Gündem

Bir aktivistin gözünden: SES'imiz de var SÖZ'ümüz de!

Bu çok yaygın erkek davranışının İngilizce'de karşılığı mansplaining

16 Ekim 2021 13:45

* Gülseren Onanç

Bir siyasi partinin Merkez Yönetim Kurulu içindeki birkaç kadından biri olarak görev yapmanın ağırlığını bilirim. Siyaseti en iyi kendi bildiğini zanneden, toplumun nabzını en iyi kendilerinin tuttuğunu sanan ama sonuçta başkanının sözünden dışarı çıkamayan erkeklerin toplantı odasındaki oturuşları bile farklıdır.

Kendi aralarındaki güç savaşlarının içinde, ki burada kimin başkana daha yakın oturacağı gibi simgesel şeyler bile vardır, kadınlardan bekledikleri fazla SES çıkarmamaktır. Kadınlar SES çıkaracak ise erkeklerin söylediklerini teyit etmeleri beklenir. Kadınların kadın sorunlarının dışında bir konuya, örneğin Kürt sorununa, dış politikaya, ekonomiye ilişkin özgün bir sözünün olması beklenmez.

Bir keresinde uluslararası bir grubu birlikte ağırladığımız Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı, eski büyükelçi beni tanıtırken şöyle demişti: “Kendisi de başkan yardımcısıdır, toplantılarda ne zaman konuşsa hepimiz hayretler içinde dinleriz.” Toplantı sonunda gruptan biri yanıma gelip sordu: “Toplantılarda ne söylediğinizi gerçekten merak ettim.”

Bu girizgahı geçen hafta Antalya Film Festivali Ödül töreninde oyuncu Nihal Yalçın’ın konuşması sırasında Tamer Karadağlı’nın saatine bakması, uzun konuştuğunu ima ederek araya girip heykelciği eline tutuşturması ve konuşmayı nasıl yapması gerektiğini tarif etmesinin ben de uyandırdığı duygular üzerine yaptım. Bu çok yaygın erkek davranışının İngilizce'de karşılığı mansplaining. Türkçe karşılığı ‘eril açıklama’ olan mansplaining, kadınların SES’ini kesen, onların düşünce ve SÖZ’lerini değersizleştiren cinsiyetçi bir baskı biçimi. Akademisyen Coşku Çelik’in bu kavramın ortaya çıkışını ve eylemin toplumsal sonuçlarını ve buna karşı ısrarlı bir mücadele gerektiğini anlattığı yazısı yaşantımızda karşılaştığımız ama adını koyup tepki vermediğimiz onlarca erkek davranışından biri ile mücadele etmenin yol haritasını veriyor.

Mansplaining (eril açıklama) kadının SES’ini kesiyor, SÖZ’lerini değersizleştiriyor

Oxford sözlüğünde, “bir erkeğin bir kadına herhangi bir şeyi ondan daha iyi bildiğini ve anladığını düşündüğünü gösterecek biçimde açıklama yapma pratiği” veya “bir şeyin bir erkek tarafından bir başkasına (genellikle bir kadına) küçümseyici ya da kibirli bir biçimde açıklanması” olarak tanımlanıyor. Erkek (man) ve açıklama (explaining) sözcüklerinin birleşiminden oluşan kavramla, erkeklerin kadınlara üstten ve kibirli açıklama yapma eğiliminin kadınları susturan veya sözlerini değersizleştiren sistematik ve kurumsallaşmış bir baskı biçimi: “Dahası, mansplaining salt iletişimsel bir baskıdan öte, kadınların toplumsal alanda güçsüzleştirilmesine işaret ediyor. Kadınlara ve erkeklere çocukluktan itibaren toplumsal olarak öğretilen, erkeklerin düşüncelerinin ve sözlerinin daha değerli olduğu fikrinin sonucu kadınların sistematik olarak susturulduğu ve erkek egemen bir kamusallığın tezahürü. Dolayısıyla geniş anlamıyla mansplaining, toplumsal bir baskı biçimi olarak ‘bu dünyanın onların olmadığına işaret ederek-tıpkı sokakta uğranan tacizin etkisi gibi-kadınları sessizliğe itiyor.'”

Kadınları SES’sizleştirme pratiği her yerde

Kadını sessizleştirme pratiği olarak da adlandıracağımız mansplaining (eril açıklama) sadece siyaset ve sanat dünyasında değil toplumun her alanında varlığını sürdürüyor. Örneğin, profesör Fatmagül Berktay bir söyleşisinde, kadın akademisyen olarak hep daha çok çalışmak ve daha çok şey bildiğini ispatlamak zorunda kaldığını, toplumsal cinsiyet çalışmalarına olan ilgisinin yer yer “hobi” olarak görüldüğünü söylemişti. Bu durum, genç bir kadın akademisyen tarafından daha da farklı ve sert biçimlerde deneyimleniyor.

Durum medyada da farklı değil. Katılımcılarının neredeyse hepsinin erkek olduğu televizyonlardaki tartışma programlarında erkeklerin çoğu zaman asık suratla bağırarak konuşması, diğer kadın katılımcılara ve program yöneticisi kadınlara üstten konuşması olağan bir durum olarak algılanıyor.

Birkaç ay önce, Habertürk televizyonunda deneyimli kelli felli bir gazeteci ile deneyimli bir kadın programcının birlikte yönettiği programda erkek yöneticinin kadının sorduğu soruları beğenmeyip düzeltmesi veya sözünü kesmesine öyle kızdım ki, ertesi gün kadın programcının telefon numarasını bulup kendisine telefon ettim. Ona yapılanı kabul etmediğimi ve bu durum ile mücadele için yanında olduğumu söyledim. Söylediklerim her ne kadar kendisini memnun etse de erkek programcının davranışlarından, yaşı ve deneyiminden dolayı, pek de rahatsız olmadığını anladım. Ben yine de mesajımı erkek gazeteciye iletmesini rica ettim.

Dünyadan bir tane bile mansplaining yapan birini bile silsek fark yaratırız

Brandi Neal’in Mansplaining ile mücadele etmenin yollarını sizler için Türkçeye çevirdik. Brandi Neal “ne düşündüğünüzü açıkça söyleyin, sessiz kalmayın. Dünyadan bir tane bile mansplaining yapan birini bile silebilirseniz, fark yarattınız demektir” diyor.

Erkekler kadınların sözünü kesme hakkını kendinde görüyor

Coşku Çelik, “geleneksel Türk ailesinde, pohpohlanan ve birçok şeye hakkı olduğu hissettirilen erkek çocukla, erkekleri idare etme sorumluluğu yaşamının ilk yıllarından itibaren öğretilen kız çocuğunun eğitim hayatında, iş yerinde deneyimleri farklı olacaktır. Sözünün değeri konusunda özgüveni daha yüksek erkek çalışan, bu konuda daha tedirgin kadın çalışanın sözünü kesme hakkını kendinde görecektir” diyor.

Kadın ve erkek beyni farklı değil, çocukların beyni büyürken şekilleniyor

Yıllardır farklı davranış kalıplarının nedenini anlama amacıyla kadın ve erkek beyninin farklı çalıştığından mı yoksa farklılıkların kültürel nedenlerden mi kaynaklandığı sorusuna cevap arayan araştırmacılar kadın beyni ve erkek beyni diye iki farklı beyin olmadığını söylüyor.

Kadın ve erkeğin davranışlarındaki farklar doğuştan gelen beyinsel farktan kaynaklanmıyor. Beyin çocukların büyürken öğrendikleri cinsiyet rolleri ile şekilleniyor.

İngiliz nörolog Gina Rippon, 2019 yılında yayınladığı ‘Cinsiyetlendirilmiş Beyin’ (The Gendered Brain) adlı kitabında kadın ve erkeğin biyolojik farklılığının bir “mit” olduğunu söylüyor. Beyin ve davranış farklarının kültürel güçlerden kaynaklandığını iddia ediyor. Açık veya dolaylı olarak ortaya konan cinsiyetçi dilin kadını aşağıladığını kanıtlar ile ortaya koyuyor.

Biyolojik olarak eşit doğan kadın ve erkek, patriyarkal sistem ile erkeği daha değerli kılarken kadını değersizleştiriyor ve geride bırakıyor.

Nobel Ödülleri’ni kazanan kadın oranı yüzde 6

Örneğin 1901’den beri dağıtılan 901 prestijli Nobel ödüllerini kazanan kadın sayısı ise 59 yani yüzde 6. Ödül kazanan kadınların sayısının azlığı yönündeki eleştirilere ilişkin Nobel Ödülleri’ni veren İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin başkanı Goran Hansson, cinsiyet ve etnisiteye dayalı kota koymayacaklarını duyurdu. “Çok az sayıda kadının ödül kazanması üzücü ve toplumdaki eşitsizliği yansıtıyor” diyor.

Hrant Dink ödülünü de kazanan Filipinli gazeteci Maria Ressa Nobel Barış Ödülü’nü Rus meslektaşı Dimitri Muratov’la paylaştı. Ressa, Nobel’in 126 yıllık tarihinde bu ödüle layık görülen 18’inci kadın oldu. Maria Ressa gibi SES’i ve SÖZ’ünü yükselten kadınlar bize ilham oluyor.

Kadınları sessizleştirmeye çalışan bu sisteme karşı SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’ni kurduk. SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu ile kadınların SES’ini daha yüksek çıkması için çalışıyoruz.

Hep birlikte SES’imizi ve SÖZ’ümüzü yükselteceğiz.

Mottomuz #YükseltSESiniDünyaDeğişsin

* Bu yazı esitlikadaletkadin sitesinden alınmıştır.