Gazeteci ve eski milletvekili Melda Onur, Doğan Grubu’nun Demirören Grubu’na satılmasını değerlendirdi. Onur, Aydın Doğan’ın kendi isteğimle bırakıyorum demesini olağan bulduğunu söyleyerek yaşananları, “Kafama silah dayadılar diyecek hali yoktu ya” şeklinde yorumladı.
Onur, Zafer Arapkirli'nin hazırladığı Seyr-i Sabah programında yaptığı değerlendirmelerde Aydın Doğan'ın gazetecilik geçmişini, yaptıklarını ve yapamadıklarını anlattı. Onur, "Eğer gazete çizgisini değiştirirse okunmaz hâle gelir" dedi.
Sputnik'te yer alan habere göre, "'Kafama silah dayadılar' diyecek hali olmadığı için Aydın Doğan ‘Kendi isteğimle gittim' demek zorundaydı. Hakkını yememek lazım, çok direndi. Uzun süredir hedefteydi çünkü etki alanı çok geniş. Tüm aktarılan desteklenen çeşitlendirilen iktidar medyasının yanında, bunların hepsini toplasanız Aydın Doğan'ın bir gazetesi etmiyordu.
15 Temmuz gecesi vatandaşa seslenmek için bir sürü kanal vardı, neden A Haber'e değil de CNN'e bağlandı? Çünkü etki alanı çok geniş dediğimiz gibi. Orası çok büyük bir kale ve orayı almak istediler. Seçim süreci geliyor. TV ve gazetede muhalif kesimler var ve bunlara da tahammül yok. O mecrayı kendi bakış açısı doğrultusunda yönetebilmek için aldılar. Çok uzun zamandır bu teslim alma baskısı vardı. Şu anda devletin bütün kolluk kuvvetinden yargısına kadar iktidarın elinde. Bence çok direndiler ama işin ucunda ekonomik bir kaygı var.
"Üst yöneticiler zenginleşti, muhabirler fakirleşti"
Canlı yayında bir arkadaşımız daha fazla CHP genel başkan yardımcısını uzun tuttuğu için kulağındaki kulaklığa talimat geldiğini biliyorum ‘Bunu daha fazla tutmayın' diye. Dizilerdeki insanların yaşam dünyası yedikleri içtikleri… Siyasetin yönettiği TV kanalları dizilerde oynayan karakterler için ölsün ya da kalsın diyecek kadar ileri gittiler. Elinizdekiler çok büyük olduğu zaman kaybınız da çok büyük olur.
Aydın Doğan'ın gazetecileştirilememesi bir tercihti. Üst düzey yöneticileri gazeteleri yapsınlar diye değil siyasilerle düzgün ilişkiler kursunlar, bu şekilde genişleme ve zenginleşme ağını, faaliyet alanını büyütsünler diye istediler. İş takipçisi genel yayın yönetmenliği çıktı ortaya. Yukarının tercihi farklı bir gazeteci tercihi olsaydı bugün farklı olurdu. Hem o profilden seçilmediler hem de bu küçük mutlu azınlık o tatlı hayata çok iyi alıştı. Üst taraf çok zenginleşti, aşağıdaki muhabirler çok ciddi yoksullaştırıldı. Hürriyet biraz da Türkiye gibiydi.
Rekabet kurulunun kuruluş zamanını biliyoruz. Medyada tekelleşme meselesinin o zaman konuşulduğunu biliyoruz. O bunu satın alamaz bu büyüyemez denmişti o zamanlarda da. Fakat Türkiye'de Anayasa'ya uyulmuyor. Rekabet Kurulu kararlarını kim dikkate alabilir? Türkiye'de uyulan kurallar Saray'ın kuralları. Hakim de polis de gazeteci de oraya uyuyor. Yazıyı yazarken falanca kanun diye değil, sarayı kızdırır mıyım diye bakılıyor. Rekabet Kurulu'nun tekelleşmeye karşı yaptığı kanunlara aykırı bir şey ama bundan sonra hiçbir şeyin değişeceğini sanmıyorum.
"Aydın Doğan'ın da niyeti çağdaş bir gazetecilik yapmak değildi"
İktidar medyası senelerce Hürriyet'e genel yayın yönetmeni olmak istemiştir. Abdülkadir Selvi orada daha uzun süre olmak istediği için belki onu oraya çekerler. Yiğit Bulut'un olabileceğini de zannetmiyorum. İsteyen çok kişi vardır. Aydın Doğan'ın da niyeti çağdaş bir gazetecilik yapmak değildi. Bu gazetenin günlük alandaki hakimiyeti, işi düzgün gitsin, istediği yere girip çıkabilsindi.
Eninde sonunda bana bir şey olmasın çocuklarıma bir şey olmasın satar giderim demiştir Aydın Doğan. Öyle bir evreye giriyoruz ki gazeteyi sadece yaşlı insanlar okuyor, TV'yi belli bir kesim izliyor gibi oldu. Tamam Hürriyet ve CNNTürk gibi etki alanı çok geniş bir gazete almış olabilir ama bu sermaye çok çabuk tükenir. Çünkü gazeteciliğe bakış açıları o kadar sakat ki Hürriyet çabuk işgal edilir.
Araplar bu hayatı merak ettikleri için buraya geliyorlar. Onlar kendilerininki gibi bir ülke olursak buraya gelmek istemezler. Hürriyet de böyle. Kendi medyalarına benzerse kimse okumayacaktır."