Avrupa’ya gelmek isteyen mültecilerin durdurulmasında Türkiye ne kadar etkin bir rol oynayacak? Berlin’de bu soruya farklı yanıtlar veriliyor. İktidar ortaklarından Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) milletvekili Roderich Kiesewetter’e göre, Brüksel’de sorunun çözümü için küçük, ancak gerekli bir adım atıldı. Kiesewetter, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “yaklaşık 3 milyon Suriyeli mülteciyi kabul eden Türkiye’nin bizim desteğimize ihtiyacı var. Ama bizim için de burada kalma hakkı olmayan mültecileri üçüncü ülke olarak Türkiye’ye göndermek büyük önem taşıyor” dedi. Ancak Kiesewetter, mülteciler Avrupa’ya gelmek için farklı yolları seçtiği için, Türkiye yapılacak işbirliğinin sorunun çözümü için yeterli olmayacağını vurguladı.
Almanya’nın tanınmış Türkiye uzmanı Udo Steinbach ise Türkiye’nin mülteci akınının durdurulmasında kilit bir rol oynamadığı görüşünde. DW Türkçe’ye açıklamaya yapan Udo Steinbach, “eğer Türkiye ülkedeki mültecilerin yaşam koşullarını düzeltebilirse, Avrupa’ya olan akının azalmasına yardımcı olabilir, ancak burada siyasî irade yeterince görülmüyor. İkinci olarak da Türkiye’deki mültecilerin durumu o kadar kötü ki, bugünden yarına düzeltilmesi mümkün değil. Bu yüzden Araplar, Suriyeliler Avrupa’ya gelmeyi sürdürecekler” dedi.
Türkiye’nin talepleri karşılanabilir mi?
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yapılan zirvede henüz uzlaşma sağlanamadı. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun zirvede sunduğu ve üzerinde tartışılan yeni öneri paketine göre, Ankara Yunanistan’dan daha fazla mülteciyi geri almayı kabul ediyor. Ancak Türkiye, bunun karşılığında Avrupa Birliği’nden bazı taleplerde bulunuyor. Türkiye'nin taleplerinden biri mültecilerin koşullarının düzeltilmesi için 3 milyar euro ek malî yardım. Hristiyan Demokrat Birlik partili politikacı Kiesewetter, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden daha fazla para talep etmesini “adil” bulduğunu söyledi. Kiesewetter, bunun nedenini de şu sözlerle açıkladı: “Almanya ile neredeyse aynı nüfusa sahip olan Türkiye’nin ekonomik gücü Almanya’nın gücünün yaklaşık üçte birini oluşturuyor. Buna rağmen üç kat fazla mülteci kabul eden Türkiye’nin izlediği tutum gerçekten etkileyici. Bir mülteci Almanya’ya yılda 12 bin euroya mal oluyor. Ama Türkiye'de bu para ile 10 mülteciye destek vermek mümkün.”
Türkiye’nin bir diğer talebi ise Avrupa’da Türk vatandaşlarına vize muafiyeti uygulamasına sonbahar yerine haziran ayında başlanması. Türkiye’nin sunduğu öneri paketinin bu maddesi Berlin'de tartışma yaratabilecek konular arasında bulunuyor. Dış politika konusunda uzman olan Kiesewetter de, bu öneriye “kuşkuyla” yaklaştığını vurguladı. Kiesewetter, “iş adamları, bilim insanları ve öğrenci değişimi açısında çok anlamlı olan vize muafiyetinin suistimal edilmemesi gerektiğini” belirterek, “Türk hükümeti ile sorun yaşayan yüz binlerce muhalifin ya da Kürt’ün yurt dışına çıkmasının kolaylaştırılmasını” sorun olarak gördüğünü ifade etti.
‘Üyelik için Kopenhag Kriterleri şart'
Türkiye’nin zirvede tekrar dile getirdiği bir başka talebi ise Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin hızlandırılması. Berlin’de siyasetçiler arasında bu konuda da çekinceler mevcut. Hristiyan Demokrat milletvekili Kiesewetter’e göre, “Türkiye ile Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyorsa, hukuk devleti ve bazı özgürlükler içeren Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmesi” gerekiyor. Türkiye bunları yerine getirirse Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda desteklenebileceğini söyleyen Kiesewetter, “ancak hâlihazırda Türkiye’de iç savaşa doğru gidildiğini, ifade özgürlüğü ve kadın haklarının baskı altında” olduğuna dikkati çekti.
Türkiye’ye yönelik eleştiriler
Türk hükümetinin ülke içinde izlediği tutum Almanya’da özellikle muhalefet partileri tarafından da eleştiriliyor. Bu nedenle, mülteci sorununun çözümünde Türkiye ile işbirliğinde ısrar eden Başbakan Angela Merkel de eleştiri oklarının hedefinde yer alıyor. Yeşiller partisi Alman Meclis Grubu Dış Politika Sözcüsü Omid Nouripour, Türkiye ile işbirliği uğruna her bedelin ödenmemesi gerektiğini ifade etti. Nouripour, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Türkiye ile işbirliği yapılmak zorunda, ama ülkedeki insan haklarının durumu, Kürt sorunu, hapishanede bulunan gazeteciler, devlet tarafından kontrol altına alınan gazeteler gibi konuların da mutlaka konuşulması gerekiyor. Erdoğan daha az mülteci kabul eder endişesiyle bu konular sümen altı edilmemeli” dedi. Türkiye’de Kürtlere yönelik bir “iç savaş yürütüldüğünü” söyleyen Nouripour, böyle giderse Türkiye’den de Avrupa’ya sığınmacıların geleceğini savundu.
Türkiye uzmanı Udo Steinbach da, Türk hükümetini sert bir dille eleştirdi. Steinbach, Türkiye’nin bu zirve ile kendini “büyük bir ülke” olarak göstermeye çalıştığını dile getirdi. Zirveden birkaç gün önce Zaman gazetesinin kayyuma devredilmesini “provokasyon” olarak nitelendiren Steinbach, Türk hükümetinin bu tutumunun mülteci sorunu ile ilgilenmekten çok Türkiye’nin ne kadar büyük olduğunu kanıtlamaya çalıştığının bir göstergesi olduğunu ifade etti. Steinbach, Avrupa Birliği’nin bu konuda Türkiye’ye sert bir tepki göstermemesini de Brüksel açısından “utanç verici bir durum” olarak değerlendirdi. Yeşiller partili milletvekili Nouripour da, zirveden birkaç gün önce Zaman gazetesine el konmasını, “Erdoğan’ın Avrupa devletleri karşısında yaptığı bir güç gösterisi olarak” yorumladı.