Geçen hafta Japonya'da caddenin çökmesiyle oluşan göçük, 500 yıl önce yapılmış bir resimdeki derin yarığı çağrıştırıyor insana.
Geçen hafta Japonya'nın Fukuoka şehrindeki ana tren istasyonlarından birinin hemen dışında yer çökmesi sonucu dev bir çukur oluştu. Bu sırada okyanusun diğer tarafında ABD'de insanlar başkanlık seçiminde oy kullanıyordu.
Şehirdeki bu korkunç görüntü hızla dünyaya yayılırken insanlar sosyal medyada iki olay arasında bağlantı kuran yorumlar paylaşmıştı. Trump hayranı biri şöyle diyordu: "Trump kazanıyor! Biliyorum, çünkü [Fox News] Japonya'da bir göçük gösteriyor."
Öyle görünüyor ki göçükler çağdaş kültürde belirsiz bir işaret olarak algılanıyor. Perspektifinize bağlı olarak iyiye de kötüye de işaret edebilir.
Haziran ayında Ottawa'da şehir içindeki bir yol yağış sonucu çöktüğünde de Twitter'da benzer yorumlar paylaşılmıştı. "Her şeyde pozitif olanı görmek gerekir. Başkalarının göçük olarak gördüğünü ben yolda havuz olarak görüyorum" diyordu Christopher Skinner.
Amerika'da geçen Salı günkü oylamanın ardından iki kesim arasında ortaya çıkan perspektif farklılığı çarpıcı olduğu kadar acı da. Ancak bir ressamın ustalıklı eli bu iki kesimi bir tarafa meyletmeden uzlaştırmayı başarabilir.
Bu olayın dışından birinin empati kurup aynı zamanda batma duygusuna kapılanları da anlayarak büyüyen bu uçurumu resmetmesi mümkün müdür?
Rönesansın ilk dönemlerinden İtalyan ressam Sandro Botticelli tam da bu göreve soyunmuş, uyuşmaz perspektifleri uyumlu hale getirmeye çalışmıştı. Botticelli bunu 1485'te kalem ve fırça aracılığıyla, spiral halinde dönen ve gerçeklik dünyasını yeraltının derinlikleriyle birleştirmeye çalışan bir yarığı resmederek yapmaya çalışmıştı.
Dante'nin İlahi Komedya kitabında tasvir ettiği cehennemden esinlenen Botticelli yoğun çelişkilere sahip bir bakış açısını yansıtır. Huni şeklindeki bu yarık, izleyiciye ne içinde ne dışında, ama aynı zamanda hem içinde hem dışında olma hissi verir.
Dante'nin ayrıntılarıyla anlattığı yerin dokuz katına Botticelli'nin bakışı ile insan, felsefi kopuş ile klostrofobiye kapılma arasında imkânsız bir denge üzerinde duruyor gibidir.
ABD bilinmez bir geleceğe baş döndürücü bir halde göz dikerken bu kaçamak tavrı sanat tarihinde çok az sayıda eser böyle iyi anlatabilir.