14 Mayıs 2021 15:58
Polisin, “Dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle vurduğu oğlunu kaybettikten sonra, silahsızlanma ve yaşam hakkı konularında çalışan Baran Tursun Vakfı’nı kuran Mehmet Tursun’un, Dr. Günal Kurşun ile birlikte hazırladığı, “Kolluk Güçlerinin Orantısız Güç Kullanımı Sonucunda Yaşam Hakkı İhlalleri Raporu”nda son 14 yılda 404 kişinin hiçbir çatışma olmadan polis tarafından öldürüldüğü belirtildi. Raporda, olaylarda 93 çocuğun yaşamını yitirdiği de belirtildi. Raporda, suç işleyen polislerin meslektaşları tarafından nasıl savunulduğu, nasıl cezasız bırakıldıkları ya da komik cezalarla kurtarıldıkları da anlatıldı. Raporda, karakollardaki ölümlerin tamamında güvenlik kameralarının kapalı ya da arızalı olduğu bilgisinin verildiğine dikkat çekildi. Raporda, zırhlı araç çarpması sonucu öldürülen çocukların davalarında da polislerin meslektaşlarının ceza almayacağı şekilde tutanak düzenledikleri vurgulandı. Cezasızlık politikası nedeniyle bu suçların işlenmeye devam edildiğinin anlatıldığı raporda, buna karşılık, mağdur ailelere misilleme davalarının açıldığı ve mücadelelerinden vazgeçirilmeye çalışıldıkları vurgulandı.
Baran Tursun Vakfı tarafından hazırlanan raporda, yapılan izleme çalışmaları sonrasında 2007’den itibaren kolluk güçlerinin ölümcül güç ya da makul olmayan ölçüde silah kullanımı veya kötüye kullanımı sonucunda 11 yılda 404 kişinin öldürüldüğünün belgelendiği ifade edildi. Raporda, ölümler için, “Bu ölümler, ağır insan hakları ihlali olarak da kabul edilen hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazları olarak tanımlanır ve doğrudan devlet görevlileri eliyle gerçekleştirilmiş yaşam hakkı ihlalleridir” denildi.
Raporda, 404 kişinin Kabahatlar Kanunu’na göre cezalandırılacak eylemlerinin ölümcül veya makul olmayan ölçüde silah kullanımı veya kötüye kullanımı sonucunda ölümle sonuçlandığı ifade edildi. 2007’den itibaren yaşanan olayların izlenmesi ise Polis Vazife ve Salahayitleri Kanunu’nda bu tarihte yapılan değişikliğe bağlandı. Raporda, silahlı çatışma olaylarının bu istatistiğe dahil olmadığı, sadece kayıtlara “adli vaka” olarak geçen olayların ele alındığı vurgulandı.
Raporda, şöyle devam edildi:
“Yasanın öngördüğü gibi ‘son seçenek’ olarak silahını kullanması gereken polis, makul şüphe, öngörü ve takdir gibi yeterince eğitimini almadığı soyut kavramlara kendince bazı anlamlar yükleyerek, neredeyse ‘ilk seçenek’ olarak silahını ölümcül sonuç verecek şekilde kullanmaktadır. Kabahatler Kanununa muhalefet edenleri yargılama sürecine dahil etmek yerine yargılama yapılmadan, polisin o anki psikolojisi ile orantılı olarak ve her polisin kendince bir anlam yüklediği makul şüphe, öngörü ve takdir gibi soyut kavramlarla yüzlerce şüpheli adeta ölümle cezalandırmışlardır… Polisin bir güvenlik uzmanı da olduğu dikkate alındığında, tereddütlü hali ve güvenlik zafiyeti algısı içinde olduğu, bu zafiyete genelde hukuksal bilgi, özelde ise ölçülülük ilkesi konusunda tereddütleri, empati eksikliği, silah kullanma yetkisinde mobil atış yeteneğinin yeterli olmaması ve okullarda başta hukuk ve mobil atış eğitimi hususunda yeterli eğitim verilmemesi ya da yanlış eğitim verilmesi gibi nedenler etkilidir.
Ölümle sonuçlanan vakalarda sanık sıfatıyla yargılanan polisler, genellikle “Biz kanuni görevimizi yaptık” şeklinde özetlenebilecek argümanlar ileri sürmektedirler… Polisin bu algısı, otoriter ve totaliter rejimler bir yana, demokratik ülkeler arasında yer alma iddiasındaki Türkiye’yi, polisin insanları öldürme oranının yüksek olduğu ülkeler arasına sokmuştur.”
Raporda, “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle öldürülen isimlerden bazıları ve dosyalarında gelinen aşama şöyle özetlendi:
Raporda, öldürülen 404 kişinin 70’inin kadın, 93’ünün çocuk olduğu, hiçbir olayda silahlı çatışma yaşanmadığı ve 404 kişinin benzer biçimde öldürüldüğü kaydedildi.
Raporda, gözaltındaki ölüm vakaları da sıralandı. Buna göre, 2007-2017 tarihleri arasında 29 kişinin gözaltında iken hayatlarını kaybettikleri vurgulandı. Raporda, “ölüm olaylarının meydana geldiği tüm polis karakollarında, kameralar ya arızalanmış ya kısmı kayıt yapmış ya da kayıt yapmamıştır. Durum böyle gösterilince, ölümlerin gerçekleştiği gözaltı merkezleri üzerinden işlem yapmak veya delil toplamak mümkün olmamıştır, dolayısıyla kötü muamelenin ve ölüm olaylarının cezasız kalması kolaylaşmıştır” denildi.
Örnek bazı olaylar şöyle sıralandı:
Raporda, sivil yerleşim alanlarında gerekli özeni göstermeyen polis gücünün, aşırı hızlı ve trafik kurallarına aykırı bir şekilde kullandığı zırhlı araçların çarpması sonucu 2016-2020 yılları arasında 32 sivilin yaşam haklarının ihlal edildiği vurgulandı. Raporda, “Meydana gelen ölüm vakalarına ilişkin açılan soruşturma ve kovuşturmalarda polis aracı kullanıcıları korunup kollanmış ve meslektaşları tarafından düzenlenen trafik kaza tutanakları, ceza almayacak şekilde düzenlenmiştir. Düzenlenen bu tutanaklara göre soruşturma ve kovuşturmalar ya takipsizlikle ya da düşük cezalarla kapatılmıştır” denildi.
Raporda, şu yorum yapıldı:
“Öldürme olayının faili olan polis, genellikle olay yerinde delilleri kendisi toplamakta veya olayın akışına göre delil üretmektedir. Zanlılar tarafından üretilen ve toplanan delillere göre güvenlik birimleri tarafından olayın fezlekesi düzenlemektedir. İzmir’de Baran Tursun’u öldürdükten sonra, ateş etmeyi gizlemek suretiyle trafik kazası raporu düzenlenmesi, Ankara’da 20 yaşındaki Soner Cankal’ı öldürdükten sonra, cesedinin üzerine kurusıkı tabanca bırakılması, Antalya’da motosikletiyle gezerken öldürülen 17 yaşındaki Çağdaş Gemik’in cesedinin yanına birkaç gram uyuşturucu bırakılması, Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı öldürdükten sonra cesedinin üzerine silah bırakılması gibi delil yaratma fiilleri, diğer vakalarda da yaygın bir şekilde görülmektedir. Bu fiillerde amaçlanan şey; kendileri veya arkadaşlarının fail olduğu kötü muamele veya öldürme vakalarının esası olan delilleri gizlemek, aklama yönünde delil üretmektir.”
Raporda, mağdur ailelere karşı, mücadelelerinden vazgeçmeleri için misilleme davalarının açıldığı da vurgulandı ve bazı örnekler şöyle sıralandı:
Raporda, hak ihlalleri ile mücadele için şu tavsiyeler sıralandı:
Görevli polis hakkında yaşam hakkı ihlaline ilişkin bir soruşturmanın olduğu durumlarda, söz konusu kişinin aktif görevde kalmasına müsaade edilmemeli ve terfi verilmemelidir.
Hukuka aykırı öldürme vakalarında savcılar daha hafif suçlar yerine daima öldürme suçundan dava açmalıdır. Açılan davalar bağımsız, tarafsız ve etkili yargı organlarınca görülmeli, olası cezasızlık algısının önüne geçilmelidir.
Polisin taraf olduğu yaşama hakkının ihlal edildiği davalarda, başta delilleri toplama ve muhafaza olmak üzere tüm iş ve işlemlerin yanı sıra soruşturmaya esas alınacak olay yeri inceleme görevi polis gücünden alınıp Jandarma gücüne verilmeli, böylelikle delil yaratma ve delil karartma iddialarının önüne geçilmelidir.
Yakınlarını kaybeden ve şikâyette bulunan kişilere karşı misillemede bulunulmamasına yönelik adımlar atılmalıdır. Ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan birey ve ailelerine, tanıklar, avukatlar ve sivil toplum örgütlerine yönelik her türlü tehdit ve baskıyı yapanlar için soruşturmalar açılmalı ve hesap verebilirlik sağlanmalıdır. Şikâyette bulunan kişilere karşı uygulanan karşı suçlama uygulamalarına son verilmelidir.Tehdit altında bulunduklarını ifade eden tanıkların, mağdurların, mağdur ailelerinin ve üçüncü tarafların kendilerini emniyette hissetmelerini sağlayacak daha güçlü ve etkili koruma programlarının uygulanması bir öncelik olarak ele alınmalıdır.
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 4.maddesine (2559 sayılı yasanın 16.maddesine) eklenen “Makul şüphe, öngörü ve takdir” gibi kavramları konusu, polise verilen eğitimlerde ayrıntılı şekilde işlenmelidir. Bu kavramlara her polisin kendince bir anlam yüklemesi ve bu yüklemeye göre silah kullanması önlenmelidir. Ölümcül güç kullanımının son çare olarak ve yalnızca gerektiğinde, hayat kurtarmak için kullanılabileceğinin yasalarda soyut kavramlarla değil, somut kavramlarla ve net olarak ifade edilmesi, mevzuatın uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. Mevzuattaki soyut ve son derece geniş yorumlanan yetkiler yerine, polisin silah kullanma yetkisi daraltılmalı ve kriterlere bağlanmalıdır.
Başta durdurma, arama ve kuvvet kullanma yetkisi olmak üzere, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun nasıl uygulandığını izleyecek ve değerlendirecek, aralarında Sivil Toplum Örgütlerinin de olduğu, bağımsız ve güvenilir mekanizmalar kurulmalıdır.
Başta Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu olmak üzere, yaşanan olayların incelenmesi ve izlenmesinde alternatif kamu kurumlarının cesaretle olayın üzerine gidebilmelerini sağlayacak imkanlar geliştirilmelidir.
Güç kullanmada sıklıkla telaffuz edilen orantılı veya kademeli güç kullanma aşamaları arasındaki sınırlar belirsizlikler taşımaktadır. Özellikle silah kullanma ile alakalı hangi noktada bu yönteme başvurulabileceği konusunda kafa karışıklığı yaşanmakta; kimi kolluk personeli sıcak bir silahlı çatışmada bile silahını kullanmakta tereddüt ederken, kimi polis ise dur ihtarına uymayıp kaçan ve -ehliyetsiz araç kullanma gibi- muhtemelen başka sebepleri de olabilecek bir kişinin ardından silahına davranarak ateşleyebilmektedir. Ölümcül ve yaşamsal çizgiler kafa karışıklığa neden olmayacak şekilde yeniden belirlenmelidir.
Gözaltındaki şüphelilerin sorgusu sırasında ve polis karakollarının her yerindeki video ve ses kayıt sistemlerinin sürekli çalışıyor olması garanti altına alınmalıdır. Bu kayıtlarla oynanmamalı, silinmemeli ve gözaltında insan hakları ihlalleri iddialarının soruşturmasında kullanılabilmesi için derhal ve düzenli olarak savcılığa teslim edilmelidir.
Polis okullarında ve polisin meslek içi eğitiminde, ölümcül sonuç doğuran silah kullanma tekniklerine “Mobil silah” kullanma teknikleri ve yetki sınırlarını ayrıntılı olarak açıklanmalı, eğitim yoluyla polisin mobil silah kullanma konusunda bilgi eksikliği giderilmelidir.
Yargı kararıyla görevinde kusuru kanıtlanan polislere yönelik rücu mekanizması etkili biçimde çalıştırılarak cezasızlık algısının önüne geçilmeli ve hukuka aykırılıkların vergi mükelleflerinin kesesinden tazmin edilmesi uygulaması sonlandırılmalıdır.
© Tüm hakları saklıdır.