Kültür-Sanat

"Babasını öldürme" cezasından İstiklâl Mahkemesi'ne, Bodrum sürgününden karısı Agnesie'nin akıbetine: İşte Cevat Şakir'in gerçek hikâyesi

"Ölünceye kadar kayınpederi Şakir Paşa ile Büyükada’da çekilmiş bir fotoğrafı yatağının başından hiç eksik etmedi"

29 Aralık 2024 23:05

Güncelleme: 30 Aralık 2024 01:01

Habertürk yazarı Muhsin Kızılkaya, NOW'da yayımlanan ve son dönemde gündeme oturan "Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar" dizisi üzerine, yazar-ressam Cevat Şahir Kabaağaçlı'nın gerçek hikâyesini yazdı.

"Homeros Destanı'nda Yunan tahrifatı ve Cevat Şakir" başlıklı yazısında Kızıkaya, babasını öldürdüğü iddiasıyla cezaevinde yatan, daha sonra gazetecilik döneminde İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanarak kürek cezasına mahkûm edilmesiyle Bodrum'a sürülen Kabaağaçlı'nın, Bodrum'da "Halikarnas Balıkçısı" olarak nasıl yeni bir hikâyeye başladığını anlattı.

Cevat Şakir'in, diziside anlatıldığı gibi babası ile karısı Agnesie'nin arasında geçen bir ilişkiden dolayı cinayeti işlediği iddiaları için ise gerçeğin hiç öğrenilemediğini yazan Kızılkaya, Agnesie'nin akıbetiyle de ilgili "Selçuk Altun’un verdiği bilgiye göre, cinayetten ve kocasının hapse girmesinden sonra kızıyla birlikte İtalya’ya giden Agnezi, kızına babasından bahsetmeyi yasakladı. Muttara’nın da Çinzia adında bir kızı oldu sonra, onun anlattığına göre anneannesi Agnezi, ölünceye kadar kayınpederi Şakir Paşa ile Büyükada’da çekilmiş bir fotoğrafı yatağının başından hiç eksik etmedi"  bilgisini verdi.

Cevat Şakir'in Sina Kabaağaç'tan torunu Deniz Kabaağaç'ın paylaştığı Agnesie fotoğrafı

Kızılkaya'nın yazısındaki ilgili bölüm şöyle: 

Şimdilerde bir televizyon dizisine “mucizeler, skandallar” alt başlığıyla konu olan “Şakir Paşa”nın oğlu olan Cevat Şakir, kendi isteğiyle Ege’yi mesken tutmamıştı. O bir sürgündü. Kendi sürgünlüğüne bulduğu isim de “Mavi Sürgün”dü. Ankara İstiklal Mahkemesi onu, çarptırdığı üç yıllık “kalebentlik” cezasını tamamlasın diye Bodrum’a gönderdi. Bilinenin aksine, Cevat Şakir, babası Kabaağaçlızade Mehmet Şakir Paşa’yı öldürdüğü için sürgün edilmedi; sürgünlüğün asıl sebebi Şeyh Sait hadisesi başladığı sırada, Zekeriya Sertel’in çıkardığı “Resimli Ay” dergisinde yayınlanan “Asker Kaçakları Nasıl Asılır?” başlıklı yazısıydı. Yazısında, hapishanede kendisine anlatılan bir hikâyeyi anlatıyordu. Hapishaneye düşmesinin sebebi ise, babasının katili olmasıydı.


Şakir Paşa ve Cevat Şahir Kabaağaçlı

Cevat Şakir, babasını neden öldürdüğünü hiç anlatmadı. Arkadaşları da pek sormadılar,“sorsak da anlatmazdı” diye yazdı birçok arkadaşı. Bu onun sırrıydı. Bu sırrı beraberinde mezara götürdü ve ardından bir yığın dedikodu, tevatür bıraktı. Azra Erhat’a yazdığı mektupları yayınlanıncaya, yani 1975 yılına kadar babasını öldürmesine dair hiçbir şey anlatmamıştı. Yüzlerce sayfa tutan bu mektuplarda da sadece bir mektubunda, o da kısacık bir şekilde hadiseden bahsetti. 19 Aralık 1958 tarihli mektubunda kendi deyimiyle “o fatal geceyi” şöyle anlattı:

“(…) Eh camım canım münakaşa pek karışık konular üzerindeydi ve pek şiddetliydi. Babam çiftlikte, her zaman bir suikasttan korktuğu için, yanında müteaddit tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zen­gin bir adam, sonra asker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti. Ben rastgele oradaki bir taban­cayı alarak -amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona doğru, nişan almadan, ateş ettim. ‘Il ya eu deux coups’ (İki el ateş edildi). İlkin onunki sonra -hemen sonra- benim­ki. Aynı zamanda gibi bir şey. Bu münakaşa götürmez, yoksa ölen ben olurdum. Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtuldu. Korkunç bir acı duydum -hane buna olmaz da neye olur? Amma vicdan azabı duymadım. Ondan daha korkunç bir şey oldu. Kendi kendime olan güvenimi kaybettim. Yani kendimi o gün bugün yalan sanı­yorum. Beni methettikleri zaman kızarım. Mamafih olanlar üzerine yürüsek şöyle: Hapishanede gece rüyamda çocuk­luğumu görürdüm. Uyanınca rüya imiş deye sevinirdim, ha­pishanede olduğum halde. Yani ondan kurtulduğuma sevinir­dim. Münakaşalara gelince seni görürsem anlatırım...”

Hepsi bu kadar.

Çok sonra; Cevat Şakir’in Avrupa’da evlenip Türkiye’ye getirdiği, İtalyan asıllı karısı Agnezi’yle aşk yaşadığı için babasını öldürdüğü dedikodusu hep bir yerlerde anlatıldıysa da işin aslı hiçbir zaman öğrenilemedi. (Selçuk Altun’un verdiği bilgiye göre, Agnezi’den Muttara adında bir kızı var Cevat Şakir’in... Cinayetten ve kocasının hapse girmesinden sonra kızıyla birlikte İtalya’ya giden Agnezi, kızına babasından bahsetmeyi yasakladı. Muttara’nın da Çinzia adında bir kızı oldu sonra, onun anlattığına göre anneannesi Agnezi, ölünceye kadar kayınpederi Şakir Paşa ile Büyükada’da çekilmiş bir fotoğrafı yatağının başından hiç eksik etmedi.)

Cevat Şakir, babasını öldürme suçlamasıyla mahkemeye çıktı. 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yedi yıl yattıktan sonra vereme yakalandı. Hapishanede değil de dışarıda ölsün diye serbest bırakıldı. Çıktıktan sonra iyileşti ama ailesine dönemedi. Kendini rezil olmuş, insan yüzüne çıkamayacak bir adam olarak görüyordu. Zekeriya Sertel’e göre insan yüzüne çıkmaya “cesaret edemedi.” Ailesi Karun kadar zengindi ama o aç, sefil, işsiz, parasız, perişan ve kimsesizdi.

***

Bir akşam, Babıali’den yorgun argın evine geldi, kapıda birkaç polis onu bekliyordu. Alıp karakola götürdüler, polisler de suçunu bilmiyordu. Karakolda sadece “Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gideceksiniz” dediler, niye tutuklandığını orada öğrenecekti. Hatıratında yazdığına göre, “İstiklal Mahkemesi’nin adı korkunçtu, oraya gidenlerin çok azı kurtuluyordu.”

Ertesi gün Haydarpaşa Garı’na götürdüler, orada tanıdık birisiyle karşılaştı, dergisinde küçük bir telif karşılığı yazılar yazdıran solcu Zekeriya Sertel vardı.

Nihayet mahkemede suçlarını öğrenirler. Memlekette isyan bulunduğu bir sırada, askeri isyana teşvik edici bir yazı yazıp yayınlamışlardı. Cevat Şakir, Zekeriya Bey’in dergisine yazdığı yazıda Cumhuriyet öncesinde geçen bir hadiseyi anlatmıştı oysa. Birinci Cihan Savaşı yıllarından bir hadiseyi. Anlattığı hikâyeyi hapishanede anlatmışlardı ona. Yazıda cepheden cepheye giden askerler, bazen evlerinin bulunduğu şehirlerden geçtikleri halde, akrabalarını göremiyorlardı. Bu yüzden bazıları trenlerden atlar, evlerine gider, yakınlarını görür, sonra en yakın askerlik şubelerine gidip teslim olurlardı. Bu erler yargılanır, bazıları suçlu bulunmaz, bazıları da idam edilirlerdi. Afyonlu iki delikanlının hikayesini yazmıştı Cevat Şakir, iki delikanlı ibret olsunlar diye asılmışlardı. Asılmadan bir gece önce iki delikanlı, beyaz gömlekle asılacaklarını bildikleri için elbiselerini satarlar, onların parasını hapishanedeki kuru ekmeğe muhtaç fukaralara dağıtırlar.

Cevat Şakir yazıda haksız idamları protesto veya askeri isyana teşvik için yazmamıştı bu yazıyı, amacı öleceklerini bilen o çocukların ölüm karşısında gösterdikleri metaneti anlatmaktı. Ama mahkeme heyeti yazıdan bunu anlamıyordu. Onlara göre sanıklar bilerek bu suçu işlemişlerdi. Çünkü ikisi de iyi eğitim görmüş aydın kimselerdi. Kendilerini savunan birkaç cümle sarf ederler, idam beklerlerken mahkeme başkanı her birisinin cezasının üçer yıllık kalebentlik olduğunu açıklar. Çocuklar gibi sevinirler. Zekeriya Bey Sinop’a, Cevat Şakir de Bodrum’a gitmek için yola çıkar.

Şansına karşısına iyi kalpli bir kaymakam çıkar Bodrum’da. Onu kaleye kapatmaz, çarşının içinde aylık kirası 25 kuruşa şirin bir Bodrum evinde cezasını çekmesine izin verir.

Ve o anda cennete düştüğünü anlar.

Baştan ayağa Bodrum mavisine bulanır.

Bu kayıp cennette yazı yazar, koyları keşfeder, bitkilerle ilgilenir, balıkçılık yapar, bir kayık alır, adına “Merhaba” koyar, gezintilere çıkar, bazen günlerce maviliklerde kaybolur. Bir süre sonra “denizde balık adam, karada ağaç adam” olup çıkar. Bitkilerle ilgili kitaplar bulur, okur, araştırır, Avrupa’da bu işle ilgilenenlerle mektuplar yazar, tohum ister, fidan bulup hepsini Bodrum’un her yerine eker, diker, sonra da ora ahalisiyle birlikte onlara gözü gibi bakmaya başlar. Bu sırada devlet, cezasının kalan kısmını İstanbul’da tamamlamasına karar verir. Gözü arkada kala kala İstanbul’a gider, cezası bitince koşa koşa tekrar Bodrum’a gelir. Burada yeniden evlenir, belediyeye bahçıvan olarak girer, çocukları olur, onların eğitimi derken Bodrum’u bırakıp İzmir’e yerleşmek mecburiyetinde kalır.

Yazının tamamını okumak için tıklayın.



Günün öne çıkan haberleri...

TIKLAYIN - DEM Parti'den İmralı görüşmesine dair açıklama: Öcalan'dan "Çağrı yapmaya hazırım" mesajı

TIKLAYIN - Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürtlerin de milli devletidir; Türkiye yüzyılı, Türk ve Kürt yüzyılıdır

TIKLAYIN - Güney Kore'de yolcu uçağının inişte kontrolden çıkması sonucu 167 kişi hayatını kaybetti

TIKLAYIN - 3 günde 4 uçak kazası: Uçaklara neler oluyor?

TIKLAYIN - DEM Parti heyetinin İmralı ziyareti: Yeni sürecin ilk adımı mı, 2013-2015 arasında çözüm sürecinde neler yaşanmıştı?

TIKLAYIN - Ertuğrul Özkök: Karanlık 2024’ün aydınlık 20 insanı: 1 numara normal, bazıları sürpriz