Daimi temsilcilik, 28 Kasım’da gönderdiği diğer mektupta, Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesine göre hükümeti devirme suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldığını ve kararın kesinleştiğini kaydetti.
Daimi temsilcilik, Bakanlar Komitesi’ne gönderdiği ayrı bir mektupta Selahattin Demirtaş davasıyla ilgili Ankara’nın görüşünü aktardı ve Demirtaş’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvurusunun sonuçlanmadığını, dolayısıyla Bakanlar Komitesi’nin kararı beklemesi gerektiğine işaret edildi.
Ortak Tamamlayıcı Prosedür, bir üye ülkenin Avrupa Konseyi Statüsü’ne uymaması durumunda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Bakanlar Komitesi’nin bir araya gelerek atılacak adımları belirlediği mekanizma olarak biliniyor.
Fidan, 20 Kasım’da bakanlığının bütçesiyle ilgili TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan toplantıda, AİHM kararlarının gündeme getirilmesi üzerine, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ile yaptığı görüşmeyi anlatmış ve Türkiye’nin AİHM kararlarına uyma oranının yüzde 90 civarında olduğunu kaydetmişti.
Sorunun siyasallaştırılan bir iki dava üzerinden geliştiğini aktaran Fidan, “Belli simgesel davalar var, orada da bizim mesajımız şu oldu: Biz dedik ki: Bu davalar, daha mahkemeye gelmeden önce Avrupa başkentlerinde siyasallaştırılmış, hukuki ve teknik bir dava olmaktan çıkıp Türkiye'deki iç siyasetin tarafı olma yönüne gitmiş bir dava” dedi.
Dışişleri Bakanı, “Siyasallaştırılan konularda ister istemez siyasal bir tavır oluşuyor. Bu devletlerin normal, yani politik tavrı, buna dikkatlerini çektim, onlar da haklı buldular” ifadelerini kullandı.
Bakanın açıklamalarına tepki veren Kavala’nın avukatları, “Sayın Bakanın konuşmasında 'Davanın siyasallaştırılmasına verilecek cevap da siyasal olur' şeklindeki ifadesi, maalesef, davanın Türk yetkililer tarafından siyasi bir dava olarak görüldüğünü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18'inci maddesinin ihlal edilmiş olduğu yönündeki AİHM kararının doğrulandığını düşündürmektedir” görüşünü dile getirdiler.
Yaptırım kararı çıkar mı?
Bakanlar Komitesi’nin bu toplantısında karar çıkıp çıkmayacağı bilinmiyor.
Siyasi etkisi olan önemli kararların bakan yardımcıları düzeyinden çok bakanlar seviyesindeki toplantılarda ele alındığı kaydediliyor.
Bakan yardımcılarının, uygulanabilecek yaptırımlara ilişkin görüşleri değerlendirebilecekleri ve bakanlar seviyesindeki toplantılara bir yol haritası metni sunabilecekleri belirtiliyor.
Nihai yaptırım kararının ise Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Bakanlar Komitesi’nin ortaklaşa yapacakları değerlendirmelere göre şekilleneceği kaydediliyor.
AKPM, 13 Ekim’de yaptığı oylamada, Kavala’nın 1 Ocak 2024’e kadar serbest kalmaması durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısında bulunmuştu.
AKPM, Kavala ve diğer tutukluları özgürlüklerinden mahrum bırakan savcı, yargıç ve polis gibi devlet memurlarını hedef alan yaptırımlar ile AKPM’deki Türk milletvekili heyetinin yetki belgelerinin yenilenmemesi çağrısı yapmıştı.
İhlal prosedürü, Türkiye’nin “Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin AİHM kararlarını uygulamalarını mecburi kılan AİHS'in 46. Maddesinden” kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle işletilmeye başlandı.
Aynı kapsamda ihlal prosedürü daha önce Azerbaycan için başlatılmış ancak Bakü yönetimi, süreç yaptırım aşamasına gelmeden AİHM kararına konu olan kişiyi serbest bırakmıştı. Dolayısıyla ihlal prosedürü kapsamında yaptırım uygulanmasına temel oluşturacak bir örnek bulunmuyor.
Avrupa Konseyi’nin kuruluş felsefesi ve ilkeleri açısından ihlal sürecinin somut bir sonuca bağlanması önem taşıyor.
Ancak bunu konseyin kurucuları arasında yer alan Türkiye’ye karşı nasıl bağlanacağı ve bunun yaratacağı siyasi sonuçlar, sürecin daha dikkatli yürütülmesine yol açıyor. Bakanlar Komitesi’ni en çok zorlayacak önlem maddesinin “Türkiye'nin üyeliğinin düşürülmesi ya da düşürülmemesi” olacağı değerlendiriliyor.
AİHM, 10 Aralık 2019’da aldığı kararda, Osman Kavala’nın tutuklanması ve tutuklu yargılanmasının onu susturmak ve diğer insan hakları savunucularının cesaretini kırmak amaçlı olduğunu belirtmiş, Türkiye hükümetinden Kavala’nın bir an önce serbest kalması için gerekli önlemleri alması çağrısında bulunmuştu.