HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, gişede yüksek başarı elde eden Müslüm filmi hakkında değerlendirmede bulundu. Bardakçı Müslüm Gürses'in sesine ilişkin olarak "Önceki zamanların Müslüm’ü icrada son derece güçlüdür ve memleketin en önemli türkücülerindendir" diyerek "Asıl Müslüm Türkücü Müslüm'dür" tespitinde bulundu.
Bardakçı'nın "Müslüm" başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:
“Müslüm”, Türkiye’de Türk filmi izlenme rekorunu kıracak gibi görünüyor. Beş haftada beş milyon kişiden fazla seyircinin gittiği izlenme aynı sür’atle devam ettiği takdirde, Müslüm 25 haftada 7,5 milyon seyirci getiren beşinci Recep İvedik’i geride bırakabilir.
Filmin bu kadar beğenilmesinin sebepleri halkın yoğun Müslüm Gürses sevgisi, çekimin ve oyuncuların başarısı, “Müslüm”den önce “Ayla”yı da yapmış olan Mustafa Uslu’nun tanıtımdaki muvaffakiyeti ve Nuri Yıldırım’ın bu son filmdeki düzgün organizasyonudur ama üzerinde pek durulmamış bir husus daha vardır: Filmin bir “biyografi”, yani hayat hikâyesi olması…
Dikkat ederseniz, sinema tarihinin en meşhur filimlerinin çoğunu biyografiyi konu alanların teşkil ettiğini görürsünüz. Bir zamanlar ne kadar Oscar varsa hemen hepsini toplayan “Son İmparator”, aynı şekilde Oscar rekortmeni olan “Gandhi” ile “Amadeus”; “General Patton”, “Cesur Yürek”, “Kaldırım Serçesi”, “Schindler’in Listesi”, “Malcolm X”, “Çöküş”, “Akıl Oyunları”, “Arabistanlı Lawrence”, “Lincoln”, “J. Edgar” ve “Elizabeth” gibi unutulmaz filmlerde hep çarpıcı hayat hikâyeleri anlatılmıştır. Batı’da şu anda fırtına gibi esen ama bizde henüz pek alâka görmeyen “Bohemian Rhapsody”, Quenn grubunun solisti Freddie Mercury’nin biyografisidir…
Türkiye’de de ciddî şekilde çalışılarak filmleştirilmiş bir biyografinin gişede başarı kazanması zaten normaldi ve Müslüm’de de böyle oldu…
"Asıl Müslüm Türkücü Müslüm'dür"
Bizde estetik ameliyatların sıklaşmaya başladığı 1960’lı senelerde burunlarına operasyon yaptırmak isteyen hanımlar gittikleri doktora bir dergide çıkmış fotoğrafı gösterir ve “İşte bu burundan istiyorum” derlerdi…
Gösterdikleri dergi o günlerin en çok satan yayınlarından biri, meselâ “Hayat” yahut “Ses” olurdu; fotoğraf da seyreden hemen herkesi ağlatan meşhur “Üç Arkadaş” filmindeki âmâ kıza, yani Müslüm Gürses’in hanımı Muhterem Nur’a aitti…
Şimdi fimi yapılan Müslüm Gürses nasıl 60’lar sonrasında artan göçlerle gelen sıkıntıların, üzüntülerin, kırık hayallerin ve ezilmişlik hissiyatının sesi oldu ise, Muhterem Nur da bir zamanların “güzel kadın” kavramının sembolü idi ve bizde hâlâ revaçta olan “kalkık burun” modası da ilhamını onun burnundan almıştı.
Müslüm Gürses’in müziği hakkında mutlaka yorum yapılması gerekecekse, öncelikle eski senelerdeki icralarının ele alınması ve o döneminin tercih edilmesi gerekir! Arabeske kapılmasından önceki zamanların Müslüm’ü icrada son derece güçlüdür ve memleketin en önemli türkücülerindendir. “Haydar Haydar”, “Karadır kaşların ferman yazdırır” yahut “Şu dağlarda kar olsaydım” gibisinden kayıtları bu alandaki kuvvetli üslûbunu zaten açık şekilde gösterir…
Sâhası geniş olan sesini kalın perdelerde dolaşırken bariton olarak kullanabilmekte, gerektiğinde de tizlere çıkıp tenora döndürebilmektedir. Fuzulî’nin “Bende Mecnun’dan füzûn âşıklık istidadı var” mısraı ile başlayan gazelini uzun hava olarak okuduğu kaydı bulup dinlediğinizde, her iki ses bölgesini de nasıl rahatça kullanabildiğini hemen farkedersiniz…
Yazının tamamı için tıklayın