03 Aralık 2024 09:34
T24 Haber Merkezi
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, piyasaya sürüldüğü iddia edilen ve ülkenin çeşitli bölgelerinde operasyonların düzenlendiği “sahte dolar” krizi için “operasyon” dedi. "Bir maksatta matuf olup külliyen yalan ve saptırmadır" diyen MHP lideri, "Bir anda tetiklenen panik ortamının ticaretin bel kemiği Kapalı Çarşı’ya kadar sirayet etmesi, döviz bürolarının alım satım işlemlerini bıçak gibi kesmesi bize göre Türkiye’ye yönelik bir operasyondur. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Sahte para iddiasının maksatlı şekilde dolaşıma sokulduğu görüşündedir" ifadelerini kullandı.
Suriye'de artan çatışmalara da değinen MHP lideri Bahçeli, "Gözümüze çarpan tehlike sinyalleri yanlış anlamanın pürüzlü neticesi değildir. Ağzımızdan çıkan her lafın bir dayanağı vardır" dedi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "uzattığı eli sıkmadığına" işaret eden Bahçeli, "Bize göre hâlâ vakit geçmiş değildir. Esad’ın Türkiye ile ön şartsız temas ve diyalog kurması normalleşme iradesi göstermesi önce kendi hayrına sonra da ülkesinin çıkarınadır" çağrısını yaptı. Bahçeli, "Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir toprakta gözü yoktur" diye ekledi.
Bahçeli ayrıca, ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Özgür Özel'in son zamanlarda ülke gündemindeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerini sert bir dille eleştirdi. "Özgür Özel yolun yol değildir, ağzının ayarı bozuktur!" diyen Bahçeli, "Eğer demokrasiyi kesintiye uğratacak yeni bir cunta hedefindeyseniz, ki buradan baktığımızda bunun pek çok delili vardır, o halde bunun sonuçlarına değil şahsınız yedi ceddiniz en ağır şekilde katlanacak" tehdidi savurdu.
MHP lideri, bütçe görüşmeleri nedeniyle, partisinin grup toplantılarına ara vereceğini, çalışmalarını genel kurul görüşmelerine tevzi edeceğini duyurdu, partisinin vekillerinden "sataşmalara pirim vermeden, donanımlı konuşmalar yapma" ricasında bulundu.
Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Milletvekili arkadaşlarımdan beklentim genel kurulda dil ve üslup olgunluğunun üzerine bina edecek hazırlıklı ve donanımlı konuşmalarıyla fark yaratmaları, öne çıkmalarıdır. Sataşmalara pirim vermeden politik tasarruflarımızı anlatmamızı, ülkemizin gerçeklerini ve hedeflerini aktarmanızı, söz düellolarına davetiye çıkaran ucuz politikacıların tahriklerine aldırmadan bütçenin ekonomik, siyasi, ekonomik muhtevasını açıklamanızı; hakkında söz aldığınız bakanlıkların bütçelerini vizyoner bir bakışla anlamlandırıp parti politikalarımız çerçevesinde anlaşılmasına katkı sağlamanızı her birinizden rica ediyorum."
"Son günlerde 600 milyon dolara yakın sahte paranın piyasaya sürüldüğüne dair iddialar bir maksatta matuf olup külliyen yalan ve saptırmadır. Bir anda tetiklenen panik ortamının ticaretin bel kemiği Kapalı Çarşı’ya kadar sirayet etmesi, döviz bürolarının alım satım işlemlerini bıçak gibi kesmesi bize göre Türkiye’ye yönelik bir operasyondur. MHP, oynanan oyunun, oluşturtulmak istenen ablukanın farkındadır. Sahte para iddiasının maksatlı şekilde dolaşıma sokulduğu görüşündedir, suçlular ve sorumlular ise tek tek yakayı ele vereceklerdir. MHP gündeme hakim gelişmelere havidir.
"Her şeyden önce siyasi mali ve ekonomik bağımsızlık diyorsak vakit tamamdır söz konusu vatandır. Sen-ben yok, biz varız diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandır. O'cu şu'cu bu'cu yok hep birlikte kardeşiz diyorsak o halde vakit tamamdır, söz konusu vatandır.
"Devletin adı ve unvanı değişse de Türk milletinin asırlarca takip ettiği siyaset usulü değişmemiştir. Bu aklın derini altı veya üstü önü veya arkası diye bir şey hiç olmamıştır. Var diyenler iddialarını ispat edecek muhtevaya sahip değillerdir. Bu aklın taşıyıcı bedeni büyük Türk milletidir. Tarihimizin muhtelif dönemlerinde yaşandığı üzere geçici geri adımların yenilgi gibi adledilen acıklı çekilişlerin ileriye doğru dev adımlara kundak olduğunu çok iyi biliyoruz. Hezimet gerilemek değil vazgeçmek demektir. Hüsran kaybetmek değil inanç ve irade mahrumiyeti çekmektir Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan Samsun’a taşıyan, kurtuluş mücadelesini başlatan seçkin bir zevatın doğaçlama tercihi değil, Türk devlet aklının zamanlar üstü operasyonel yeteneğidir.
"Bilhassa vurgulamak mecburiyetindeyim; iç ve dış gelişmeler karşısında sivrilen ve serpilen kuşkularımız asla kuruntu değildir. Gözümüze çarpan tehlike sinyalleri yanlış anlamanın pürüzlü neticesi değildir. Ağzımızdan çıkan her lafın bir dayanağı vardır. Her şeyden önce Türkiye diyorsak, sisin ardında dağın diğer yamacında müttef halde bulunan hain ve zalim senaryoları görmek, okumak ister çığ deyin, isterse üzerimize gelen tehlikeleri akışın önünü kesmek kümülatif aklın gereğidir. Bu akıl fikir ve fıtrat cevheridir.
"Gerek şahsım gerekse sayın cumhurbaşkanımız tarafında ısrarla yapılan uyarıların ne kadar isabetli olduğu son gelişmelerle iyice netleşmiştir. 22 Ekim 2024’ten bu yana milletimizle paylaştığımız şeffaf samimi düşüncelere çamur atanlar kara çalanlar dış kanallardan saldırı komutu alanlar haricinde sağduyulu her insanımız haklılığımızı teyit etmiş olsa gerek.
Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasına sıkışan, topraklarının üçte ikisi kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını Suriye özelinde görmek trajik bir gerçek olarak karşımızdadır. Esad, Türkiye’nin uzanan elini tutmamış, uzlaşma ve görüşme çağrılarına kulağını kapatmıştır. Toprakları gasp edilen, askerleri çatışma alanlarından kaçan, ülkesi deprem geçiren bir devlet başkanı kuyruğu dik tutma çabasındadır. Ülkesi baştan ayağa infaz ve istila edilmişken, Türk askerinin terör örgütleriyle mücadelesini hazmedemeyip devamlı geri çekilmemizi şart koşan Baas zihniyetinin bugünkü özeti, kabul edelim ki, tam bir rezalettir. Bize göre hala vakit geçmiş değildir. Esad’ın, Türkiye’yle önşartsız temas ve diyalog kurması, normalleşme iradesi göstermesi önce kendi hayrına, sonra da ülkesinin çıkarınadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Ancak vatan topraklarımızda gözü olanlara, yerinden çıkarılacak gözleri olan bu sırtlanların sırtını sıvazlayanlara tahammülümüz de söz konusu olamayacaktır. Suriye’den kaynaklanan bölücü terör musibeti tamamıyla gündemden çıkarılasıya kadar huzur ve barış ortamını tesis ettiğimiz sahaları boşaltmamız Anadolu coğrafyasını ateşe atmakla eşdeğerdir. Esad rejiminin her şeyden önce bunu idrak etmesi lazımdır. En uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye’nin istikrar ve güvenliğe kavuşması, iç otoriteyi tekrar kurması elbette samimi dilek ve temennimizdir.
Bu gerçekleşmeden, üstelik her taşın altında, pek çok ülkenin, emperyalizmin ve terör unsurlarının farklı hesap ve hedeflerinin kaynadığı coğrafi mıntıkaları terk etmek felaketlere buyur gel demektir. Türkiye Cumhuriyeti’ne işgalci diyenlerin, ABD-Rusya ve terör örgütlerine üst perdeden itirazdan inatla kaçınması en hafif tabirle korkaklık ve kifayetsizliktir. Türk beklenendir, Türk bilinendir, Türk özlenendir, Türk çağrılandır, Türk adalet ve müşfik muamelenin mihver başı, zirve bağrıdır. Türkiye ve Suriye arasında diplomasi ve diyalog süreçleri, üçüncü tarafların herhangi bir bozucu etkisi olmadan canlandırılmalıdır. Başka çare ve çıkış yolu kalmamıştır. Terörle mücadelenin ortaklaşa icrası, karşılıklı hak ve hukuka saygı, geçici koruma statüsü altında bulunan Suriyelilerin evlerine dönüşü, sınır ticaretinin diriltilmesi, birlikte yaşanmış yüzyılları geleceğe taşıma kararlılığı derhal hayat ve zemin bulmalıdır.
Biz, Suriye’nin sarsılan toplum ve devlet yapısına umut bağlayamayız. Biz, Suriye’nin emperyalizmin ve terör maşalarının doymaz kursaklarında lokma lokma öğütülmesinden memnuniyet duymayız. Biz, Suriye’nin rehin alınmış, parçalanması hususunda ittifak sağlanamadığından dolayı icazetli ömrünün uzamasına tamam denilmiş mevcut statükosuna yatırım yapacak fırsatçılığa tenezzül edemeyiz.
Esad yönetimi aklını başına almalıdır. Mezhep taassubunu terk etmelidir. Düşmanı dost sayan, dostu da düşman gören ilkel ve ilkesiz siyasi dürtülerle arasına çizgi çekmelidir. Esad yönetimi kabuğuna çekilip uzun süre ayakta kalacağını düşünüyorsa biliniz ki, yanıldığını er veya geç anlayacaktır.
İsrail ile Lübnan arasında yapılan ateşkes anlaşmasından hemen sonra Halep krizinin doğması üzerine başlayan tartışmaların, bir tesadüf mü yoksa bir tertip mi olduğuyla ilgili münakaşaların, o güne kadar biriken çatışma enerjisini, artan coğrafi basıncı hesaba katmadığı anlaşılmaktadır. Bir yanda zafer çığlıkları atılırken, diğer yanda felaket tamtamlarının çalınması ifrat ve tefrit dozajı yüksek düşüncelerin eseridir. Mücavir coğrafyalarımızda Türkiye’ye musallat olabilecek, bölgesel krizi yaygınlaştıracak hiçbir silahlı hareketlenme ve hesaplaşmayı doğru ve meşru göremeyiz. Halep’ten İdlib’e kadar tekrar açılan çatışma güzergahının Türkiye’ye yansımalarını enine boyuna düşünmekle mükellefiz. Sınırlarımızın dibinde orayı burayı bombalayanların, Suriye’nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünü palazlandırıp pışpışlayanların, ne aradıklarını, hangi hak ve hukuka dayanarak bölgemizde konuşlandıklarını sormak ve bununla kalmayıp pılınızı pırtınızı toplayıp gidin demek en tabii hakkımızdır.
ABD ve Rusya’nın verdiği hiçbir sözü tutmadığı ortadadır. 5 Mart 2020 Moskova Mutabakatı kısmen bir çatışmasızlık iklimi sağlamış olsa da, bu mutabakatı ihlal eden, İdlib’i kurcalayan, M-4 ve M-5 karayollarının çevresinde somutlaşan güvenlik koridorlarının işlevini sakatlayan, İdlib Gerginliği Azaltma Anlaşmasıyla Astana süreçlerini yıpratan, 22 Ekim 2019’da Soçi Mutabakatı kapsamında, PKK/YPG/PYD’yi Menbiç ve Tel Rıfat’tan çekecek olan, fakat buna bir türlü yanaşmayan da ülkeler az çok bellidir. Şimdi Tel Rıfat haşeratlardan, çıyanlardan, insan suretinde dolaşan alçaklardan köşe bucak temizlenmiş, ümit ederim ki, sırayı Menbiç almıştır. Ayrıca sınırlarımızın hemen yanı başında yuvalanan terör örgütünün sökülüp atılmasından rahatsız olan DEM Parti’nin nerede duracağını henüz kestirememesi, terörle arasına mesafe koymaktan sürekli imtina etmesi yanlıştır, demokrasi ve hukuk dışı bir çarpıklıktır. Gelişmelerin Kürt kardeşlerimizle hiçbir ilgisi yoktur.
Tel Rifat’tan sürülüp çıkarılan canilerin kiralık katil sürüsü olduğunu sadece biz değil, şerefli Kürt kardeşlerim de itiraf edeceklerdir. Bölücü terör örgütüne hayat haramdır. Tüm terör örgütleri bizim karşımızdadır. Kürtler bizim canımız, PKK/YPG/PYD can düşmanımızdır. DEM, ya Türkiye partisi olacak ya da tükenmekten ve derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacaktır. Terör ya bitecek ve Türkiye bahara uyanacaktır ya da bölücü katiller son silahlı teröriste kadar tek tek canlı hedef olmaktan kurtulamayacaklardır. Suriye toprakları, Suriyelilerindir. Bu ülkenin demokrasi sınırları içinde anayasal sisteme geçmesi şarttır. Halep’in huzur ve sükûnet bulması da yegane dileğimizdir. Şu gerçeği millet huzurunda haykırmak dava ve siyaset namusumuzun şaşmaz ve şüphe götürmez bir gereğidir: Halep deyince yüreği titremeyen bir vatan evladına rastlayamazsınız. Çünkü Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır.
“CHP, halktan umudunu kesmiştir. Hemen seçim çağrıları yapsalar da CHP yönetiminin gözü başka kaşı başka oynamaktadır. Her gün farklı kisveye bürünen çıkar gruplarının artan rekabetine, azgın hiziplerin çadır tiyatrosuna dönen CHP’nin demokrasi dışı arayışların düşünü kurduğunu ifade etmek hatalı değildir. Disiplinsiz teğmenleri savunan, Laik-anti laik kutuplaşmasını sahneye çıkaran, Rejim değiştirmekten bahseden, Ekonomik sorunları sistem ve devlet sorununa tahvil eden, Ülkede istikrarsızlık ortamı varmış gibi iddiada bulunan, Her dört gençten üçünün ülkemizden gitmek istediğini gafilce ileri süren, İstanbul Cumhuriyet Başsavcımız başta olmak üzere hukuk insanlarımıza edepsizce saldıran ve avukatlık mesleğini aşağılayan, CHP’li belediyelerin vergi borçlarını ve SGK primlerini ödememesini dayatan, Milletimizin hassasiyetlerini kaşıyan, sinir uçlarına basan ve sürekli hukuk ihlali yapan Özgür Özel ve ekibinin vesayet nöbeti tutmuş, ara rejim merakı sarmıştır. CHP, genetik mirasına sarılarak eski hastalığının pençesine düşmüştür. Özgür Bey, yolun yol değildir. Ağzının ayarı hepten bozuktur. Ne sözün söz, ne de siyasetin adam gibi siyasettir. Eğer demokrasiyi kesintiye uğratacak yeni bir cunta hedefindeyseniz, ki buradan baktığımızda bunun pek çok delili vardır, o halde bunun sonuçlarına değil şahsınız, yedi ceddiniz en ağır şekilde katlanacaktır. Biz ya silah ya siyaset derken, CHP’yi de ihmal etmediğimiz bilinmelidir. Ortadoğu’nun çatışma ortamını ve kanlı boğuşmalarını ülkemize ithal etmeyi planlayan, demokrasiyi musalla taşına yatırmayı aklından geçiren kim ya da kimler varsa, tavsiyem önce bizi ezmeleri, önce bizi geçmeleridir. Bu can bu bedende durduğu müddetçe, Cumhur İttifakı milletiyle yekvücut olduğu sürece darbe sevdalısı CHP’nin ve onun anti demokratik destekçilerinin göreceği rüya sadece kâbustur, sadece karanlıktır, sadece felakettir.
"Türk kadınına belediye seçimlerine katılma hakkı 3 Nisan 1930’da, köy muhtarlığına ve ihtiyar heyeti azalığına seçilme hakkı 26 Ekim 1933’de, milletvekili seçme ve seçilme hakkı da 5 Aralık 1934’de verilmiştir. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiği tarihte, henüz pek çok dünya devletindeki kadınların bu haklara sahip olmadığı hepinizin malumudur. Aziz Atatürk 31 Ocak 1923 tarihinde İzmir’de yaptığı bir konuşmada aynen şunları söylemiştir: “...Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. Bir millet gelişmek ve medenileşmek isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır... Kadınlarımız milli hayatın eşit, saygın ve aktif mensuplarıdır. Hiçbir hak onlardan esirgenemez, hiçbir hak onlara çok görülemez. Medeniyet klasmanımızın düzeyi kadınlara muameleyle bir ve aynıdır. Seçme ve seçilme hakkı bir insan hakkıdır. Bununla birlikte kadınlara yönelik saldırı ve şiddete karşı durmak da insanlık görevi, insanlık onurudur. Şiddete göz yummak, şiddeti görmezden gelmek, şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirleri almaktan kaçınmak işlenen suçlara ortak olmak anlamına gelecektir ki, bu vebale hizmet insani felakete olur vermektir. Şiddetsiz Türkiye, terörsüz Türkiye, huzurlu Türkiye’dir. Huzurlu Türkiye ise yeni yüzyılın şahdamarıdır. Türk kadının siyasal hayatta daha fazla yer bulması, aynı şekilde belirleyici olması hepimizin görevidir. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 90’ıncı yıldönümünde gerek toplantımıza teşrif eden gerekse de vatanımızın her yöresinde varlık mücadelesi veren muhterem hanımefendilere en iyi dileklerimi sunuyor, her şeyin en güzeline layık olduklarını bir kez daha ifade ediyor, hürmetlerimi sunuyorum.
© Tüm hakları saklıdır.