Hürriyet yazarı Ayşe Arman, oğlu öldürülen Emine Açıkgöz'ün kendisini telefonla aradığını belirterek "Telefon çaldı. Açtım. 'Benim adım Emine Açıkgöz' dedi, 'Benim oğlum öldürüldü!' Şoke oldum. O ise devam etti, “16 yaşındaydı. Sizin de evladınız var, beni anlarsınız. Çiğ köfte almaya gitmişti. ‘10 dakika sonra geliyorum anne’ dedi ama bir daha asla dönmedi" dediğini anlattı.
Arman, Açıkgöz'ün, "Hiçbir günahı yokken, çıkar uğruna çatışan iki mafya grubunun arasında kaldı. 78 kurşunun 8’i ona isabet etti ve öldü. Suçlular da şu anda serbest. Bunu yazmanızı istiyorum...” ifadelerine yer verdi.
Konuyu köşesine taşıyan Arman, "Küçükçekmece’de yaşanan bu korkunç olayda pisi pisine ölüp giden, hiç tanımadığım 16 yaşındaki Emircan Açıkgöz’ün katilleri yakalansın diye annesiyle röportaj yaptım. Belki bir işe yarar, belki birileri, bu acılı aileye duyarlı davranır diye..." dedi.
Arman'ın söyleşisinin ilgili bölümü şöyle:
- Nasıl bir acı içindesiniz?
Bitik durumdayız! Çiğ köfte almaya çıkmıştı. 10 dakika sonra gelecekti. Tek evladımızdı. İnsan inanamıyor. Her an çıkıp gelecekmiş gibi geliyor. 120 gün oldu. Suçlular hâlâ dışarıda. Davada gizlilik kararı varmış. Hiç kimse bir şey söylemiyor. Avukatımız da bilgi alamıyor. Çocuğumuz çiğ köfte almaya gitti, ölüsünü verdiler bize...
- Ne diye haykırmak istiyorsunuz?
“Onlar katil” demek istiyorum. “Katiller dışarıda, ama benim 16 yaşındaki evladım toprağın altında” demek istiyorum. Ben bir anneyim ya, ben doğurdum o çocuğu. Birileri öldürsün diye mi doğurdum? Yok mu adalet bu ülkede? Ağırlaştırılmış müebbet, ne ise hak ettikleri ceza, o cezayı almalarını istiyorum. Oğlum çürüyor toprağın altında, daha baba olacaktı, eli iş tutacaktı, bir hayat yaşayacaktı. Bunlar ise elini kolunu salla sallaya dolaşıyor. Ben nasıl acı çekiyorsam, onlar da çeksin istiyorum. İçim yanıyor benim...
- Kimmiş bu gruplar? Kaç kişilermiş?
Vanlı ve Diyarbakırlı iki grup. Toplam 38 kişilermiş. Allah belalarını versin. Onların hiçbirine bir şey olmadı benim günahsız oğluma olan oldu. Adalet denen bir şey varsa, yerini bulsun istiyorum!
- O gün nasıl başlamıştı?
O gün sabah kalktık, Emircan kahvaltısını yaptı, okula gönderdik. Lise 2’deydi. Başarılı bir öğrenciydi. Spor akademisine gitmek istiyordu, beden eğitimi öğretmeni olacaktı. Sevilen bir çocuktu. Bütün arkadaşları da geldi cenazesine. Kime sorsan, iyiliğinden bahsediyor. Önce halı sahaya gitti. Sonra eve geldi, babasından arabanın anahtarını istedi. Çiğ köfte alıp gelecekti. 10 dakika sürmedi, arkadaşı haber getirdi, “Vuruldu” dedi...
- Babası, arabayı kullanmasına izin veriyor muydu?
Evet ama ara sokakta...
- Ne oldu peki, yanlışlıkla çatışmanın içine mi girmiş?
Evet, iki ateş altında kalmışlar. Yanındaki iki arkadaşına hiçbir şey olmuyor, burunları bile kanamıyor. Emircan hayatından oldu...
- Çok fena... Diğer iki arkadaşı nasıl kurtuluyor?
Şans eseri onlara bir şey olmuyor. Silah sesleri durunca, “Çatışma bitti galiba” diye bunlar arabadan iniyorlar. Emircan da iniyor, on adım gittikten sonra düşüp kalıyor...
- Polis?
Bir alt sokak karakol. Ama hiçbir polis yok ortada.
- Ambulansta yaşıyor muydu?
Evet, önce gittikçe solunumu azalmış. Hastanede vefat etti melek oğlum. Ambulansta beni arkaya bindirmediler öne bindirdiler. Yüzünü de göstermediler. Dünyanın en büyük acısını yaşıyorum.
- Ne deseniz haklısınız! Korkunç bir şey. Peki bu Küçükçekmece’de yaşananlar nedir? Bu çatışan gruplar kim?
Demiroklar ve Erenler diye bilinen iki grup. İki mafya grubu. Gazetede okuduğumuza göre 10 kişi tutuklandı. Sonrasını ben de bilmiyorum. Ben çocuğumun öldüğüyle kaldım. Hiçbir şekilde bilgi alamıyoruz. Gözüme uyku girmiyor. Hayalet gibi yaşıyorum. Ne yediğimi, ne yemediğimi biliyorum. Hiçbir şey benim oğlumu geri getiremez ama ben hepsi ceza alsın istiyorum. Benim çocuğum artık yok. Ve kimsenin umurumda değil. Affedersiniz bizim cenazemiz, köpek ölüsü müydü? Neden bilgi verilmiyor, neden değer verilmiyor? Neden 16 yaşındaki bir çocuk öldüğüyle kaldı?