“Türkiye Başbakanı Almanya ziyaretlerinde, yurt dışındaki yakınlarıyla ilgilenip onların haklarını koruyan müşfik amca rolünü oynamayı pek seviyor. Almanlarla Türkler arasında sürtüşme olduğunda Erdoğan Alman hükümetine yüklenmekten kaçınmıyor. Asimilasyonun insanlık suçu olduğu ve Almanya'daki Türk çocuklarının önce anadillerini öğrenmeleri gerektiği şeklindeki sözleri hâlâ hafızalardadır.
Başbakan Erdoğan bu kez entegrasyon politikasında kusur bulmadı, aksine övücü ifadeler kullandı. Otoriter lideri şimdi kendi siyasi geleceği daha fazla düşündürüyor. Berlin'de yumuşak ifadeler kullanmasının nedeni de buydu.
Gerçi Erdoğan günümüzde de Türkiye'nin güçlü siyasi lideri ve onun dindar muhafazakâr partisi AKP de rakipsiz. Ancak yolsuzluk skandalı ve AKP hükümetinin emniyet ve yargıya yaptığı müdahale başbakana en az Taksim olaylarında göstericilere yapılan sert müdahale kadar zarar verdi. Avrupa Birliği ile sürdürülmekte olan tam üyelik müzakereleri aksıyor. Hükümetin bu konuda söyledikleriyle yaptıkları birbirine uymuyor. Erdoğan'ın Türk toplumunun demokratik gelişmesiyle ilgili vizyonunun olmadığı anlaşılıyor.
2003 yılında başbakanlığı devralmasından bu yana bir seçim zaferinden diğerine koşan başarı sarhoşu Erdoğan'ın gözü şimdi de cumhurbaşkanlığında. Cumhurbaşkanı ilk kez doğrudan halk tarafından seçilecek. Erdoğan'ın, seçilebilmesi için yurt dışındaki Türklerin oylarına da ihtiyacı olacak. Almanya'da bir milyondan fazla seçme hakkını haiz Türk vatandaşı yaşıyor. Buradaki Türkler çoğunlukla Erdoğan'ı destekliyor.
Başbakan Erdoğan Berlin ziyaretinin resmi bölümünde, salon konuşmasında tanıtıldığı gibi ‘büyük usta' değildi. AB üyeliği arzusunu dile getirirken malumu ilam eder gibiydi. Bu tarzıyla, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan Almanya Başbakanı Angela Merkel'i ikna edemezdi. Merkel bir kez daha Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili kuşkularını dile getirdi. Türkiye'deki son hadiseler de Almanya Başbakanı'na hak veriyordu.”