Gündem

AYM, Ali İsmail Korkmaz'ın ailesinin başvurusunu reddetti

AYM, davanın nakline ilişkin yapılan başvuruyla ilgili verdiği kararına "Başvuru yollarının tüketilmemiş olmasını" gerekçe gösterdi

06 Eylül 2014 18:31

Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği 1. Sınıf öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın Gezi olayları sırasında dövülerek öldürülmesiyle ilgili davanı nakli nedeniyle baba Şehap Korkmaz’ın bireysel başvurusunu oyçokluğu ile reddetti. AYM, kararına “Başvuru yollarının tüketilmemiş olmasını” gerekçe gösterdi. Resmi Gazete 'de yayımlanan kararda, Ali İsmail Korkmaz'ın, Eskişehir'de katıldığı Gezi Parkı odaklı eylemde, aralarında kolluk görevlilerinin de olduğu iddia edilen bir grup tarafından darp edildikten 37 gün sonra hayatını kaybettiği hatırlatıldı.

Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, olayla ilgili dördü polis memuru sekiz sanık hakkında kamu davası açıldığı belirtilen kararda, kamu güvenliğinin sağlanması için davanın nakline karar verilmesi amacıyla dosyanın Adalet Bakanlığına gönderildiği, Bakanlığın davanın nakline karar verilmesini Yargıtay'dan talep ettiği anlatıldı.  Karara göre, Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanınn Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar verdi.

Ali İsmail Korkmaz'ın babası Şehap Korkmaz'ın, nakil kararına yönelik itirazlarının karara bağlanması için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi amacıyla yaptığı başvuru, Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin kararıyla kamu davasının nakli kararına itirazın mümkün olmadığı belirtilerek incelenmeksizin reddedildi.

Şehap Korkmaz, bunun üzerine, davanın nakli ile ilgili hukuki düzenlemelerin ve bu kapsamdaki yargısal sürecin adil yargılama ve etkili başvuru haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu. Yüksek Mahkeme, "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle başvuruyu kabul edilemez buldu.

 

Yaşam hakkı çerçevesinde incelenmeli

 

Yüksek Mahkemenin kararında, doğal olmayan bir ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi amacına yönelik bir yargılama nedeniyle yapılan başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği belirtildi. Olay nedeniyle, devletin sorumlularının belirlenmesi ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütme sorumluluğunun doğduğu vurgulanan kararda, yargılamanın adil, etkili ve tarafların katılımına açık biçimde yürütülüp yürütülmediğinin değerlendirilebilmesi için öncelikle ve kural olarak yargılama sürecinin sonuçlanması gerektiği kaydedildi. Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuruya değinilen kararda, AİHM'in olayla ilgili soruşturmanın durdurulmadığı, geçen süre ve yargılamanın seyrinin, soruşturmanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtiler göstermediği görüşüne verdiği anlatıldı. AİHM'in kararının üzerinden yaklaşık 4 aylık süre geçtiği belirtilen kararda, bu süre zarfında dava şartlarında AİHM kararında ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir değişiklik olmadığı ifade edildi.

Bireysel başvuru için olağan kanun yollarının tüketilmesi gerektiğinin altı çizilen kararda, somut koşullarda başvurunun ancak, olağan kanun yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili olmadığının anlaşılması durumunda incelenebileceği kaydedildi. Davanın halen sürdüğü belirtilen kararda, "Bu aşamaya kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında, kamu davasının nakline ilişkin süreç de dahil olmak üzere yaşam hakkını koruyan hukukun etkisiz olduğunu ve olağan başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağını kabul etmek mümkün değildir. 'Başvuru yollarının tüketilmemiş olması' nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir" ifadelerine yer verildi.

 

Karşı oy: Başvuru yolları tükenmiştir

 

Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Paksüt, bu karara katılmayarak karşı oy kullandı. Paksüt, karşı oy gerekçesinde, Yargıtay'ın davanın nakli istemi üzerine vereceği kararın, Adalet Bakanlığının istemini otomatik olarak sonuca bağlamaktan ibaret olmadığını, diğer yargı kararları gibi gerekçe yazılması gerektiğini savundu.

Olayda başvurucunun nakil konusunda görüşünün alınmamasının "silahların eşitliği" ilkesine aykırı olduğunu ifade eden Paksüt, "silahların eşitliği" ilkesi göz ardı edilerek soruşturma ve kovuşturma yürütülmesinin hak ihlaline yol açacağını kaydetti. Paksüt, ayrıca, Yargıtay'ın kararına karşı itiraz edecek başka bir merci bulunmadığını, bu nedenle başvuru yollarının tüketilmediğinden söz edilemeyeceğini ileri sürdü.