Eray GÖRGÜLÜ
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın üzerinde çalıştığı, Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) yönetimlerinin müteşebbis heyetle valiliklere devrini öngören kanun tasarısına tepki gösterdi. Özdebir, "Kanun, OSB’leri 25 yıl geriye götürür. Bakanlığa da, OSB’lere de küstüm. Ben ASO Başkanı olarak artık OSB’lerle ilgilenmiyorum" dedi.
Antalya’da düzenlenen ASO Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’nda soruları yanıtlayan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı OSB Kanunu'nda yapılması planlanan değişikliklere ilişkin konuştu.
OSB yönetimlerinin müteşebbis heyetle valiliklere devrini öngören tasarıyla ilgili görüşleri soruların Özdebir, şunları söyledi: "Kanun hazırlığı, OSB’leri 25 yıl geriye götürmektir. OSB Kanunu 2002 yılında çıktı. Ondan önce yönetmelikle idare ediliyordu. Oradan da geriye götürmek diyorum. Son 7-8 yılda OSB’ler zaten çok ciddi olarak kazanımlarından kaybettiler. Bundan dolayı da ben uzay havacılık hariç, OSB’lerle ilgilenmiyorum. Uzay ve Havacılık OSB, yeni kurulan OSB, bilgim ve tecrübemi aktarmak için orada görevim var. Onun dışında ben ASO Başkanı olarak hiçbir OSB ile ilgilenmiyorum. Çünkü gidişatı beğenmiyorum. Bu konuyla ilgili bakanlığa da, OSB’lere de küstüm. Yalnızca bu kanunla ilgili değil, daha önce de bir sürü haklarını aldılar."
"Asgari ücretlinin elinde 4 maaşıyla aldığı telefon var"
Türkiye’nin cari açık sorunu ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Özdebir, "Yaşadığımız sorunların temelinde cari açık var. İki yakamız bir araya gelmiyor" diyerek şöyle devam etti: "Türkiye, cari açık sorununu çözmeden, rahat etmeyecek. Bu sorunu çözmeden, enflasyondan da, kur ataklarından da, işsizlikten de kurtulamayız. İhracatımız, ithalatımızı karşılamıyor. Bunun sonucunda da başkalarının tasarrufuna ihtiyaç duyuyoruz. Daha çok üretmemiz, daha yüksek katma değerli ürünler üretmemiz lazım.
Cari açığı aslında 84 milyonun tek tek tercihleri oluşturuyor. Yerlisi varken, marka bağımlığından kaynaklı ithal alıyoruz. Asgari ücretlinin elinde 4 aylık maaşıyla aldığı telefon var. Her sene 8 milyar dolar para gidiyor. Ülke olarak hak etmediğimiz lüksü yaşadığımız için bunun sıkıntısını da hep beraber çekiyoruz. Bu konuda bir seferberlik ilan etmek lazım. Cari açığı düşürmemiz gerek."
"168 milyar TL’lik biriken KDV alacağımız var"
Sanayicinin biriken 168 milyar TL’lik KDV alacağına ilişkin bir gelişme olup olmadığına yönelik soru üzerine de, Gelir İdaresi Başkanlığına bu sorunun çözümü için bir model sunduklarını ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan da randevu istediklerini ifade eden Özdebir, şöyle konuştu: "İşletmelerimizin ayakta kalabilmesi için destek mekanizmaları bulmamız gerekiyor. Bunun için de ASO teklifimiz var. Şu anda reel sektörün, devletten168 milyar TL KDV alacağı var. Çok ciddi bir para bu. Bu aynı zamanda çok da büyük haksızlık. KDV, netice olarak tüketicinin, yani son alıcının ödemesi gereken bir şey. Devlet aradaki herkesi, bunu tahsilatla görevlendirmiş.
Tahsilatın en büyük yükünü de sanayii çekiyor. Malı alırken, ana girdilerimizi güçlü firmalardan alıyoruz. Onlardan alırken, Ereğli’den demir çelik alıyorsanız önce siparişle beraber teminat mektubu veriyorsunuz. Mal kapıdan çıkarken, o günkü fiyat üzerinden mal bir yana para bir yana diyorlar. KDV’sini de peşin ödemek mecburiyetindesiniz. Malı aldık, bir stok süresi var, üretim süresi var. Neresinden baksanız bir ay. Ondan sonra bunun pazarlanması var. Sattınız, para kimin elindeyse o güçlü.
Şu anda piyasada 30 ile 150 gün diye gidiyor vadeler. Siz peşin parayla aldınız, işçiliğini ödediniz, elektriğini, suyunu diğer masraflarını ödediniz ondan sonra da dört aylık beş aylık vadelerle bunu satıp hem kendi hakkınızı hem de KDV’sini tahsil edeceksiniz. Bu dünyada sadece iki ülkede Çin ve Türkiye’de uygulanıyor.
"Yedek para önerisinde bulunduk"
Diğer bütün ülkelerde bir ay ile bir yıl arasında değişen sürelerle, işletmelerin sırtında kalan KDV yükünü devlet nakit ödüyor. Bizim hazinenin dengeleri açısından böyle bir parayı ödeyebilmeleri mümkün değil. Biz de dedik ki; daha önce uygulanmış bir yöntem. Literatürdeki adı yedek para, ikame para, sektör parası, 1930 krizinde uygulanmış. Hala da bazı ülkeler tarafından uygulanıyor. KDV’leri ödeyeceksiniz ama bir şartla. Bir, çalıştığınız bankaya gideceksiniz, özel bir hesap açtıracaksınız.
Ben o hesaba, sizin KDV alacağınız kadar çek kesme hakkı tanıyacağım. Bu çek nakde çevrilemeyecek. Paraya hiç kimse elini sürmüyor. Şartlarım, bir ben senin bu paranı ödediğime göre indirilecek KDV’ni sıfırlayacaksın. İki, yazdığın her çeki üç ay vadeli yazacaksın. Bundaki amacımız çarpan etkisiyle bu piyasada dolaşsın daha fazla iş hacmi yaratsın. 168 milyar TL çok büyük bir rakam. Gelir İdaresi Başkanı’na da anlattım. Bakalım yapacaklar mı göreceğiz. Geçenlerde bir ay önceki Meclis konuşmamda biraz ağır bir ifade kullandım.
Çok alınmışlar, Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan çağırdılar. Gittim, onlar bir firmanın alacağı var da onu takip ediyorum zannetmişler. Yok dedim, alacak takipçisi değilim. Türkiye ekonomisi için çözüm olarak söylüyorum. Maliye Bakanlığı, onların hesaplarında gözükmüyor ama her firmanın ne kadar KDV yükü taşıdığını biliyorlar. Çünkü her ayın sonunda biz KDV beyannameleri veriyoruz.
"Fuat Oktay’dan randevu istedik"
Bu büyük bir haksızlık, benim enflasyonum yüzde 45. Devletin bana tahsil etme yükümlülüğünden dolayı devletten alacağım 168 milyar TL, yüzde 45 ile erozyona uğruyor. Eksilen işletme sermayem için de bankadan yüzde 20 ile 25 arasında faizle kredi kullanıyorum. En önemlisi de firmalarımızın sadece devlete borcu yok, birbirlerine de borcu var. Çok geniş bir mahsuplaşma imkânı olacak. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Bey’den de randevu istedik. Ona da anlatacağım projemizi."