avukatlık hayatım böyle şeyleri görmekle geçti.
Yolsuzluk iddialarının üstünü örtmek mümkün değil, doğru da değil. Sayın Başbakan 17 Aralık'ta bu olduysa, 18 Aralık'ta bir araya geldik. Kayıtlarda vardır, ben o toplantıdan çıkarak bir basın toplantısı yaptım. Ben iki şey doğru olur dedim. Bir, siyaseten bu arkadaşlarımızın derhal görevlerini bırakması. İkincisi ahlaken de bu soruşturmaların bitip yargılamaların yapılması. O arkadaşların dördü oradaydı ikisi, 'Hemen istifa edelim' dediler. Diğer ikisi menfi bir şey takınmadı. Başbakanımız 'Ben sizlerle ayrıca görüşeceğim' dedi.
Yargılamaların üstünün örtülmesi mümkün değli. Başbakanımız bu konuda çok hassastır. Biz tam bunları konuşurken, kanunsuz dinlemelerin, 14 aylık soruşturmaları yapanların asıl niyetlerinin yolsuzluk olmadığı, hükümeti düşürmek olduğu ortaya çıktı. Bu kanaat bende var bugün. Ben bu operasyonun Zerraab'la doğrudan ilgili olmadığını, bunların kullanıldığını, hem de dışarıdaki bazı olayların paralelinde Türkiye'yi yıpratma operasyonu olarak gördü.
AKP ile Gülen Cemaati'nin ilişkisini de yorumlayan ve "ilişki koptu mu?" sorusunu yanıtlayan Arınç, şöyle devam etti:
"Başta cemaat ve başındaki Fethullah Gülen Hocaefendi. Ben çok üzüldüğüm için meseleyi şöyle lokalize etmek istedim, Başbakanımıza söyledim. Bu cemaat Türkiye'de tek değil. 40 yıldır siyasetin içindeyim, dindarlarla ilişkim var. Hiçbirine mensup değilim, dostluğum var. 50 tane böyle camia varsa bir tanesi de Gülen Cemaati'dir. Belki daha güçlüdür ama tek değildir. Bu insanlar haksızlık yapmış olabilir, bunun başındaki Hocaefendi var, onu bir kenara, bu camiada binlerce, milyonlarca insan var, öğretmenler, ticaret hayatında, siyaset, bürokrasi hayatında insanlar var. Bu insanların yapılandan haberi olmadığını düşünüyorum. Gücünü cemaatten alıp bulunduğu yerde kanunsuz işler yapanlar yargıda, bürokraside, istihbaratta, TİB'de varsa, bilerek isteyerek hükümeti devirmek isteyenler varsa, bunları deşifre edelim, hücumu bunlara yapalım dedim. Başbakanımız bunlara hayır demedi. İlk baştaki konuşmalarında bunları söyledi. Ama şimdi her şey birbirine karıştı.
Hocaefendi ile ilişkimiz var. Beni anlayacaklarını düşünerek, 'Ortada fitne var, fitne ateşi büyüyor' dedim. Ve onlara çok bildikleri bir hadisi söyledim. Yani herkesi sükunete davet eden bir hadisi şerif. Bunu söylediğim zaman, 'biz susalım, onlar da susarlar' diye düşündüm. O camiadan çok geveze insanlar benim bu sözümü, kendi üstlerine alındılar, 'Biz fitne çıkarmıyoruz. Dershaneleri savunmak fitnecilik mi?' dediler.
Bülent Arınç 'şirk koşuyor' dediler. Senin liderine 'Fetoş' diye hakaret ediyorlardı. F Tipi örgütlenmeydiniz siz. Sizi devletin en üst organları düşman olarak görüyordu. Hocaefendinize örgüt lideri deniyordu. 11 seneden beri bu var mı?
Fethullah Gülen ile geçen Mayıs ayında Başbakanımızla ABD'ye gittiğimizde görüşmüştüm, Kasım'da görüşmedim. Bugünlere ait şu kadar şey görmüş olsam gam yemeyeceğim. Bütün camiamızı hükümetimizin başarısı için duaya çağırdığını anlattım. Benim sözümün bir başka türlüsünü anlatmış bir insan. Çevresindekiler ne söylüyor bilmiyorum ama onu bir kenara koymak istiyorum. Az mı söyledim? Hüzünlü gurbet bitsin artık muhterem hocam. Ben görebildiğim kadar çok vatansever bir insan. Odasında kaseler içerisinde Anadolu'nun her tarafından gelmiş topraklar bulunuyor. Türkiye'ye gelip gelmemeyi kendisi bilir. Gelmesi halinde de hiçbir olumsuzlukla karşılaşmaz. 'Aldanmışız' dedik. Aldanmak değil aldatmak kötü bir şeydir.
© Tüm hakları saklıdır.