Die Zeit gazetesi Avrupa’daki son terör saldırılarını ve güvenlik konusunu yorum sütunlarına taşıyor:
“Güvenlik ve özgürlük alternatifleri arasında seçim yapma durumunda isek ve liberal devleti korumak istiyorsak sorunun köküne inmek zorundayız. O kökler Ortadoğu’da yatıyor. Orada terör eğitim ve yönetim kampları olduğu sürece Avrupa’da terörün arkası kesilmeyecek. Afganistan'daki iletişim ağının yok edilmesinden sonra El Kaide hayalet konumuna geldi. IŞİD ise yaşıyor, çünkü toprakları kontrol altında tutuyor. Ancak ona karşı gönülsüz mücadele veriliyor. Avrupalılar ve Almanlar daha fazlasını yapabilseler, Amerika’nınkine değil, kendi çıkarlarına hizmet etmiş olurlar. Ülkemizi büyük bir gözetleme devletine çevirmek yerine uzak topraklarda mücadeleye girişmek daha akılcı bir çözüm olur.”
Nürnberger Nachrichten gazetesi ise terör, İslam ve Kiliselerin rolü konulu yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Kiliseler şimdiye kadar çoğu kez yüzeysel bir biçimde yürüttükleri dinlerarası diyaloğu artık yoğunlaştırmak zorundadır. Almanya Protestan Kilisesi (EKD) Konseyi Başkanı Heinrich Bedford-Strohm, İslam’ın ve Müslüman bilginlerin de kendilerini eleştirerek kutsal kitapları Kur'an-ı Kerim’i tartışabilmeleri gerektiğini söylüyor. Bunlar duyduğumuz yeni sözlerdir ve ortak belirlemeler, farklı yaklaşımlar açısından önemlidir. Ayrıca aşırı eğilimler ile araya apaçık bir mesafe koymak açısından da önem taşımaktadır.”
Mittelbayerische Zeitung adlı gazete Alman medyasında yayınlanan mizahî şarkı nedeniyle Almanya büyükelçisinin Dışişleri'ne çağrılmasını bugün bir kez daha yorum köşesinde ele alıyor:
“Masum bir mizahî parça nedeniyle diplomatik atağa geçen Erdoğan, AB’nin temel değerlerinden ne kadar uzak olduğunu da sergilemiş oluyor. ‘Erdowie, Erdowo, Erdogan’ başlıklı şarkı belki birilerini bıyık altından gülümsetmiş olabilir. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı’nın tamamen abartılı tepkisine hem şaşırmak hem de bunu ciddiye almak gerekir. Görünen o ki Erdoğan sığınmacılar konusunda vardığı anlaşma dolayısıyla AB’yi elinde tuttuğunu, Birlik’in demokratik değerlerini es geçebileceğini sanmakta. Bunun böyle olmadığını, temel haklara saldırılara sessiz kalmayacaklarını Berlin ve Brüksel’in ona her fırsatta göstermeleri gerekir.”
Südwestpresse ise yorumunda yoksulluk ve ortalama yaşam süresi beklentisi arasındaki ilişkiye değiniyor:
“Aylık kazanç ile ortalama yaşam süresi arasındaki ilişki yeni bir şey değil ve tüm dünya için geçerli. Ama özellikle bir refah devletinde sosyal farklılıkların bu kadar yoğun etkileşimde bulunması zihinlerde soru işareti yaratıyor. Buna basit bir biçimde yanıt verilmesi mümkün değil. Bu konudaki etkenler arasında eğitim düzeyinden tutun da sert çalışma koşullarına, sağlıklı bir yaşam sürdürülememesine ve yanlış beslenme gibi konulara kadar bir dizi faktör etkide bulunmakta. Yaşam süresi beklentisinin kısalması ise sosyal eşitsizliğin belirgin bir göstergesi. Yoksullukla mücadele en önce eğitim sisteminde fırsat eşitliği yaratılarak mümkün kılınabilir.”