Vakit akşama doğruydu ama gün hâlâ bütün ihtişamıyla dışarda duruyor, akşamın geldiği alacasından değil de sokağa sinmiş acıdan hissediliyordu sanki...
Derin bir nefes aldım apartmana girerken, korkuyordum belki böylesine büyük bir acıyla yüzyüze gelmekten ama daha çok sanırım yaşadığım için duyduğum utançtan ezilerek merdivenleri ağır ağır çıktım. Belli ki varmak istemiyordum.
Kapıyı Asuman açtı... Ayşe'nin kız kardeşi...
Aynı patlamada kızkardeşini kaybetmiş ve bacağından yaralanmıştı. Değneklerine tutunurken kocaman bir gülümseme gördüm yüzünde, onu tanıyordum, nereden bilmiyorum ama o gülüşü nerede görsem tanırdım doğrusu...
Gülsen Hanım, Ayşe'nin annesi, içeriden geldiğinde elimdeki şebboyu ona uzattım, “en sevdiklerim” dediğini hatırlıyorum, “bunları yarın Ayşe'ye götüreceğim.” Ayşe de severmiş şebboyları.
Salona geçtim usulca. Bir koltuğa iliştim. Duvarda Ayşe'nin büyük boy bir fotoğrafı. Eski bir resmiymiş, sanırım 28 yaşında bu fotoğrafta. Zaten öldüğünde de 34'ündeydi anca... Tertemiz küçük bir salonda tam ne diyeceğimi bilemeden öylece durdum. Kendi sessizliğim kulaklarımda çınlıyordu. Sonra Asuman’la Gülsen Hanım Ayşe’yi anlatmaya başladılar.
Yalansız dolansız, mert, cesur, acılı, içten, gerçek sesler içime ok gibi saplanıyor, onlar anlattıkça ben daha da susuyordum... Ben konuşurken bile susuyordum… Sesim içime çekilip kaybolmuş gibiydi.. ya da ben sessizliğimde kaybolmuş...
O cümle sızı gibi kaldı içimde, Suruç Katliamı olduğu gün Ayşe söylemiş Asuman'a, “gayrı ihtiyari gülsem beynimden vurulmuşa dönüyorum.”
Altı yıl önce İzmir'e gelmişler ailece Konya'dan... Ayşe, “Burada doğdum ama burada ölmeyeceğim, ya İstanbul ya İzmir” dermiş hep. Aslında Almanya doğumlu Ayşe ama daha henüz hayatında bir kez bile yurtdışına çıkmamış...
Konya'da Atatürkçü Düşünce Derneğine, İzmir'de HDP'ye üye oldu. Ve artık doğru yerde olduğuna inanıyordu. HDP'yi gerçekten sevmişti. Artık inandığı yerdeydi. Aradığını bulmuştu
“Ayşe hep böyleydi, hep cesur, hep lider, hep aykırıydı. Arayış içindeydi hep, fikirleri vardı ve onu mutlu edecek yeri bulamıyordu. Ortaokulda Atatürkçü Düşünce Derneği’ne girdi, lisede gençlik kolları başkanı oldu, sonra İşçi Partisi... Konya'da aykırı olacak ne varsa yaptı... İzmir’e gelince CHP'ye üye oldu, orayı da sevemedi. Anlayacağınız Konya'da Atatürkçü Düşünce Derneğine, İzmir'de HDP'ye üye oldu. Ve artık doğru yerde olduğuna inanıyordu. HDP'yi gerçekten sevmişti. Artık inandığı yerdeydi. Aradığını bulmuştu,” dedi Asuman.
Dindarlar arasında Atatürk'ü, Atatürkçüler arasında Kürtleri koruyan cesur küçük kız... Kürt olmadan HDP'ye üye olan, HDP'li olduğu için öldüğünde bile akrabaları tarafından dışlanan o aykırı büyük kız...
Gülsen Hanım o insanı acısıyla değil gerçekliğiyle sarmalayan sesiyle konuşmaya devam etti:
“Hiç gitmelerini istemedim. O kadar çok sitem ettim ki herhalde artık gitmezler demiştim içimden... 'Ortalık çok karışık' dedim, 'gitme' dedim, 'olmaz mı' dedim, 'olmaz' dedi. 'Hakkımı helal etmem bak' dedim, ' küstüm' dedim. 'Küsmeyelim, yola böyle çıkmayalım' dedi, 'zaten şaka yapıyorum' dedim. Bildiğini okuyacağını biliyordum ama gitmez dedim içimden. Umut ettim, çok sitem edince dinlerler belki dedim. Akşam yediydi, eve döndüm. Gitmiş bunlar o akşam, hiç bilmiyorum. Gitmediler sandım hatta. Sabah telefonlar geldikçe bir tuhaflık olduğunu anlamaya başladım. Asuman'la konuştuk 'artık ablam yok, ablamı kaybettik' dedi 'nasıl kaybettin' dedim sonrasını hatırlamıyorum.”
Cenazesini devlet ambulansı getirecekti... ‘İstemiyorum’ dedim, ‘özel ambulans getirecek’ dedim. Yüreğim yağ bağladı, çünkü sen yaptın bunu… Bunu PKK yapmadı… Sen öldürdün kızımı.. Haketmedin o cenazeyi taşımayı... Bu devletin hiçbir dostluğunu istemiyorum… Barış için geldi o çocuklar… Öldürür de gönderirsen ben sana hakaret ederim... Canımı aldın, daha bana ne yapacaksın ki zaten…
Sustu sonra... “Küsmeyelim” demiş Ayşe, “yola böyle çıkmayalım.” Küsmemişler. Küs gitmemiş ölüme.
“Konyalılar, öz akrabalarım, annem, bizi terörist ilan etti... Başsağlığı bile dilemediler... Sitemli konuşmalar yaptılar... Annem ya, annem yaptı... Komşular soğuk baktılar... Umurumda mı? Değil. Cenazesini devlet ambulansı getirecekti... ‘İstemiyorum’ dedim, ‘özel ambulans getirecek’ dedim. Yüreğim yağ bağladı, çünkü sen yaptın bunu… Bunu PKK yapmadı… Sen öldürdün kızımı.. Haketmedin o cenazeyi taşımayı... Bu devletin hiçbir dostluğunu istemiyorum… Barış için geldi o çocuklar… Öldürür de gönderirsen ben sana hakaret ederim... Canımı aldın, daha bana ne yapacaksın ki zaten…”
Sonra sanki dünya sustu...
“Hep ne derdim ona biliyor musun, 'Senin bu hareketlerin beni çok korkutuyor. Tamam zekisin ama zekân beni korkutuyor, çok tehlikelisin’ derdim. Tedirgindim... ‘Oluruna bırak ya bir şeyi de’ derdim. Tuttuğunu koparırdı, uğraşırdı, didinirdi, uyumazdı, çalışırdı, geberirdi ama yapardı... Onun başına bir şey gelecek diye çok korkuyordum. Dur dedin mi durmazdı, hiçbir zaman da durmadı zaten. Hayır cevabını sevmezdi...”
Asuman'a baktım annesi Ayşe'yi anlatırken, göz göze geldik...
“Sadece ablam değildi ki Ayşe, en yakın arkadaşımdı. Ankara'ya neşe içinde gittik. Hiç inanmadım barış mitinginde bir şey olacağına. Çocuklar vardı. İnsanlar çocuklarıyla gelmişti. Büyük bir neşe vardı. Parti mitingi değildi bu. Annem hiç istemedi gitmemizi, anneler hissediyormuş demek. Hiç ayrılmadık şimdiye kadar, bunda da iyi ki beraberdik, haberi televizyondan öğrenmek istemezdim. Defalarca yer değiştirdik. Kendi partili arkadaşlarını karşılamak istiyordu. Bir patlama oldu yerlere düştük, baktığımda ablam yere düşmüştü. “Asuman” dedi, üzerime kapandı. Bir gözü açıktı, sonra kapandı. Yokladım, bacağım tutmuyordu ama yaralandığımı anlamadım. Hiç kendimi kaybetmedim. Yüzünü bile görmediğim biri yardım etti. Kucağına aldı Ayşe'yi. Taksiye bindik hastaneye gittik. Kim yardım etti hâlâ bilmiyorum. Patlamayı duyan taksici oraya gelmiş. Takside tanımadığım acı çeken yaralanan başkaları da vardı. Hastaneye vardık. Uzunca bir süre haber alamadım sonra ablamdan. Biliyordum aslında ama hiç inanmak istemedim...”
Baba, Muhsin Bey bizi uzunca bir süre hiç konuşmadan dinledi...
Bir başsağlığı bu kadar zor olmamalıydı
Sonra "Ayşe Mali müşavirdi, sevmezdi işini çünkü az gelirdi ona. Avukat olmak istiyordu. Bir daha okula gidecekti bence. Korkusuz bir kızdı. Benden daha cesurdu. Ben HDP'li değildim. Son seçime kadar Ak Parti’liydim. Adapazarlıyım. Köyüm bağnaz. Tutucu. Çerkez hepsi. Köyümde herkes Çerkezce konuşur. Kafkas kökenliyiz biz. Ayşe ile siyasi tartışmalar yapardık. Son seçimde Ayşe için HDP’ye oy verdim...
Çok pişmanım şimdi Ayşe'yi dinlemediğim için, tartıştığım için. Bir Ak Partili olarak sitem ediyorum. Bir başsağlığı bu kadar zor olmamalıydı.”
Bir sigara istedim...
Bir sigara yaktım...
Küçük, duvarları yeşil boyalı, sessiz bir salonda beraberce hiç konuşmadan birer sigara içtik.
Ayşe'nin Roboskî Katliamı olduğu gün Facebook'a yazdığı cümle geldi aklıma:
“Eğer ben ya da sevdiklerim ya da herhangi biri, suçsuz, günahsız bomba ile öldürülürse bilin ki bu terörist dediklerinizin işi olmayacak, bunu yapan bellidir…”
Katilini öldürülmeden önce biliyormuş.
Zeki, sevecen, inatçı, aykırı kız.
Kalabalıklara meydan okumaktan, düşündüğünü söylemekten, güçsüz olanı korumaktan hiç vazgeçmeyen asi kız.
“Asuman” demiş kapanmış kardeşinin üstüne, ölürken bile onu korumaya çalışarak. Ölenlerin ardından “gayrı ihtiyari gülsem beynimden vurulmuşa dönüyorum” diyecek kadar başkalarının acılarını içinde hisseden yürekli kız... Ankara’da öldürüldü.
İnsanlar daha iyi bir hayat yaşasınlar diye hayatından oldu, o evden çıktığımdan beri ne zaman “gayrı ihtiyari gülsem beynimden vurulmuşa dönüyorum.”
“Küsmeyelim” demiş annesine, o günden bana kalan tek teselli de bu galiba, küsmemişler...
* Bu yazı, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'ün, 10 Ekim 2015 Cumartesi günü Barış Mitingi'ne giderken katledilenlerin unutulmaması için hayata geçirdiği Barış Portreleri projesi kapsamında hazırlanan 101015ankara.org sitesinden alındı.