Gündem

Baylan'ın ötesi; edebiyatçılar ve pastaneler

Doğan Hızlan: Ben hâlâ bir pastane tutkunuyum, o yüzden pastane meselesi ihmale gelmez.

14 Haziran 2016 13:31

Pazar günü Hürriyet'teki "O Bay Harry ki hepimizin hayatına neyi sokmuştu biliyor musunuz?" yazısında Ertuğrul Özkök klasik olarak, Baylan Pastanesi'nin sahibi Harry Lenas'ın öncülüğüne değiniyor: "Hepimizin hayatına Sevgililer Günü'nü sokan insanların başındaydı."

Baylan, benim de çok gittiğim bir pastaneydi. Özkök’ün saydığı adlara bir kişi daha ekleyeceğim: Tomris Uyar’ı.

Gazetedeki haberde, pastanenin spesiyaliteleri arasında ‘kup griye’ sayılıyor.

Bence Baylan’ın en özeli peşmelba idi. Böylece haberi tamamlamış oldum.

Bu tatlı kimin adını taşıyor biliyor musunuz?

Ünlü soprano Nellie Malba’ya (1861-1931) ithaf edilen bir tatlıdır bu.

Ünlü şef Georges Auguste Escoffier, pembe şeftalili, vanilya dondurmalı, ahududulu, buğulu bir kup yapıyor, ona ikram ediyor. Sanatçı çok beğeniyor.

İngilizce şeftali kelimesi ve Malba bir araya gelerek tatlının adı ortaya çıkıyor. Tünel’le Karaköy’e inenler, yazın Baylan’a girip peşmelba isterlerdi.

Baylan’ın sahibini anarken, orada hepimizin tanıdığı, sevdiği iki garsonu anımsadım: Leonidas ile Hristo. Bu iki ismin anılmadığı bir Baylan yazısı eksiktir.

Baylan’da Arnavutluk’ta Kral Zogo döneminde dışişleri bakanlığı yapmış, dış politika yazan Baha Özler ile buluşurdum. Devrimden sonra Türkiye’ye gelmiş, Şişli’deki diplomat mülteciler binasında kalırdı. Adlarını andığım iki garson da, onu ayrı bir ihtimamla ağırlarlardı.

Elbet, çay servis takımını da birçok kişi bilir.

Ertuğrul Özkök, Baylan’da oturanları yazdığı için ben oradan ayrılıp başka pastaneleri gezeceğim.

Daha çok Mavi Hareketi’nin yazar ve şairleri Baylan’a giderlerdi. Ama diğer isimler başka mekânların müdavimiydi.

***

ÇOK önceki yıllara giderseniz o sırada Tokatlıyan’ı yazmak gerekir. Zarflı fincanlarla çay servisi yapılırdı.

Oraya gelmeyip başka pastanelere gidenleri de analım mı?

Prof. Dr. Ragıp Sarıca, Markiz’de otururdu.

Haldun Taner’le de Markiz’de buluşurdum. Hatta böyle bir günde Erol Toy’la tanıştırmıştım.

Karşıdaki Lebon, Abdülhak Şinasi’nin yeriydi.

Galatasaray Lisesi’nin sırasında Nisuaz Pastanesi de edebiyatçıların uğrak yeriydi. Hasır örgülü koltukları hâlâ gözümün önünde. Kozmopolit bir müşteri kitlesi vardı.

Taksim’den Gümüşsuya’na inerken eski Park Otel’in giriş kapısının yanında caddeye bakan Park Pastanesi’nde Onat Kutlar’la otururduk. Müşterileri genellikle emekli politikacılar, diplomatlardı.

Karşısındaki Pakiş Pastanesi’nde her akşam Celâlettin Ezine’yi görebilirdiniz.

O zaman tanınmış pastanelerden biri de Tilla’ydı, tabii ki o da kapandı.

Haşet’ten, Frenç Amerikan’dan kitaplarını alanlar ise Tepebaşı’ndaki Şehir Tiyatroları’nın karşısındaki Pelit’te oturur, hem yorgunluk çayı içer hem de kitaplarını okurlardı.

Divan Pastanesi açıldıktan sonra birçok kişi oraya gitmeye başladı.

Attilâ İlhan, İstanbul’a döndükten sonra sabahları ziyaretçilerini o pastanede kabul ederdi. Masasının yanında da bir Attilâ İlhan plaketi vardı.

Hiç kuşkusuz bugünün kuşağı pastane kuşağı değil. Onun için de bizim gibi anıları olmayacak.

Meraklılarına belirteyim; Salâh Birsel’in Kahveler Kitabı ile Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitapları o güzel günleri en iyi anlatan yazılar toplamıdır.

Lenas da huzur içinde yatsın.

***

BEN hâlâ bir pastane tutkunuyum, o yüzden pastane meselesi ihmale gelmez.