Berlin’de Brandenburg Kapısı'nın önünde, dünyaca ünlü Adlon otelinin az ilerisinde, Amerikan Elçiliğinin tam önünde bir grup insan yere çömelmiş pankart hazırlamakla meşgul: ‘Daha fazla kalem mi getirseydik?’ Pankartlara İngilizce, Almanca ve Türkçe dillerinde ‘Biz bu suça ortak olmayacağız’, ‘Nuriye ve Semih yalnız değiller’, ‘Yaşamı talep ediyoruz, ölümü değil’ gibi sloganlar yazıyorlar. Eylemciler pankartlarını hazırladıktan sonra yere koydukları şiltelerinin üzerine oturup, eyleme ilgi duyan yoldan geçenleri Türkiye’deki akademisyenlerin durumu hakkında bilgilendiriyorlar. Zira bugün Berlin güneşinin altında toplanan bu insanlar, Türkiye’nin farklı illerinde farklı üniversitelerden ve bölümlerden ihraç edilmiş Almanya’da iş bulmuş akademisyenler. Onlar ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisini imzalayan ve 120 binin üzerinde meslektaşı gibi OHAL döneminde Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ihraç edilen, işsiz kalan, ancak Almanya’da iş bulmayı başaran akademisyenler. Kimisi burslu gelmiş, kimisi araştırmacı olarak iş bulmuş. Ancak burslar, anlaşmalar bittiğinde ne olacağını kimse bilmiyor.
Bu belirsizliklerin içinde yaşayanlardan biri Mehmet Rauf Kesici. Kocaeli Üniversitesinde Denizcilik Fakültesinde öğretim görevlisiyken KHK ile üniversiteden ihraç edilen 19 barış imzacısından biri olduğunu anlatıyor. İhraç edildikten sonra Almanya’ya gelmiş, Duisburg-Essen Üniversitesinde çalışmaya başlamış. Kesici, "Bu tarz eylemlerin damla misali olduğunu düşünüyorum ve belki Türkiye’yi geri adım atmaya zorlayacak damla olabilir. Türkiye’de büyük direniş gösteren Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve Kemal Gün’ün can vermelerini istemiyoruz, onların taleplerini sonuna kadar destekliyoruz" diyor. Türkiye’de 66 gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumu giderek kötüleşen eylemcilerin ve Almanya'dan kendilerini destekleyenlerin talebi net: İşlerine geri dönmek.
İsmini ve Türkiye’de son çalıştığı üniversitenin adını söylemek istemeyen genç bir Barış Akademisyeni, şubattan beri Berlin’de bulunduğunu anlatıyor. Genç kadın ‘Barış İçin Akademisyenler' bildirisini imzaladıktan sonra Berlin’de bir enstitüye burslu geldiğini ve sonrasında ihraç edildiğini söylüyor. Kendisi gibi, akademisyen olmayan eşinin de pasaportunun iptal edildiğini, bu nedenle Almanya’ya geldiğinden beri eşiyle görüşemediğini anlatıyor. Kendisiyle ilgili bir soruşturma olduğunu belirten akademisyen, "Özellikle referandumdan sonra Türkiye’de bir muhalefetin olduğunu gördük. Mesele örgütlenmek. Umutlu olmak istiyorum" diyor.
Türkiye ve başka ülkelerden 2 bin civarında akademisyenin imzaladığı barış çağrısında imzası bulunanlardan yaklaşık 70'i Almanya'da bulunuyor. Bu kişilerden biri de Muzaffer Kaya. ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisini imzaladığında Nişantaşı Üniversitesinde Sosyal Hizmetler Bölümünde Yardımcı Doçent olduğunu anlatıyor. Uzun bir süre işsiz kaldıktan sonra Rosa Luxemburg Vakfının açtığı bir burs sayesinde Berlin’e gelmiş, Alice Salomon Üniversitesinde ve Zentrum Moderner Orient’te araştırmacı olarak çalışmış. Eşi ve çocuğu ile birlikte Berlin’de yaşayan Kaya "İçerideki arkadaşlara karşı sorumluluğumuz var. Hepsi işsizler, aileleri var’ diyor ve kendisi gibi yurtdışında bulunan akademisyenlerin Türkiye’deki meslektaşlarına şimdiye kadar herşeyden önce maddi destek sağladıklarını anlatıyor. Kaya ancak bundan sonra daha siyasi olacaklarını ve daha görünür eylemler düzenleyeceklerini söylüyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Ceyda Nurtsch / Berlin