Avukat Erselan Aktan, Türkiye Büyük Meclisi'ne gelecek sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemesini değerlendirdi.
Aktan, MLSA'da kaleme aldığı yazıda, "Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27. Döneminin altıncı Yasama Yılı, 4 Ekim’de başlıyor. Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Genel Kurul’un ilk gündem maddelerinden. Kanun teklifi için iktidar bloğunun aylardır hazırlık yaptığı söyleniyor. Teklif, 40 maddelik. Maddelerin hazırlanması “noktasında” hukukî literatürden çok politik jargona başvurulduğu açık. Kanun teklifi, daha tekliflere gelmeden bir uyarıyla başlıyor: “Genel Gerekçe” başlıklı ilk kısımda “dijitalleşme ortamıyla bağlantılı olarak yeni sosyal problemlerin, kişilik bozukluklarının ya da psikolojik hastalıkların tartışıldığı bir dünyaya doğru gidildiği, uzmanlarınca dile getirilmektedir” deniyor. Teklifin geri kalanı, “sosyal problemlerin, kişilik bozukluklarının” nasıl tedavi edileceğiyle ilgili. Reçetede, Türk Ceza Kanunu’na eklenmesi düşünülen yepyeni bir suç tanımı var: “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak.” ifadesini kullandı.
Aktan şunları kaydetti:
"Teklifin meclise ve kamuoyuna açıklanan amacı, dezenformasyonu önlemek. Dezenformasyonu “yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eylemi” olarak tarif eden taslak, haberin kaynağını ise geniş tutuyor. Kaynak, bir haber sitesi, web sitesi ya da blog sayfası olabileceği gibi herhangi bir sosyal medya hesabı da olabilir. Teklifin yasalaşması halinde bundan böyle her haberin, iddianın, analizin ya da paylaşımın “sırf halk arasında endişe, panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilginin, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayılması” süzgecinin tamamından başarıyla geçmesi gerekiyor. Kriterleri taşımayanlar için öngörülen ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis…
Teklifin gerekçe kısmında geçen “halk arasında endişe, panik yaratma saiki, halkı yanıltıcı bilgi, gerçeğe aykırı bilgi” tamlamalarının hukukî kavramlar olmadığını not edelim. Yasa teklifi de bu kavramları tanımlamıyor, açıklamıyor. Bu haliyle teklifin hapis cezası öngören kısmı başta olmak üzere büyük bölümü öngörülebilir değil.
Gerçeğe aykırı bilginin gerçek kimliğin gizlenmesi suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde öngörülen cezayı yarı oranda artırıma tabi tutan teklif, sosyal medya platformlarında anonim isim kullananların ve muhalif gazetecilerin ikisini birden hedef tahtasına koyuyor. Teklif, sosyal medya platformlarını, anonim hesapların bilgilerini talep eden kurumlara vermek zorunda bırakmayı, bu taleplere direnirlerse de platformları işlevsiz bırakacak bir dizi yaptırım uygulamayı hedefliyor. Olası yaptırımlar arasında bant genişliğinin %90’a kadar daraltılması, yani erişiminin engellenmesi de var. Özellikle yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıları için öngörülen bu yöntemin uygulanması talebi, ilgili Cumhuriyet Savcısı tarafından Ankara Sulh Ceza Hakimliğinden talep edildikten sonra hakimliğin karar vermesi durumunda en geç dört saat içinde yerine getirilmek zorunda.
Teklif, bu haliyle sosyal medyanın denetimini ağ sağlayıcısından alıp savcılıklara havale etmeyi amaçlıyor. Söz gelimi, TÜİK verilerinin aksine daha fazla enflasyon olduğunu iddia eden bir tweet, açılan sandık oranlarının Anadolu Ajansı’nın verileriyle çeliştiğini yazan bir post; hele ki “sandıklara sahip çıkın” gibi “kamu barışını bozmaya elverişli” bir paylaşım, yazıldığı andan itibaren bir soruşturmaya konu olabilir, paylaşımı yapan kişi gözaltına alınabilir, tutuklanabilir. Paylaşımı yapan anonim bir hesapsa, işler daha da karmaşık bir hal alıyor. Çünkü teklif, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir hak olarak tarif ettiği anonim kalmayı “failin gerçek kimliğini gizlemesi” olarak görüyor. Bu durumda da bir yıldan üç yıla kadar öngörülen hapis cezası kendiliğinden yarı oranda artıyor. Anonim hesabın IP bilgilerini soruşturma makamlarıyla paylaşmak ise ağ sağlayıcısının sorumluluğunda. Anonim hesabın bilgilerini yetkililerle paylaşmayan platformlar, dört saat içinde erişilemeyecek hale getiriliyor. Bir örnekle somutlaştıracak olursak; diyelim ki seçim günü, anonim bir hesaptan atılan bir tweet soruşturulmaya başlandı ve Twitter, “failin” bilgilerini talep eden kuruma vermeye yanaşmadı. Böyle basit ve olası bir senaryoda bile Twitter’a erişim dört saat içinde engellenebilecek.
"Muhalif gazeteciler de hedefte"
Cezada artırım öngören kısmın bir hedefi sosyal medyadaki anonim hesaplarsa diğeri de muhalif gazeteciler. “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yaymak” suçunun “bir örgütün faaliyeti çerçevesinde” işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranda artırılır diyor, teklif maddesi. Kırk maddelik teklife sıkıştırılan bu küçük eke ayrıca parantez açmak gerekiyor.
Kürt gazeteciler, çok uzun zamandır “örgüt çizgisinde yayın yapmak”la suçlanıyor, bu suçlamayla gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. “Helikopter Davası” olarak bilinen davada gazeteciler, “KCK Sözleşmesi’nin 14/c maddesini esas alarak haber yaptıkları” gerekçesiyle tutuklanmış, uzun tutuklamanın ardından beraat etmişlerdi. Anayasa Mahkemesi de Cemil Uğur kararında, söz konusu soyut gerekçenin hukukî muhtevadan uzak olduğunun tespitiyle, tutuklamaları hukuka aykırı bulmuştu. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararı, Diyarbakır’da gözaltına alınan 16 gazetecinin tutuklanmasına engel olamadı. 8 Haziran’da Diyarbakır’da gözaltına alınan gazetecilerin tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen “delillerden” en belirgini, yine “KCK Sözleşmesi’nin 14/c maddesi esas alınarak yapılan haberler” oldu. Halen tutuklu bulunan gazetecilerin bu suçlamayla cezalandırılması hukuken imkansız. Yargıtayın örgüt üyeliğiyle ilgili kurduğu içtihat buna cevaz vermiyor. Dahası, bizzat Anayasa Mahkemesinin söz konusu suçlamayla ilgili ihlal kararı var. Yasalaşması halinde kanun teklifi, bütün bu yargılamalara yeni ve aşılması güç bir gerekçe sunacak. “Helikopter Davası”nda da Diyarbakır’da gözaltına alınan gazetecilerin sorgusunda da savcılık, gazetecilere “Niye spor, magazin haberleri yapmıyorsunuz da bu meselelerle uğraşıyorsunuz?” diye sormuştu. Sorunun kendisi hukuka aykırı. Teklif, hukuka aykırı bu “boşluğu” da gözetmiş gibi görünüyor.
"Vitrinde basın kartı var"
İktidar, neredeyse her defasında, yasama yapacağı konunun cazip görünen bir başlığını ön plana çıkarıyor, takdimi o başlıkla yapıyor. Bu teklifin öne çıkarılan başlığı “basın kartı.” Teklifin ilk maddesi, internet üzerinden yayın yapan haber sitelerini 5187 sayılı Basın Kanunu kapsamına alarak internet haberciliği yapanlar için de basın kartı düzenlemeyi kolaylaştırmaya yönelik… Ayrıca resmi ilan ve reklamların internet haber sitelerine de verilebilmesi için Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunda değişiklik yapılması da öngörülüyor. Ancak teklifin “ödül” olarak öne çıkarılan kısmı bile ama’larla dolu…
Teklif yasalaşırsa basın kartı internet haberciliği yapanlara da verilebilecek ama basın kartı verilecek kişiler İletişim Başkanlığı ve kart başvurularını değerlendirecek komisyonca seçilecek. Diyelim ki İletişim Başkanlığı ve komisyondan oluşan ikili elemeden geçildi ve basın kartı alınabildi. O zaman da yeni ve öngörülemez bir süreç başlıyor: Basın kartı sahibinin sahip olması gereken nitelikleri kaybettiği anlaşılırsa, komisyon değerlendirmesine gerek kalmadan basın kartının İletişim Başkanlığı tarafından iptal edilmesi mümkün. Teklif, bahse konu niteliklerin tanımını ve değerlendirmesini İletişim Başkanlığı’na havale ediyor. Benzer zorluklar internet haber sitelerinin resmi ilan ve reklam almaları için de geçerli…
İnternet haber sitelerinin 5187 sayılı Basın Kanunu kapsamına alınması, sitelere, kanunun 14. Maddesinde düzenlenen tekzip yayınlama sorumluluğunu da yüklüyor. Daha önce erişim engelleriyle görüntülenmesi engellenen haberlere artık düzeltme yayınlama cezası da verilebilecek. Üstelik erişimi engellenen ya da yayından kaldırılmasına karar verilen habere gönderilecek tekzip, sitede bir hafta boyunca yayınlanacak. Erişimi engellenen haberlerin sayıları ve yoğunlukları göz önünde tutulduğunda haber sitelerinin tekzip metinleri ile dolup taşacağını, Basın Kanunu’nda öngörülen şekli şartlar düşünüldüğünde ise sitelerin neredeyse işlevsiz kalacağını söylemek herhalde abartı olmayacaktır.
Seçimler yaklaşırken yapılması planlanan bu düzenleme, iktidarın kendi lehine değişiklik yapma eğiliminin zirve noktalarından. Teklifin referans olarak gösterdiği ancak detaylarını vermekten kaçındığı Avrupa ülkelerindeki yasal düzenlemeleri bir sonraki yazıda işlemeye devam edeceğiz."
Bu yazı ilk olarak MLSA'da yayımlanmıştır