Gündem

Avukat Bahri Belen: Suçlamanın tamamı Gülen cemaatine yüklenemez; Dink soruşturmasının MİT ayağı eksik

"17-25 Aralık koruma kalkanını kaldırdı"

19 Ocak 2017 13:51

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin davanın avukatlarından Bahri Belen cinayetin ardından başlayan soruşturma ve yargılama sürecini değerlendirdi. Belen, Trabzon jandarma görevlilerine ilişkin soruşturma ile ilgili, "İşin içinde MİT dahli de olabilir. Hatta Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan kişiler de olabilir” dedi. Avukat Bahri Belen, soruşturma ve yargılama sürecinin şimdiye dek olan kısmını özetleyerek, cinayetin işlendiği 2007 yılından 2015'e kadar sanık sandalyesine oturtulamayan kamu görevlileri ile ilgili "Kamu görevlilerinin yargılanması yolunu açan Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu kişiler hakkındaki takipsizlik kararını kaldıran kararı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) bu kişilere ilişkin soruşturma izni ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Dink kararıdır" dedi. Ayrıca Belen, "Hrant'ın öldürülmesi ile ilgili suçlamanın tamamının Fethullah Gülen örgütüne veya Fethullah Gülen örgütü üyesi olmakla suçlanan kamu görevlilerine yüklenmesi olayı doğru bir şekilde çözmeyecektir" diye konuştu.  

Bahri Belen'in Cumhuriyet gazetesinin Canan Coşkun'a verdiği söyleşi şöyle:

"Suçlamanın tamamı cemaate yüklenemez"

Bu cinayet "Fethullah Gülen örgütü"nün bir cinayeti midir?

Elbette bu cinayetin içinde bugün o örgütün üyesi olmakla suçlanan kişiler var. Ama kamu görevlileri ile ilgili açılan davada bu örgütün üyesi olmadığı halde Hrant'ın öldürülmesinden dolayı sorumlu tutulan kamu görevlileri de var. Dolayısıyla Hrant'ın öldürülmesi ile ilgili suçlamanın tamamının Fethullah Gülen örgütüne veya Fethullah Gülen örgütü üyesi olmakla suçlanan kamu görevlilerine yüklenmesi olayı doğru bir şekilde çözmeyecektir.

Bu soruşturmanın yeni bir sürece gelmesinde Gülen cemaati ile mevcut siyasi iktidarın çatışmasının etkisi var mı?

Olabilir. Hrant cinayetinde örgütlü bir yapının olduğunu biliyoruz. Bu örgütlü yapının adının tam olarak ne olduğu konusu bu yargılama süreci sonrasında ortaya çıkacak.

Ama çok somut olarak gördüğümüz bir şey var ki bu cinayetin işlenmesinde ve cinayetin önlenememesinde, önünün alınamamasında devletin sivil güvenlik görevlilerinin, sivil istihbarat görevlilerinin, jandarma güvenlik görevlilerinin ve jandarma istihbarat görevlilerinin doğrudan sorumluluğu olduğu açık. Zaten, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Hrant vs. Türkiye kararında Hrant'la ilgili açılan ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili ihlalin tespitinin dışında en önemli tespit de zaten cinayetle ilgili etkin soruşturmanın yapılmamış olmasıydı. Şimdi bu soruşturma süreçleri böyle bir etkin soruşturmanın yolunu açmış durumda.

Örgütün adının ne olacağı konusu ile ilgili ilk tetikçilerin davasında Yargıtay bozma kararı verdiğinde burada "Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt var, bunu da inceleyin" dediğinde biz buna "Evet, burada bir örgüt var. Yargıtay burada örgüt yok diye verilen beraat kararı konusunda bozma kararı verdi. Bu bozma kararından sonra artık örgütle ilgili daha evvel verilen beraat kararı ortadan kalkmıştır. Bundan sonra araştırılacak olan örgütün adını suç örgütü diye koymak ya da anayasal düzeni değiştirmek, ülkenin bölünmesine yönelik veya hükümetin kısmen veya tamamen işlemez hale getirilmesi veya hükümetin yıkılmasına yönelik bir örgüt olup olmadığı konusunu bu yargılama sürece ortaya çıkaracak" dedik. İlk bozma kararından sonra da yine aynı düşüncedeyiz. Bu cinayette örgütlü bir yapı var. Bu örgütlü yapı nasıl bir yapıdır, hangi yapıdır? Bunu yargılama sürecinin sonunda göreceğiz.

“17-25 Aralık koruma kalkanını kaldırdı”

17-25 Aralık belki de bu cinayetten sorumlu olanlardan Fethullah Gülen hareketine yakın olanların korumasını ortadan kaldırdı. Ama davanın açılmasını sağlayan aslında AİHM kararı. Soruşturma yolu açılan bu kişilerle ilgili o zaman devletin koruduğu cemaate yakın olan kişiler de bu korunmadan artık yararlanamamışlardır. Onlarla ilgili koruma kalkanı kalktı.

“MİT ayağı eksik”

Cinayette sorumluluğu bulunan devlet kurumlarını sac ayağı olarak düşününce, MİT ayağı aksak mıdır?

Soruşturmanın MİT ayağı eksik ama bu konuda öyle inanıyorum ki tefrik edilerek şu anda sürdürülmekte olan jandarma dosyası bir iddianame haline geldiğinde ona yönelik bazı şeyler de ortaya çıkacaktır.

Akbank'ın kameralarında, Saray Kumaşçılık'ın kameralarından görülen bazı kişilerin görüntüleri var. İşin içinde MİT dahli de olabilir. Hatta Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan kişiler de olabilir. Olması lazım diye düşünüyorum. Bu görüntüleri izlediğimizde çok açık bir şekilde orada gözcüler vardı. Bu gözcülerden bazılarının Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan olabileceğini, MİT'in bir takım görevlilerinin bu işin içinde olabileceğini düşünüyorum.

Tutuklama kararında darbe girişimi etkisi

Ali Öz darbe girişiminin ardından bu soruşturma kapsamında “FETÖ üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Öz'ün de kalkanını darbe girişimi mi kaldırdı?

Ali Öz ile ilgili darbe girişimi öncesi açılmış bir dava var. Ama bizim baştan beri ısrar ettiğimiz gibi oradaki olay Ali Öz ve oradaki subayların eylemleri basit bir görevi ihmal değil. Orada belge tahrifatı var, sahte belge düzenlemek var. İhmal suretiyle ölüme sebebiyet şeklinde somutlaşmış eylemleri var. Bunlarla ilgili dava açılmıyordu.

Bunlarla ilgili soruşturmanın bu noktaya gelmesi ve onlarla ilgili tutuklama kararı verilmesinde böyle bir sürecin önemli etkisi olduğu şeklinde değerlendirebiliriz.

Ama tek başına değil. Bu dosyada sadece Fethullah Gülen cemaatine yakın olanlar, Fethullah Gülen cemaatinin içinde olanlar değil, bunun dışındaki sorumlu insanlar da yargılanmalı.

“Hukuk mücadelesi amacına ulaştı”

10 yılında gelinen durumu bir kazanım olarak değerlendirebilir miyiz?

10 yılda gelinen durumu bir kazanım olarak değerlendirmek lazım. Bundan evvelki gazeteciler, düşün insanları, muhalif kişilerle ilgili soruşturmalarda devletin olayı bildiğini ve bu olayın gelişme sürecini gördüğünü tam olarak iddia edemiyoruz.

Hrant olayı bütün çıplaklığıyla devletin baştan beri Hrant'ın öldürüleceğine ilişkin bütün bilgileri bilmesine rağmen olaya müdahale etmediğini gösteren farklı bir siyasi cinayettir. Siyasi cinayetler devlet tarafından önlenemez ise o ülkede demokrasi olmaz. Siyasi cinayetlerin açığa çıkarılması, devletin içindeki yasal ve yasal olmayan yapılanmaların günün birinde yargı önüne çıkarak hesap vermek zorunda kalabileceklerini göstermek açısından caydırıcı bir şeydir. Bu davanın en önemli yanı da bence budur. Sonuçta ne ceza verilirse verilsin, hukuk mücadelesi, ailenin verdiği hukuk savaşı bana göre amacına şu haliyle bile ulaşmıştır. Ayrıntıların ortaya çıkması da hukuk tarihi, siyasi hukuk, siyaset bilimi, toplum bilimi açısından önemlidir.

Bahri Bayram Belen hakkında

Avukat.

2007’de başlayan Hrant Dink cinayeti davasında Dink ailesini temsil ediyor.

12 Eylül’de “Savcılığın bilgisi dahilinde işkence yürütülüyor” diye dilekçe yazdığı için yargılandı, beraat etti.

2004’te Çağdaş avukatlar Grubu’nun İstanbul Barosu Başkan Adayı idi. 2014’te İstanbul Barosu seçimlerinde aday olan Özgürlükçü demokrat Adaylar’ın (ÖDAV) yönetim kurulu listesinde yer aldı.

Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonu kapsamında PKK lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan 36 hukukçunun tutuklanmasının ardından, meslektaşlarıyla dayanışan ve Öcalan'ın avukatlığını yapmaya hazır olduklarını açıklayan 400 avukat arasındaydı.