Arjantin'in ARA San Juan denizaltısı 9 gün önce 44 mürettebatıyla kayboldu.
Mürettebatın yakınları, sevdiklerinin sağ olarak kurtarılmasından ümidi kestiklerini söylüyor.
Bazıları ise Arjantin hükümetini "yalan söylemek" ve kendilerinin "boş yere umutlandırmakla" suçluyor.
Peki bir denizaltı kaybolduğunda neler yapılabiliyor?
Merak edilen sorulara yanıt aradık:
Denizaltılar kolay tespit edilememeleri için yapılırlar ve genellikle gizli gözetleme görevleri için kullanılırlar.
ABD'de Kentucky Üniversitesi'nde dersler veren ve denizaltılar üzerine yazan Dr. Robert Farley'e göre, özellikle deniz tabanına oturmuş ve herhangi bir gürültü çıkarmayan bir denizaltını tespit etmek neredeyse imkansız:
"Böyle bir durumda denizaltını deniz tabanından ayırt etmek çok zordur."
Denizaltı mürettebatının konumlarını belli edebilecekleri bazı yöntemler bulunuyor.
Bu yöntemlerden bazıları üsse sinyal yollamak ve denizaltına bağlı bir yer göstericisini deniz yüzeyine göndermek.
İngiltere Kraliyet Donanması'nda uzun süre denizaltı mürettebatlığı yaptıktan sonra Submarine Rescue Consultancy (Denizaltı Kurtarma Danışmanlığı) şirketini kuran Stewart Little, denizaltını kurtarma protokollerinin iki kısımdan oluştuğunu söylüyor:
"Her saatin ilk yarısı denizaltına sinyal göndermekle, ikinci yarısı ise denizaltından gelebilecek sinyalleri dinlemekle geçiyor."
Denizaltıların batması nadiren görülen bir olay. 2000 yılında Rus denizaltısı Kursk, Barents Denizi'nde batmış, 118 mürettebatı yaşamını yitirmişti.
Little, denizaltının 180 metreden daha az derinlikte batması durumunda mürettebatın bir kısmının yüzerek kaçmayı deneyebileceğini söylüyor. Bu olayda kaçan kimseye rastlanmadığı için denizaltının daha derin bir konumda olduğu tahmin ediliyor:
"600 metreden daha sığ bir konumda olduğunu umuyorum. Çünkü 600 metre, kurtarma faaliyetlerinin yapılabildiği son derinlik. Eğer 180-600 metre arasında bir bölgedelerse bulunma şansları maksimumdur."
600 metrenin altında denizaltılara müdahale etmek mümkün değil ve her modelin kendi "ezilme derinliği" bulunuyor. O noktanın altına inen denizaltılar suyun basıncıyla ezilerek yapısal bütünlüğünü kaybediyor.
Denizaltıların su altında ne kadar kalabilecekleri, böyle bir duruma ne kadar hazır oldukları ve öncesinde ne kadar zamandır görevde olduklarına göre değişiyor.
Dr. Farley "Eğer piller dolu ve hava yenilenmişse umut var demektir. Örneğin Arjantin'deki denizatı eğer hazırsa 10 gün dayanabilir" diyor.
Denizaltındaki mürettebatın en önemli pratiklerinden biri nefes alışlarını yavaşlatarak oksijen tasarrufu yapmak.
Dr. Farley bu konuda insanları eğitmenin zor olduğunu söylüyor:
"Fiziksel aktivitelerini ve konuşmalarını azaltarak oksijen tasarrufu yaptıklarını tahmin ediyorum."
Arjantin açıklarındaki olay sonrası bir sualtı arama aracı denizaltını aramak için bölgeye gönderildi.
Kursk felaketinin ardından ise bu tür acil durumlara dair prosedürler geliştirilmişti.
Londra yakınlarında bulunan Uluslararası Denizaltı Kaçış ve Kurtarma İrtibatı Ofisi, bütün kurtarma faaliyetlerini koordine eden bir örgüt ve Arjantin'deki operasyonda da kilit role sahip.
Oksijen yetersizliği ve karbon monoksit birikimi ihtimalleri nedeniyle boğulma en büyük risk.
Denizaltılarda oksijen ya tanklardan veriliyor ya da elektroliz sonucu elde ediliyor. Fakat elektrik kesilirse sudan oksijen üretmeyi sağlayan bu süreç duruyor.
Bunun dışında başka tehlikeler de bulunuyor. Dr. Farley, su altındaki denizaltının bir kısmının su alması durumunda yangın çıkabileceğini veya hava basıncının artabileceğini söylüyor.
Su altındaki bir denizaltı yüzeye çıkamazsa bunu gerçekleştirmesine yardımcı olmak için çeşitli yollar var.
Aracın yoğunluğunu azaltmak için yakıt ve yük tankları boşaltılabilir. Bu bölmelere hava doldurulması sonucu denizaltı yükseliyor.
Denizaltıların küçük su kanatları da bulunuyor. Bu kanatların yönleri değiştirilerek akıntının denizaltını yükseltmesi de sağlanabiliyor.