Dünya
Deutsche Welle

'Avrupa'nın güvenliği Irak'tan da geçer'

Deutsche Welle editörü Rainer Sollich, Irak’ta yaşanan gelişmeleri yorumluyor.

13 Haziran 2014 12:26


Almanya’nın eski savunma bakanlarından Peter Struck bir zamanlar, “Avrupa’nın güvenliği Hindukuş Dağları’nda da savunulur” demişti. Bu cümle, Alman ve diğer Batılı askerlerin Afganistan’a gönderilmesine zemin hazırlamak için söylenmişti. Sonuç itibarı ile Afganistan harekatının başarısız mı olduğu yoksa Taliban ve El Kaide gibi örgütlerin bir süreliğine de olsa zayıflatıldıkları için kısmen başarılı olarak mı kabul edileceği hâlâ tartışma konusu. Tehdit senaryosunun analizi ise geçerliliğini koruyor. Ve bu senaryo sadece Hindukuş için geçerli değil. Bugün şunu açıkça görmek gerekiyor: Avrupa’nın güvenliği Musul’da, Tikrit’te ve Ramadi'de de tehlikeyle karşı karşıyadır. Irak şehirleri geçtiğimiz günlerde peşi sıra, nerede ise hiç direnmeden radikal cihatçıların eline geçti. El Kaide’den kopan bir örgüt olan IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti) militanlarının yağma seferinde gözlerini diktikleri bir sonraki nokta başkent Bağdat. Musul ve çevresinde yüz binlerce insan, dini motiflerle bezenmiş bir korku imparatorluğu oluşturmaya çalışan terör rejimine tutsak düşmemek için panik içinde evlerini terk ederek kaçtı. Böylece o coğrafyada, savaştan kaçarak bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye göç edenlerin ve belki günün birinde Avrupa’dan korunma isteyecek olanların sayısı daha da artmış oldu.

“Terör devleti kabul edilemez”

Cihatçıların Irak’ın tamamını ele geçirme ihtimali, Sünni nüfusun yoğun olmadığı bölgelerde, Şiilerin ve Kürtlerin sert direnişi ile karşılaşacakları için pek mümkün görünmüyor. Ayrıca Türkiye, İran ve İsrail gibi bölge ülkelerinin böyle bir gelişmeye elleri kolları bağlı seyirci kalacaklarını düşünmek doğru olmaz. Ancak Irak bir kez daha sonu gelmez ve geniş satıhları kaplayan bir şiddet ve terör sarmalına batma tehdidiyle karşı karşıya ve bu, ülkenin sonunu bile getirebilir. Dünya, Irak’ın ve Suriye’nin belli bir bölümünde, radikal Sünnilerin kurduğu tam donanımlı bir halife devleti ile karşı karşıya kalabilir. Böyle bir devlet hızla tüm dünyadan cihatçılar için çok cazip bir çekim merkezi ve askerî eğitim alanı haline gelebilecektir.

Dünya böyle bir terör devletinin kurulmasına izin veremez. Irak bu zor durumda bizden, elimizden gelen en iyi yardımı ve dayanışmayı talep etme hakkına sahiptir, kaldı ki kurulacak bir terör devleti Avrupa için de kalıcı bir tehlike unsuru olacaktır. IŞİD’in saflarında Arap ve Asya ülkelerinden gelen radikal Sünnilerin yanında Avrupa'dan da bölgeye gitmiş savaşçılar yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde Brüksel’deki Yahudi Müzesi’nde üç kişiyi öldürmek ile suçlanan zanlının da daha önce IŞİD için Suriye’de savaştığı biliniyor.

Peki, Batı devletleri, Suriye ve Irak’taki son derece karmaşık durum dikkate alındığında ne yapabilir? Doğrudan askerî bir müdahale şu an için olasılık dışı görünüyor. ABD’nin, uluslararası hukuk bazında son derece sorunlu olan Irak harekatının bize kazandırdığı tecrübe göz önüne alındığında askerî operasyon seçeneği son çare olarak nitelendirilebilir. Diğer yandan Batı, ortak çıkarlar gereği, IŞİD’in baş düşmanlarından Suriyeli diktatör Beşar Esad ile de dayanışmaya girmekten kaçınmalıdır. Esad’ın, cihatçılardan pek farkı yok. Düşmanlarını, sözde İslami usullere göre kellelerini uçurarak öldürmek yerine büyük çaplı bombardımanlarla katletmesi dışında.

Askerî yardımdan fazlası

Şu an yapılması gereken, Amerikalıların gündeme getirdikleri gibi öncelikle askerî yardımdır. Terör ile sadece şiddet kullanılarak mücadele edilebilir. Bunun başka bir yolu yoktur, ancak bu kadarı ile de kalamaz. Irak’a yapılacak her yardım siyasi bir şarta bağlanmalıdır. Özellikle ülkenin Şii Başbakanı Nuri El Maliki’ye yoğun baskı uygulanarak, Irak’ın ekonomik kaynaklarını ve politik makamlarını Sünni azınlığa da açması sağlanmalı. Sünni kesimin gizli ya da açık desteği olmasa cihatçılar asla bu askerî başarıyı elde edemezdi.

Batı siyasi baskısını aynı oranda, Suudi Arabistan ve Körfez'deki diğer “sözde” sadık müttefiklere de hissettirmelidir. Çünkü IŞİD ve benzeri yapılara sponsor olanlar ve Şii-Sünni çatışmasını kışkırtıp, körükleyenler tam da bu ülkelerde bulunuyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle