* Gülseren Onanç
14 Mayıs Pazar sabahı içimde uzun zamandır kaybettiğim bir umut ile uyandım. Muharrem İnce’nin yarıştan çekilme kararı ile başlayan, KONDA’nın seçim sonuçlarına ilişkin Bekir Ağırdır’ın yaptığı açıklamalar ile devam eden bu sıcacık umut duygusu içimdeki küçük çocuğu ayağa kaldırmıştı. Ara ara dans etmeler, şarkı söylemeler kalpli emojili mesajlar atmalar…
Bir Aktivistin Gözünden yazılarımı takip eden okuyucular beni daha yakından tanıyanlar yaşama iflah olmaz bir şekilde umutla baktığımı bilirler. Benim bu “Bir araya gelirsek her şeyi başarırız”, “Kadınların yapıcı gücünü kullanırsak değişimi sağlarız”, “Ama bu iktidarın karşısında en az yüzde 50 de muhalefet var” yaklaşımımı beğenen destekleyenler de vardır, gerçeklikten uzak olmakla eleştirenler de. Olsun, ben yaşama, dünyaya hep umut penceresinden bakmayı tercih ederim. Bunun için iki temel nedenim var; birincisi karakterim böyle, olumsuzluğu bünyeme yediremiyorum. İkincisi ise bir sivil toplum aktivisti olarak kendime karamsar olmayı yakıştıramam, buna hakkım olmadığını düşünürüm.
Memleketi saran umut dalgası
14 Mayıs’a giden haftada yirmi yıllık iktidarın sonuna geldiğimize, yeni bir Cumhurbaşkanı ile yeni bir başlangıç yapacağımıza inananların sayısı bayağı yüksekti. Türkiye’ye ve dünyaya daha karamsar bakan yazarlar, gazeteciler bile memlekete derinden bir değişim dalgasının olduğu yönünde uzlaşı içindeydi. Çevremde benden daha iyimserler bile vardı. Cuma akşamı yeni mekanımız Seranita'da buluştuğumuz uluslararası bir şirketin genel müdürü benim birinci turda yüzde ellinin biraz üstündeki seçim toto tahminimin çok üstünde bir oranda Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı yarışını bitireceğini söyledi. Çevremdeki tek tük bu tablonun tersi olabileceğini söyleyenlere hiç inanmıyordum. Onların gizliden veya direk RTE hayranı ve iktidar destekçisi olduklarını düşünüyordum.
14 Mayıs’ta sandığa gidecek ve bu muhafazakar, milliyetçi, kadın düşmanı politikaları destekleyen partiler ile kol kola girmiş 21 yıllık iktidara son verecektik. Bütün dünyayı kendimize hayran bırakacaktık. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve bütün Kürt kadın siyasiler, Çiğdem, Mine Mücella ve bütün Gezi tutukluları arkadaşlarım özgür kalacaktı. 14 Mayıs akşamı nasıl kutlama yapacağımızı konuşuyorduk.
Sonunda o sabah geldi.
Günlerdir süren umudun huzuru içinde keyifli Pazar uykumu da alarak kalktım yataktan. İçimde yarın cumhuriyeti kuracakmışız gibi, Atayı ziyarete gidecekmişiz gibi bir heyecan vardı içimde. Hüsam erkenden oy vermeye koştu. Ben ise sandıkta kalabalıkları görmek için kahvaltı sonrası gittim oy vereceğim Nejat Sabuncu İlköğretim Okulu’na.
Herkeste bir telaş.
İlk kez oy kullanmanın bitmez heyecanı
Çevreme baktım genç, yaşlı, kadın erkek herkeste bir heyecan vardı. Uzun zamandır edindiğim bir kötü huy var. Birine bakıyorum ve diyorum ki bu kesin iktidar yanlısıdır veya bu iktidara kızgındır ama Kürtleri tehlike olarak görüyordur. Biliyorum dış görünüşüne bakarak hangi partiye ve lidere oy vereceğine ilişkin tahminde bulunmak ön yargılı bir yaklaşım. Ama yapıyorum işte ve çoğunlukla tutturuyorum.
Seçim kuyruğunda da çevreme bakıp kimin kime oy vereceğini düşünürken heyecanım devam ediyordu. Gözüm yan sandık kuyruğunda adının sonradan Muhammet olduğunu öğrendiğim gence takıldı. Muhammet ceketini giymiş, kravatını takmış, heyecanla gülümsüyordu etrafa. Onda da bendekine benzer bir heyecan vardı. Duygudaşım Muhammet’in yanına gittim. Oy kullanmaya ceket kravat ile gelmesinin altındaki heyecanı anlamak, onunla duygularımı paylaşmak istedim. “İlk oyumu vereceğim için çok heyecanlıyım” dedi. Ben çok oy kullandım ama ben de en az onun kadar heyecanlıydım.
“Seninle bir fotoğraf çekebilir miyiz” diye sordum. Mutlu oldu. Babası fotoğrafımızı çekti.
Sonra kuyruklarımıza geri döndük. Ama Muhammet’in kime oy vereceğine ilişkin kesin bir şey tahmin yürütemedim. Bildiğim tek şeyin bir genci heyecanlandıracak tek şeyin değişim olabileceğiydi.
14 Mayıs’ta bir genç ve bir kadın memlekete demokrasiyi ve baharları, değişimi getirme hayalinin peşinde vatandaşlık görevimizi yerine getirmenin heyecanını paylaştık. Bu heyecan bütün gün sürdü.
Hayal kırıklığı
14 Mayıs akşamı sandıklar açıldıktan sonra karşılaştığımız tablo hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. İlk tur bitirmeyi planladığımız değişim işini o akşam bitmedik. Desteklediğimiz ittifakların da bizim gibi bir B planı yokmuş. Öylece kalakaldık. Kimimiz toplumu yaptığı tercihlerden dolayı suçladı, kimimiz seçim sonuçlarına hile karıştırıldığını iddia ettik. Bazı erkek gazeteciler bu halkı tanımadıklarını söyleyerek yazılarına bir süre ara vereceklerini yazdı.
Umudumuzu kimse elimizden çalamaz
Hayal kırıklıklarımızı atlatıp yaşama dönünce sonuçlardaki umudu daha iyi gördük. Sonuçta adam ilk turda kazanamadı. AK Parti oyları düştü. RTE karşıtı oylar destekçilerden daha fazla.
Şimdi 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tura odaklanıp, adayımız Kılıçdaroğlu’nun kazanması için sandıklara hem oy vermek hem de oylarımızı korumak üzere gideceğiz.
Yeni bir başlangıç yapmak üzere hala şansımız var. Oy ve Ötesi “Seçim Varsa Biz de Varız” diyerek herkesi sandık görevine çağırıyor. Kadın sivil toplum örgütleri, 9 milletvekiliyle Meclis’e giren cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ karşıtı ideolojileriyle bilinen HÜDA-PAR ve Yeniden Refah Partisi’ne karşı mücadele hattını güçlendirmek ve değişim umuduyla seçimlerin 2. turu için tüm kadınları mücadele etmeye çağırıyor. Kimse Umudumuzu elimizden çalamaz diyen kadınlar vazgeçmeyeceklerini açıkladılar.
Bugün 19 Mayıs. İşgal altındaki bir toplumu ayağa kaldırmak üzere Anadolu’ya, her kesimden halklar ile buluşmaya ve direnişi örgütleyeme giden Mustafa Kemal’i anmak ve gençliğe olan güvenini yeniden tazelemek günü.
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.
“Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”
diyen Mustafa Kemal Atatürk’e karşı, memlekete ve dünyaya karşı sorumluluğumuz devam ediyor.
Değişimi 28 Mayıs’ta memleketimize getirebiliriz.
Haydi!
Bu yazı, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'nun sitesinden alınmıştır.