Jens Feddern bir bakıma Berlin’in su degüstatörü konumunda. Tıpkı bir şarap tadımcısı gibi elindeki dolu kadehi havaya kaldırıyor. Önce kokluyor, sonra bir yudum alıp tadını ve kalitesini test ediyor. Ancak kadehte şarap değil, su var. Bulunduğu yer de bir şaraphane değil, kentin doğusundaki Wuhlheide Su Arıtma ve Dağıtım Tesisi.
Berlin Sular İdaresi (BWB) bünyesinde bu şekilde toplam dokuz tesis var. Feddern, her tedarik bölgesinde suyun tadının farklı olduğunu söylüyor. Wuhlheide'nin suyu keskin ve duru. Başka bir su tesisinde üretilense daha yumuşak ve biraz yosun kokulu olabiliyor.
Berlin Sular İdaresi Genel Müdürü Jens Feddern, 1987 yılından bu yana suyla haşır neşir vaziyette. Wuhlheide’de su, yerin 40 metre altından çıkarılıyor. BWB’nin su şebekeleri toplam 3 miyon 700 bin kişiye temiz içme suyu tedarik ediyor. Günlük su tüketimi ortalama 550 bin metreküpü buluyor. Bu miktar tam 220 adet olimpik yüzme havuzunun suyuna tekabül ediyor.
2018 yılındaki gibi aşırı sıcak ve kurak geçen yaz mevsimlerinde ise tüketim miktarı iki katına çıkıyor. Zira tüketiciler daha fazla duş alıyor, bahçe ve çiçek suluyor. Normalde Almanya'da aşırı sıcak dalgası sadece birkaç gün sürüyor. Bu nedenle su kuyularının rezervleri de fazla zorlanmadan kısa süre içinde yeniden doluyor. Ancak bu yıl olağanüstü bir durum yaşandı. Şubat ayından beri kuraklık hüküm sürerken Nisan ayından bu yana sıcaklıklar, ortalamanın çok üzerinde seyretti.
"Böyle bir sürece daha önce hiç şahit olmadık. Hâlihazırdaki su şebekesi sistemimiz bunu kaldıracak durumda değil” diyen Feddern, ilginç bir de benzetme yapıyor: “Eskiden sistem 100 metre koşucusu gibiydi. Şimdi ise daha uzun döneme yayılan sıcaklıklara karşı uzun mesafe koşucusu omak zorunda.”
Neyse ki uzun kuraklık dönemine rağmen, sistemin nefesi tükenmedi. Feddern, şanslarının da yardım ettiğini ama aksama olmamasındaki asıl faktörlerin tecrübeli elemanlar, hassas yönetim anlayışı, şebeke sistemine yaptıkları yatırımlar ile düzenli bakım ve onarım çalışmaları olduğunu belirtiyor: “Evet, şansımız da yaver gitti. Hiçbir boru patlamadı, elektrik sıkıntısı meydana gelmedi ve kuyular yoğun talebi karşılayabildi. Ancak uzun ve kurak yaz mevsimi eğer önümüzdeki yıllarda da olağan hâle gelirse, işte o zaman şehrin altyapısı bu uzun soluklu koşuyu kaldıramaz.”
Kuru, sıcak ve uzun yaz mevsimi olağanlaşıyor mu?
Bu sorunun cevabını almak için, hava tahminleri yapan “Wettermanufaktur” adlı start-up kuruluşuna gittik. Baş meteorolog Jörg Riemann’ın bilgisayarında hava sıcaklıklarıyla ilgili geriye dönük çok sayıda veri ve analiz kayıtlı. Almanya’da bu yıldakine benzer bir sıcak hava dalgasının en son 1976 yılında yaşandığını belirten Riemann, “Eskiden uzun süreli aşırı sıcaklık ve kuraklık, açlıktan ölümleri de beraberinde getiriyordu. Ancak Batılı ülkelerin sanayileşmesiyle birlikte artık bunun önü alındı” diye konuşuyor.
Sadece kısa süreli hava tahmin raporu hazırlamakla yetinmeyen şirketin asıl uzmanlık alanı, geçmişteki veriler ve mevcut koşullar ışığında uzun vadeli ve çok boyutlu tahminlerde bulunmak. Şirket uzmanları, şehir yönetimlerinin olası çöl sıcakları ve kuraklık dönemlerinin yanı sıra aşırı soğuk, buzlanma, kar ve yağmur yağışlarına karşı da hazırlıklı olabilmesi için analiz ve tavsiyeler hazırlıyor.
Bu yılın Nisan ve Ağustos ayındaki sıcaklık verilerinin, Almanya’da hava durumu kayıtlarının tutulmaya başlandığı 1893 yılından bu yana en yüksek değerler olduğunu belirten Riemann, gelecekteki benzer hava koşullarına karşı mutlaka ek önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.
Bu koşulların, olağanüstü bazı faktörlerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu ve normalde bunun ancak 200 ile 400 yılda bir görülebileceğini söyleyen Riemann, “Ancak bu olağanüstü dönemin sonu şu anda pek görünmüyor. Zira geçtiğimiz yıllardaki hava koşularında da aşırı eğilimler gözlemledik” diyor.
Peki, bu durumun sorumlusu gerçekten de iklim değişikliği mi? Bunu kesin olarak söylemek için sadece bir yıllık verilerin yeterli olmadığını ve onlarca yıllık gözlem yapılması gerektiğini vurgulayan meteorolog Riemann, “Fakat son yayınlanan araştırma ve analizler, Avrupa’da görülen kuraklık ile küresel ısınma arasında bir bağ bulunduğunu gösteriyor” şeklinde konuşuyor.
İklim olayları birbirini tetikliyor
Kesin olan şu ki aşırı sıcaklar ve buna bağlı ortaya çıkan kuraklık, toprakta aşırı kuruluğa neden oluyor. Bu da yeraltı sularının seviyesinde bariz bir gerilemeyi tetikliyor. Feddern, “Su seviyemiz olması gerekenin çok altında. Bol yağış, bu sorunun çözümüne yardımcı olur” diyor.
Berlin’de depolanıp arıtılan yeraltı sularının üçte ikisi “sahil filtrasyonu” yöntemiyle elde ediliyor. Yani kentteki nehir ve göl sularının toprağa sızan bölümü kullanılıyor. Sıcak yaz günlerinde buralardaki su seviyesi azaldığında ise imdada baraj suları yetişiyor.
Şimdilik Berlin Sular İdaresi'in önünde alternatif çözüm yolları mevcut. Ancak Berlin'deki Leibniz Enstitüsü'nde su araştırmaları yapan Ekofizyoloji ve Su Kültürü Bölümü Yöneticisi Werner Kloas, insanlar için olumlu olan bu durumun, ekolojik çeşitlilik açısından vahim bir tablo oluşturduğunu kaydediyor ve ekliyor: “Sıcaklık arttıkça, sudaki erimiş oksijen miktarı azalıyor. Bu da kent sularındaki balık ve diğer canlı yaşamını tehdit ediyor. Baraj sularından takviye yapıldığında ise nehirlerdeki akıntı azalıyor ve sudaki canlıların oksijen tedariki daha da zorlaşıyor.”
Kloas, çözüm olarak ise baraj duvarları ile göl yataklarına inşa edilen ve balıkların dingin sularda da rahat hareket etmesine imkân veren “balık merdiveni” adlı sistemin yaygınlaştırılmasını öneriyor.
Su güvenliğine çözüm aranıyor
Berlin'deki akarsu ve göllerde çok zengin bir yaşam kültürü olduğunu kaydeden Sular İdaresi Genel Müdürü Feddern, su güvenliğini gelecekte de teminat altına alabilmek için belediye yönetimiyle birlikte bir “master plan” üzerinde çalıştıklarını vurguluyor.
Burada dikkate alınan en önemli faktörlerin başında nüfus artışı geliyor. Ayrıca yeni kuyuların nerede açılacağı, mevcut su şebekesinin yeterli olup olmadığı ve bunun ne ölçüde genişletilmesi gerektiği, aşırı sıcak ya da yağışlara karşı şebeke sisteminin dayanıklı olup olmadığı, kapasitelerin artırılıp artılmayacağı gibi daha bir dizi soruya da yanıt aranıyor.
Berlin Sular İdaresi, bu amaçla çok sayıda veriyi analiz ediyor. Bu şekilde hem gelecekteki ihtiyaçlara hem de olağanüstü iklim ve çevre koşullarına karşı daha hazırlıklı olunması ve yeni yatırımların bu doğrultuda yönlendirilmesi hedefleniyor.
Jennifer Collins
© Deutsche Welle Türkçe