Gündem

Ayşe Kulin: 21. yüzyılın insanını din kurallarıyla idare etmeye kalkışmak mümkün mü?

"Devletlerin bilim çağına girdiği dönemde, gençlerini Orta Çağ değerleriyle yaşamaya özendiren kişilere televizyonlarda niye yer verildiğini anlayamıyorum”

27 Ocak 2018 21:42

15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki ‘FETÖ’nün devletin tüm kademelerine sızmasıyla ilgili olarak, “Bu örgüt, eğitim kurumlarının, Adalet ve İçişleri Bakanlığı'nın polisin, jandarmanın tüm kademelerine sızmakla kalmamış, halkın en güvendiği kurum olan ordumuzu dahi yıllarca içerden kemirmiş... Ve şu işe bakın ki, koca ülke değişik hükümetleri ve halkıyla yıllarca mışıl mışıl uyumuş” diyen yazar Ayşe Kulin, "Olanları bir romanda okusanız, yazar amma da abartmış dersiniz” yorumunda bulundu. 

'FETÖ’yü ciddiye alan almayan herkesin hatasını anladığını kaydeden Kulin, "Ancak, acaba ‘Zararın neresinden dönsek kârdır' diye düşünen var mı? 21. yüzyılın insanını, hangi dine ait olursa olsun, bu zaman diliminde din kurallarıyla idare etmeye kalkışmak mümkün olabilir mi?” sorusunu yöneltti. 

“Polise başvurursam beni korur mu, yoksa ‘Sokakta ne işin vardı' diye cezalandırır mı"

Yolda bir saldırıya uğraması halinde başvurduğu polisin kendisini koruyup korumayacağına dair şüpheleri olduğunu belirten Kulin, “Polise başvurursam beni korur mu, yoksa ‘Sokakta ne işin vardı?' diye cezalandırır mı, bilemiyorum.  Ortadoğu ülkelerinin dışındaki devletlerin bilim çağına girmiş olduğu şu dönemde, gençlerini Orta Çağ değerleriyle yaşamaya özendiren kişilere televizyonlarda niye yer verildiğini anlayamıyorum” dedi. 

Türkiye’nin mevcut durumuyla ilgili olarak ‘üzgün’ hissettiğini ifade eden Kulin, "Aydınlık için tek bir yolumuz var, Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri doğrultusunda, fabrika ayarlarımıza geri dönmek…” ifadelerini kullandı. 

"Roman günümüz Türkiye'sinde geçiyor, sıkıntılı günlerde..."

Son çıkan kitabı Kördüğüm'le ilgili olarak Sözcü'den Yüksel Şengül'e konuşan Kulin, şunları söyledi:

Kördüğüm polisiye bir roman ve bazı terör örgütlerinin faaliyetlerini anlatıyorsunuz. Günümüz Türkiyesi'nden mi söz ediyorsunuz?

Evet, roman günümüz Türkiye'sinde geçiyor. Ülkemizin sıkıntılı günlerinde… Güney sınırımızın berisinde bir savaş, o savaşa ülkemiz üzerinden katılan veya yasal olmayan yollarla sızan savaşçılar, Türkiye hastanelerine taşınan yaralılar, savaşı izlemeye giden gazeteciler, canlarını kurtarmak için sınırımıza dayanan Suriyeliler ve bunlar yetmezmiş gibi, ayrıca ülke içinde tüm kurumlarımıza musallat olmuş güya bir gizli örgüt!

Gizli ama bilinen bir örgüt…

Yıllardır varlığından en tepedeki Türk büyüğünden tutun, dağdaki çobana kadar, hemen herkesin bildiği ama vereceği zararın hiç farkında olunmadığı iddia edilen bir teşkilat bu. Bilinçli birkaç araştırmacı gazetecinin ihtarlarına ise herkesin yıllarca kulakları kapalı kalmış. Bu örgütle uğraşanlar en ağırından cinayetlere, en hafifinden iftiralara kurban edilmiş.

"Türkiye'de olanları bir romanda okusanız, yazar amma da abartmış dersiniz"

Yani FETÖ…

Evet, FETÖ denilen bu örgüt, eğitim kurumlarının, Adalet ve İçişleri Bakanlığı'nın polisin, jandarmanın tüm kademelerine sızmakla kalmamış, halkın en güvendiği kurum olan Ordumuzu dahi yıllarca içerden kemirmiş, en gizli belgelerin saklandığı kozmik odaya kadar girmiş, en değerli komutanları, subayları hatta Genelkurmay Başkanı'nı dahi kumpaslarla suçlu gösterip hapsettirmiş. Ve şu işe bakın ki, koca ülke değişik hükümetleri ve halkıyla yıllarca mışıl mışıl uyumuş. Olanları bir romanda okusanız, yazar amma da abartmış dersiniz. Sonunda bir de darbe teşebbüsü var. Yüzlerce kişinin bir gecede can verdiği, yarım kalmış bir darbe!

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, size göre ülkede neler yaşanırdı?

Bence bu soruyu FETÖ'ye zamanında hayranlık besleyenler, onu göklere çıkaranlar yanıtlamalı. 15 Temmuz başarılı olsaydı, neler değişirdi, bunu benim gibi FETÖ ile ilişkisi olmayanların bilmesi mümkün değil. Ayrıca, olanların dahi bilgisi olmayabilir, çünkü FETÖ'cüler en muhteşem tiyatro ödüllerini hak edecek kadar iyi rol yaptılar. FETÖ'yü ciddiye alan da almayan da bugün hatasını artık anlamış durumda. Ancak, acaba ‘Zararın neresinden dönsek kârdır' diye düşünen var mı? 21. yüzyılın insanını, hangi dine ait olursa olsun, bu zaman diliminde din kurallarıyla idare etmeye kalkışmak mümkün olabilir mi? Yanıtlanacak soru bu olmalı bence.

Romanın adı Kördüğüm, üstelik her şey de karmakarışık…

Tüm bunların yaşandığı bir ülkede, insanların kafası karışık olmaz mı? Kim dostumdur, kim düşmanımdır, ben şimdi kime güveneceğim korkusu insanların ruhunu esir almaz mı? Kördüğüm, işte bu ruh halinin romanı!

Romanın kahramanı Gizem kanalıyla gençlerimize verdiğiniz mesaj ya da mesajlar nedir?

Gizem'e kaldığı klinikte arkadaş olduğu bir başka hasta, nasıl kandırılarak Suriye'ye götürüldüğünü ve ancak ailesi tarafından köle pazarında satın alınarak kurtarılabildiğini anlatıyor. Bu, aslında gerçek bir hikaye. Bu hikayeyi romana katmamın nedeni, sosyal medyada kendilerine yeni hayatlar arayan genç kızlarımız için, çok dikkatli olmaları konusunda farkındalık yaratabilmek. Çünkü Suriye'de savaşın başladığı sırada sosyal medya üzerinden pek çok genç kadın türlü vaatlerle kandırılarak, kimi hayatına bir anlam katmak, kimi aile veya mahalle baskısından kurtulmak ya da koca bulmak adına, kendilerini büyük belaların içinde buldular. Romanlar hayatın aynası olduğu için, bu yola başvuracaklara bir ayna tuttum.

"Uğraştığımız saçma sapan işler içimde korkunç bir umutsuzluk yeşertiyor"

Ayşe Kulin'in endişeleri var mı, kafası karışık mı?

Elbette kafam karışık ve yanıtlayamadığım yüzlerce soruyla dolu. Mesela, yolda bir saldırıya uğradığımda, polise başvurursam beni korur mu, yoksa ‘Sokakta ne işin vardı?' diye cezalandırır mı, bilemiyorum.  Ortadoğu ülkelerinin dışındaki devletlerin bilim çağına girmiş olduğu şu dönemde, gençlerini Orta Çağ değerleriyle yaşamaya özendiren kişilere televizyonlarda niye yer verildiğini anlayamıyorum. Gelişmiş ülkeler başka gezegenlerde yaşam imkanı ararken, insan yaşamını uzatmak, ışınlanmak gibi işlerle meşgulken kendi ülkemde uğraşmakta olduğumuz saçma sapan işler içimde korkunç bir umutsuzluk yeşertiyor.

Üzgünsünüz…

Evet, üzgünüm… On beş, yirmi yıl sonra geleceğin dünyasında ben olmayacağım ama yurdumun itibarlı ülkeler arasında bulunmasını temenni ve umut ederek hayatımı tamamlamak benim hakkım. Üniversitelerin ne işe yaradığını dahi kavramaktan aciz bir zihniyetin rüzgarında, itibarlı ülkeler arasında bulunma umudum, gider ayak elimden alınmış gibi gözüküyor. Haliyle üzgünüm.

FETÖ'den tam olarak temizlendik mi?

Bu sorunun yanıtını bence şu anda hiç kimse bilmiyor. Yetmişli yıllardan itibaren, müthiş bir örgütlenmeyle her kişisi sinsi birer köstebek gibi, yıllar boyu emellerini gizlemeyi başararak yeraltında serpilmiş ve ülkenin kılcal damarlarına sinmiş hain bir örgüt bu. Böyle bir örgütün iplerini çekenlerin dış kaynaklı olduğuna inancım artıyor ama sıradan vatandaş için hâlâ çok şey bir sis perdesinin gerisinde. Net görebildiğim, Türkiye'ye verdiği hasarın büyüklüğü.

Aydınlık, özgür ve adaletli günlere yeniden nasıl kavuşabiliriz?

Aydınlık için tek bir yolumuz var, Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri doğrultusunda, fabrika ayarlarımıza geri dönmek…

"Türklerde okuma geni gelişmemiş"

Tıpkı sizin gibi sürekli üreten, yaratıcı kadınların bu ülkede çoğalmaları için neler yapılmalı?

Kız erkek ayırt etmeksizin ve ayırmaksızın (çünkü birlikte büyüyen, okuyan, oynayan kız ve erkek çocukların kafalarında nifak tohumları yeşermez, birbirlerine kötü gözle bakmak yerine, birbirlerine insanca, arkadaşça davranmaları doğallaşır), kesinlikle lise sona kadar okutmalı, kızlar üniversiteye gitmeye de teşvik edilmeli. Böyle yapıldığı yıllarda, Türkiye'de kadının iş kollarındaki yüzdesi Avrupa devletleri içinde en yüksek orandaydı.

Türk insanı okumaktan ziyade izlemeyi mi seviyor, ne dersiniz?

Türklerde okuma geni gelişmemiş. Osmanlının zaptettiği milletler ve kavimler örneğin Bulgarlar, Sırplar, Rumlar, Suryaniler, Ermeniler çocuklarını küçük yaşta okula yollarken, Osmanlılar  Müslüman halkını okutmayı ihmal etmiş, sadece memur sınıfını ve üst düzey askerini eğitmiştir. Cumhuriyet kurulana ve tüm halk çocukları, yoksul zengin, kız, erkek ayırt edilmeksizin okullu yapılana kadar. Bu ivmeyi korumayı başarabileydik, harikalar yaratan bir toplum olabilirdik.

Dört çocuklu bir ev hanımı olan Ayşe Kulin'in yazar olma öyküsünü kısaca özetleyebilir misiniz?

Hayat beni dört çocuklu bir ev hanımı değil, dört çocuklu çalışan bir kadın yaptı. 1977 yılından Aylin'i yayınladığım 1997 yılına kadar, yirmi sene gece gündüz demeden çalışmışım. Aylin'in başarısından sonra, yapmakta olduğum tüm işleri bıraktım ve şu ana kadar sadece roman yazdım. Aylin'den önce yayınlanmış olan Haldun Taner  Ve Sait Faik Ödüllerini kazanmış üç kitabımla birlikte, sanırım 30. kitabım oldu.