Reyhan Yıldırım*
Aslı Erdoğan’ın tutuklandığını okuduğumda, yüreğim sıkıştı. Her şeyi bırakıp balkona çıktım. Dolunay var. Çanakkale’ye derin bir sessizlik hâkim. Mavi aydınlık diye bir şey mümkün. Yarasalar bile efsunlanmış sanki. Her şey, herkes uyuyor, ben hariç. Öfkem beni ayakta tutuyor. Ve şu mavi, öfkemi kristalleştiriyor.
Korkunun aşıldığı bir yer vardır; insanın zayıflıklarını dışarıdan bir bakışla irdeleyebildiği, kendini etik değerlerle yönetebildiği. O noktada savrulmalar biter. Tüm hayat deneyimiyle; nerede, ne zaman, kimin yanında duracağına, bir mücadele verecekse, bunu neyin uğruna, hangi yolla yapacağına nihayet karar verir. Özgür irade! Çabasında mum gibidir. Kendinden erirken, ışığı genişler. Ortam aydınlandıkça ötekini ayırt eder, onunla çoğullaşır; coğrafyalara sıkışmaksızın.
Aslı Erdoğan, zeki, duyarlı, yaşananlara aralıksız kafa yoran, düzenin zaaflarına özgür iradesiyle, sağlığı pahasına direnen bir insandır. Geleceğe kalacak edebiyatçılar içinde anılması boşa değil; o, aynı zamanda iyi ve yetenekli bir yazardır. Elbette kalemini edebiyat yapmak, kendini tanımak, sağaltmak kadar, kendisine dayatılan gerçekliğe algılarının rehberliğiyle müdahale etmek için de kullanacaktır. Bu nasıl engellenir ki?
Sanırım bütün kitaplarını okudum yazarın. Kendisiyle bir kez, genç Sait Faiklerin ödüllerinin dağıtıldığı Darüşşafaka’da karşılaştım. Hayranlığımı dile getirmiş miydim, hatırlamıyorum. Getirmemişsem ayıp etmişim. İlk okuduğum kitabı “Kırmızı Pelerinli Kent”ti. Dostluğumuz daha o ilk buluşmada kuruldu.
En derin kuyu, insanın kendi içinde. En karanlık yer, yine orası. Kim ki iniyor o kuyunun basamaklarını, derhal ayırt ediliyor, bir sanatçı olarak. Sanatçılık nedir zaten? Ancak ifade edildiğinde tamamlanacak olanı (ya da doğurmaya hazır olanı) keşfetme uğraşı değil mi? Aslı Erdoğan gibi sanatçıların değeri büyük. Derinleşebilmek, kendimizle en gerçekçi şekilde yüzleşebilmek cesareti veriyorlar, bize.
“Bir Delinin Güncesi”ndeki Beyaz At’ı hatırlatacağım size. Nasıl başladığını yazayım:“Sözcükler yarasalar gibi beynimde uçuşuyor. Sağa sola çarparak, kanatlarında yaralar açarak… Gece renklerine bürünüp dışarı fırlıyorlar. Çarem yok, peşlerinden gideceğim.”
Kısacıktır. Çok güzeldir! İnsanın, uzağındaki bir dramı, yakılmakta olan ağıtı, duyduğunun yalın kanıtıdır. Ne terör örgütü över ne okurlarının algısını, kendi yararına bir yargıyla böler. Duyup gördüğünü anlatır. Bir beyaz at, işte, yukarıdaki mum gibi, tüm algılarını tükenme pahasına açarak koşar, sakınmasız. Aslı Erdoğan da koşacak, yaşamın tüm yüzlerine bakarak. Çünkü çok fazla acı var. Sevincin de umudu var.
Mavi gecede efsunlanan yarasalar, sağa sola uçuşmaya başladılar sonunda. Anlık duraklamalardan dahi pişmanız. İnsanız, sever ya da sevmeyiz, ama kimseyi bile isteye acıtmayız. Bu yüzden var edebiyat, Aslı Erdoğan’ın edebiyatı da, kötülükleri sona erdirmek için.
O durmadan yazacak, biz de okuyacağız. Birebir aynı şeyleri düşünmesek bile, onunla diyalektik ilişkimizde, çok inanıyorum ki, eskisinden iyi insanlar olacağız.
Diren Aslı! Şairin sözünü ettiği ayıp ve karayı silip dünyayı daha yaşanılır kılmayı başaracağız. Dostlukla…
Bu yazı ilk olarak Kültür Servisi'nde yayımlanmıştır