Birkaç fırça darbesiyle bacaklara uygulanan beyaz boya algımızı değiştirmeye yetiyor.
Bir fotoğrafla sosyal medyada dikkatleri çeken ya da 17. yüzyılda yapılan bir portreyi tartışmasız bir şaheser haline getiren şey aynıydı.
Bunun için sadece saf beyaz boyaya ve iyi bir göze ihtiyacınız var. Sosyal medyada yayılarak internet kullanıcılarının gözünü yanıltan ve Batı sanatında en hipnotize edici eserlerden birinin arkasında yatan işte bu olgulardır.
Geçen haftalarda bir Instagram kullanıcısı bacaklarının fotoğrafını çekerek paylaşmış ve kısa sürede internet dünyasında sansasyon yaratmıştı. Tıpkı 2015'te "Bu elbise mavi mi beyaz mı?" tartışmasında olduğu gibi.
Fakat buradaki sorun, gözümüzün bacaklardaki olağan dışı parlaklığı mı yoksa bu hissi yaratmak için bacaklara sürülmüş beyaz boyayı mı görüyoruz sorusuydu.
Hunter Culverhouse'un bu fotoğrafı paylaşıldığından beri sosyal medyada fotoğrafta ne görülüp görülmediği tartışması yürütüldü.
En önemlisi ise nedenini anladıktan sonra bacaklardaki parlaklığın tekrar görülememesi ve bacaklara fırçayla çizilmiş beyaz çizgilerin ilk bakışta algılanamamasıydı.
Fakat geçen hafta üzerinde çok konuşulan bu göz yanılsaması aslında çoğu insanın farkına varmadan aşina olduğu bir olgudur.
Evrimsel gelişiminde hayatta kalmasını kolaylaştıracak şekilde insan beyni daha büyük deseni algılamak üzerine kurulmuştur.
Büyük ressamlar bu özelliği iyi anlamış ve eserlerinde kullanmıştır. Örneğin 17 yüzyıl ressamlarından Hollandalı Johannes Vermeer'in eserinde beynimiz neredeyse hiç yoktan bir inci algısı oluşturur.
Kolaylıkla ikna olan imgelemimiz, Vermeer'in kızın kulağının altına küçük bir fırça darbesiyle sürdüğü beyaz boyayı bize inci olarak algılatır.
Başka bir deyişle beynimiz ne görmek istiyorsa onu görür. Ve beyin hep parlak şeylerin peşindedir.