Başka hiçbir uydu, yörüngesinde dolaştığı gezegenle kıyaslandığında Ay kadar büyük değildir. Peki nasıl oldu da Dünya bu kadar büyük bir uyduya sahip oldu?
Dünya'nın uydusu Ay hala birçok sır taşıyor. Yeryüzünden Ay'ın sadece bir yüzünü görebiliyoruz. Ay denizlerdeki gelgiti, hayvanların ne zaman çiftleşeceğini, hatta insanın uykusunu bile etkiliyor.
Buna rağmen 1969'a gelinceye kadar kimse Ay'a gitmemişti. Bugüne kadar da sadece 12 kişi gitti. Hem bu astronot ziyaretleri hem de insansız uzay araçları sayesinde Ay'ın yapısıyla ilgili epey bilgi edindik. Ama Ay'ın nereden geldiği sorusunu hala net bir şekilde cevaplayamıyoruz.
Dünya'dan mı koptu, yoksa güneş sisteminde dolanırken Dünya'nın çekim alanına girip etrafımızda dönmeye mi başladı? Ya da onun oluşmasına yol açan başka bir patlama mı oldu?
Ünlü fizikçi, gökbilimci Galileo Galilei'nin yaptığı teleskop ile uzaktan da olsa Ay'ı ilk kez ayrıntılı bir şekilde görme fırsatı doğdu.
1600'lü yılların başında Galileo, Ay'ın da Dünya gibi ova ve dağlardan oluştuğunu ortaya koymuştu. Bu, ikisinin de birlikte oluştuğuna işaret ediyordu.
1800'lerde Charles Darwin'in oğlu George, Dünya'nın oluştuğu ilk dönemlerde hızla dönerken bir parçasının kopup Ay'ı oluşturduğunu söylüyordu. Pasifik Okyanusu işte bu kopmanın geride bıraktığı izi taşıyordu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise başka bir fikir öne sürüldü. Kimyacı Harold Urey, Ay'ın galaksinin başka bir yerinden gelerek Dünya'nın çekim merkezine girdiğini söylüyordu.
Dünya ile kıyaslandığında, bir uydu olarak Ay'ın kütlesi oldukça büyük. Bu nedenle başka bir yerde oluşmuş olması açıklaması mantıklıydı. Ayrıca Ay'ın sadece bir yüzünü görüyor olmamız da bu teoriyi destekliyordu.
Fakat bazı bilim insanları, yörüngesinde hiç sapma olmadan Dünya'nın Ay'ı çekim alanına almasına şüpheyle bakıyordu. Ayrıca böylesi bir çekimle iki gök cismi çarpışmış olurdu diye düşünüyorlardı.
Fakat bunun da bir açıklaması olabilirdi. Dünya'nın geniş bir atmosfere sahip olması, hava yastığı işlevi görerek bu çarpmayı engellemiş ve Ay'ı yavaşlatarak tekrar uzaya savrulmasına engel olmuş olabilirdi. Fakat buna pek ihtimal verilmiyordu.
Ay'ın Dünya'nın çekim alanına girmesini ifade eden Urey'in teorisi 1960'larda hakim olmaya devam etti. Ay'a astronot gönderildiğinde hangi teorinin kanıtlanacağını gösteren veriler gelecekti. Fakat Ay'dan getirilen taşlar bütün mevcut teorileri yerle bir etti.
Önce George Darwin'in Ay'ın Dünya'dan koptuğunu öne süren teorisi çöktü. Taş örnekleri Ay'ın Pasifik Okyanusu'ndan çok daha eski olduğunu gösteriyordu. Ayrıca Dünya ile Ay kimyasal olarak birbirinin neredeyse aynısıydı. Böylece Urey'in her ikisinin ayrı ayrı oluştuğunu ileri süren teorisi de çöküyordu.
Ay güneş sitemindeki benzer nesnelerden 29 milyon yıl sonra oluşmuştu. Yüzeyindeki koyu renkli bölgeler bir zamanlar sıvı magma denizleriyle kaplı olduğunu gösteriyordu.
Son Apollo inişinden üç yıl sonra 1975'te yeni bir fikir ortaya atıldı: Dev çarpışma. Güneş sistemi 4,5 milyar yıl önce oluşurken dev kayalar uçuşuyordu. Bunlardan biri olan ve Dünya'nın onda biri büyüklüğündeki Theia Dünya'ya çarptı.
Bu çarpma sonucu Dünya'nın bir kenarı koparak uzaklaştı ve dönerek küre şeklini aldı. Böylece Ay oluştu.
Fakat Ay ile Dünya kimyasal olarak birbirine çok benziyordu. Oysa dev çarpışmanın ardından Ay'da (gerçekten var idiyse) Theia'nın izine rastlanması gerekirdi.
Oxford Üniversitesi'nde Alex Halliday'e göre, her gezegenin çekirdek oluşumu farklı olduğundan farklı atomlar beklenir; oysa Ay'dakilerin Dünya'dan geldiği görülüyordu.
Başka bir teoriye göre ise çarpmanın etkisi öylesine büyüktü ki Theia da Dünya da eriyip atomları karışmış olabilirdi. Fakat böylesi bir çarpmanın olduğu da kesin değildi.
2012'de Harvard Üniversitesi'nden bilim insanları Theia'nın sanılandan çok daha küçük, Dünya'nın kütlesinin yüzde 2'si kadar olabileceğini ve bunun çarpma etkisinin çok daha az olacağını ileri sürdü. Böylece Ay'ı oluşturan madde sadece Dünya ile benzeşecek, Theia'dan iz taşımayacaktı.
Fakat Nisan 2015'te dev çarpma etkisi hipotezini güçlendiren başka veriler ortaya çıktı. Güneş sisteminin oluşum aşamasında dolanan ve gezegenlere çarpan nesnelerin yapısal olarak birbirine benzer olma ihtimalinin daha önce sanıldığı gibi yüzde 1 değil, yüzde 20 olduğu tespit edildi.
Bu veri, Theia'nın Dünya'ya hızla çarparak Ay'ı koparmasını ve eriyip birbirine karışmasını, Dünya ile Ay arasındaki benzerliğin de bu şekilde açıklanması ihtimalini güçlendirdi. Fakat hala yanıtlanmayı bekleyen sorular var.
Buna rağmen birçok araştırmacı çözümü dev çarpma hipotezinde görüyor. Fakat bunun kanıtlanması için Theia'nın belli bir kütleye sahip olması ve Dünya'ya belli bir açıdan çarpmış olması gerekiyor. Bunu kanıtlaması da şimdilik zor görünüyor.
Ay'ın oluşumuna dair bu ilgi biraz da onun olağan dışı özelliklerinde yatıyor. Belki de Ay'ın oluşum hikayesi tümüyle şansa dayanıyordur.