25 Haziran 2024 11:16
T24 Kültür-Sanat
Alman feminist, gazeteci ve yazar Katrin Rönicke’nin kaleme aldığı ‘Bir Özgürleşme Kılavuzu’, Türkiye’nin şu andaki tek feminist yayınevi olan Güldünya Yayınları’ndan çıktı. Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde dünyaya gelen Rönicke'nin iki farklı Almanya ile ilgili kıyaslamaları ve Alman toplumuyla ilgili gözlemleri de anlattıklarını ayrıca ilginç kılıyor.
Rönicke’nin bu kişisel anlatısında, feminist olduğu için mutlu olan ve feminist olmanın zorluklarıyla baş etmeye çalışan her kadın için yararlı olabilecek şeyler var. Güldünya Yayınları Kolektifi’nden Ayşe Düzkan ve Mehtap Doğan ile kitabı konuştuk.
Bu kitabı neden seçtiniz?
Ayşe Düzkan: Bir kadın hayal kırıklığıyla, öfkeyle ya da başka duygularla feminist olmayı seçer, sonra o duyguları akılla buluşturur ve hayatını buna göre düzenlemeye başlar. Bu süreçte karşısına onlarca sorun, soru, karmaşa çıkar. Bu kitap kıllardan, sosyal medya tartışmalarına kadar uzanan bir yelpazede bu sorulara cevap aramaya çalışıyor. Verdiği cevaplar birçok yerde bizim vereceğimiz cevaplar olmayabilir, ama iyi birer başlangıç sağlıyor.
Türkiye'de, Batı’da kadınlar için birçok şeyin farklı olduğu sanılıyor ve erkeklerin bazı olumsuz özellikleri Ortadoğulu olmalarına yoruluyor. Katrin Rönicke’nin anlattıkları bize Almanya'da çok benzer şeyler yaşandığını gösteriyor. Aradaki fark feminist hareketin kazanımlarından geliyor.
Kitabın tanıtım bülteninde “Her kadının feminist olma macerası birbirinden farklıdır. Kimi küçük bir kızken kendisine dayatılan rolü benimsemez, kimi evlendikten sonra kendisini bir cenderede hisseder, kimi çocukların sorumluluğuyla baş başa kaldığında sorgulamaya başlar, kimi aşkta kalbi kırıldığında… Ama feminist olduktan sonra pek çok kadının önüne, benzer sorunlar çıkar, çoğu kadın aynı soruları sorar, aynı tartışmalarla yüz yüze kalır.” yazıyor. Peki siz nasıl feminist oldunuz?
Ayşe Düzkan: Başka kadınlarla benzer sebeplerle! Ama biz ilk kuşak olduğumuz için birçok şeyi sırtlandık. Hem “Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla suçlanmanın zorluklarını, hem olmaz deneni oldurmanın mutluluğunu yaşadık. Hayatımda ilk kez, 28 yaşımda kürsüye çıktım. Tam 37 yıl oldu! Kocasından şiddet gören bir kadının açtığı boşanma davasında hakimin, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin.” açıklaması üzerine, 17 Mayıs 1987’de, 'Dayağa Karşı Yürüyüş'ü gerçekleştirmiştik. Aile içi şiddete, dayağın meşrulaştırılmasına karşı düzenlediğimiz yürüyüş, İstanbul’da 12 Eylül askeri darbesi sonrası yapılan ilk izinli, kitlesel kadın yürüyüşüydü. Aynı zamanda sadece kadınların düzenlediği ve katıldığı ilk yürüyüş oldu.
Eylem Kadıköy İskelesi’nden başlayıp Yoğurtçu Parkı’ndaki mitingle devam etti. Katılım umduğumuzun çok üzerindeydi ve heyecan vericiydi. Hatta, ‘Kadınlar Vardır’ ve ‘İsyanı Var Bizde Haksız Yüzyılların’ şarkıları da bu kampanyanın mirasıdır. İyi ki yürümüşüz, iyi ki mücadelemizi büyütmüşüz ve sonraki kuşaklara taşımışız. Bugün çeşitli feminist gruplarda, kampanyaylarda farklı kuşaklardan kadınlar var, Güldünya’da da!
Mehtap Doğan: Bu yürüyüş benim hayatımdaki dönüm noktalarından biridir. Hatta enteresan bulduğum bir hikayesi var! Aslına bakarsanız nasıl feminist oldum sorusunun yanıtını çok aradım. O dönemin en önemli feminist örgütlenmelerinden biri olan Sosyalist Feminist Kolektif’in (SFK) üyesiydim. Rotasyon sistemiyle, Feminist Politika adında bir dergi çıkartıyorduk ve ‘Nasıl Feminist Oldum’ köşesine yazmayı çok istiyordum. Bu sorunun cevabını bir türlü bulamadığım için o köşeye hiç yazamadım. Kendimi feminist diye tanımlamaya örgütlendikten sonra başladım, ama ayaklarım beni bir kadın örgütüne götürdüğüne göre öncesi de olmalıydı.
Dayağa Karşı Yürüyüş yapıldığında 13 yaşındaydım ve kız çocuklarının çokca baskılandığı bir şehirde yaşıyordum. Küçük olmama rağmen, tuhaf bir biçimde, davaya ve yürüyüşe dair her şeyi detay detay hatırlıyorum. Sakinliğiyle tanınan bir aileyiz, belki de evimizde herhangi bir konu ilk kez bu kadar hararetli tartışılıyordu. Babamın oturduğu koltuktan televizyona doğru uzanıp, “Tuu yüzüne senin, bir de hakim olacaksın, adalet dağıtacaksın! Edepsiz!” diye bağırmaya başladığını hatırlıyorum. Ya da bir parkta toplanmış, hep bir ağızdan bağıran kadınları seyrederken annemin ayakta olduğunu, iki elini yumruk yapıp, göğsünün üstüne koyduğunu… Bense büyükçe bir koltuğun koluna ilişmiş hem evde, hem televizyonda olanları hayretle izliyordum! Şimdi bakıyorum da, hiç birimiz bir yere sığamamışız sanki, öfkeden, heyecandan, meraktan... Çok umut vericiydi, sonra gidip kendime kocaman bir kolye yaptırmış, yıllarca boynumda pirinçten, oldukça büyük bir feminayla dolaşmıştım. Tabii ablamın yolladığı Duygu Asena kitaplarını da atlamamalıyım!
Aradan yıllar geçti, Ayşe’yle gazetecilik yaptığım dönemlerde tanışmıştık, bazen eylemlerde, toplantılarda karşılaşırdık. Sonra Güldünya Yayınları için birlikte çalışmaya başladık. 2018 Yılında, internette araştırma yaparken, karşıma Dayağa Karşı Mitingi’nde çekilmiş siyah beyaz bir fotoğraf çıktı! İnanılmazdı! Fotoğraftaki kadınlar, yıllar önce hafızama kazınan o güçlü kadınlardı! Ayşe ve Filiz’in (Kerestecioğlu) bu önemli mitingde konuşma yaptıklarını bilmesine biliyordum, ama taşlar o fotoğrafı gördüğümde bir bir yerine oturdu ve ben “Nasıl feminist oldun?” sorusunun cevabını böylece bulmuş oldum. Şimdi, 13 yaşındayken, bir koltuğun koluna ilişip merakla izlediğim kadınlarla yoldaşlık ediyorum. O kadar kıymetli geliyor ki bu bana.
Peki, Türkiye’de feminist yayıncılık Güldünya ile mi başladı?
Ayşe Düzkan: Türkiye’de feminist yayıncılık Güldünya ile başlamadı, Feminist, Kaktüs, Kadınlara Mahsus Gazete Pazartesi gibi dergiler, ikinci dalga feminist hareketin ilk kurumu Kadın Çevresi Yayınları ya da Ayizi Yayınevi gibi deneyimler var. Aslında birçok yayınevi feminist kitaplar basıyor ve güzel kitaplar da yayınlıyorlar, ama akademinin feminist yayıncılığa yön verdiğini düşündük. Bir de küresel güneyden ve küresel doğudan çok az kitap yayımlanıyordu. Güldünya Yayınları olarak yüzümüzü Filistin’den, Lübnan’dan, Mısır’dan Sri Lanka ve Hindistan’a küresel doğu ile küresel güneydeki feminist örgütlenme pratiklerine ve kadınların kaleminden özgürlükçü edebiyat örneklerine dönmek istedik.
Bunun dışında feminizmi sadece kuramdan ibaret, kuramı da akademi ile sınırlı görmedik. Pek çok yayınevi tarafından basılan akademik feminist metinlerin dışında, kadınların kadınlar için yazdıkları ve gündelik pratiklerine ilişkin kitapların feminist literatüre dahil olduğuna inandık. Çoğumuzun feminist olmasında edebiyatın büyük katkısı var. Ayrıca, kadın sanatçıların, bilim insanlarının görünürlüğü de önemli. Farklı feminist pratikler de öyle... Bunları ele almaya çalışıyoruz. Çocuk, genç ve yetişkin okurlara yönelik kitaplar ve feminist masallar da yayınlıyoruz.
Bugüne kadar ne tarz kitaplar yayınladınız?
Ayşe Düzkan: İlk kitabımız Yoko Ono'nun ‘Meşe Palamudu’ ve Sassa Buregren'in yazdığı ‘Küçük Feministin Kitabı’ tanınmamıza sebep oldu. Çocuklara yönelik ‘Feminizme Devam’ ve ‘Bu Senin Bildiğin Peri Masallarından Değil’ isimli kitaplarımız ise farklı yaş gruplarından okurların ilgisini çekti. Teorik olarak beş önemli kitabımız var; Srila Roy'un derlediği ‘Yeni Güney Asya Feminizmleri’, Handan Koç'un yazılarını topladığı ‘Muhafazakârlığa Karşı Feminizm’ ve Hilary Klein'ın ‘Compañeras’ı, Feryal Saygılıgil’den ‘Bir Kadın Grevi’ ve alanında kült bir araştırma sayılan Kathleen A. Bogle’ın ‘Takılma Kültürü’ adlı kitabı. ‘Yeni Güney Asya Feminizmleri’, en azından beni yayıncılık yapmaya teşvik etmiş kitaplardandır, ‘Compañeras’ ise Zapatista kadınlarının Kürt kadınlarınınkine çok benzeyen deneyimini aktarmasıyla önemli bir kitap, ‘Muhafazakârlığa Karşı Feminizm’ ise çok güncel bir meseleye Türkiye'den cevap aramasıyla önemli.
Mehtap Doğan: Senin, kadın hareketin gelişimini ve değişimini ele aldığın yazılarından oluşan 05-17 var. Feryal Saygılıgil'in Novamed grevini anlattığı ‘Bir Kadın Grevi’ sanırım Güldünya Yayınları’nda tanıtımını üstlendiğim ilk kitaptı. Gülbahar Kültür'ün ‘Bir Yangının Külünü…’ adlı romanı Türkçede, iki kadının aşkını anlatan ender kitaplardan biri olmasıyla önemli. Türkiye'de kadın hareketinin çok tartıştığı özsavunma konusunu ele alan ‘Hayır Hayır Demektir’ de gurur duyduğumuz kitaplardan. Maxim Februari'nin erkekliğe geçiş sürecini anlattığı ‘İnşa Halindeki Erkek’ de bu konuda Türkçedeki ender kitaplardan biri. Ama yazıldıktan yıllar sonra bulunan ve İngilizce dışında sadece Türkçe yayımlanan Costa Brava'yı, Cezayirli Hawa Djbali'nin şaşırtıcı romanı Siyah Yaseminler'i, Filistinli Hûlud Hamis'in yazdığı Hayfa'nın Kırık Parçaları'nı, Jessica Schiefaur'in Oğlanlar'ını, Kathryn Evans'ın ödüllü romanı İçimdeki Diğerleri'ni unutmak haksızlık olur. Bir Fındık Kırma Projesi, Şişmanlık Hakkımız, Kafamdaki Kahramanlar, Charlotte Bronte’nin Gizli Aşkı, Canavar Çocuk ve Tabii İki Kere İntro: Patti Smith ile Yolda'yı da!
Yeni çıkardığınız Bir Özgürleşme Kılavuzu isimli kitabın yayına hazırlanış sürecinden de biraz bahsetmek ister misiniz?
Ayşe Düzkan: Tabii! Bir Özgürleşme Kılavuzu’nda, yani Rönicke’nin bu kişisel anlatısında, feminist olduğu için mutlu olan ve feminist olmanın zorluklarıyla baş etmeye çalışan her kadın için yararlı olabilecek şeyler var. Kitabı Ayşe Özgün Altıparmak Türkçe'ye çevirdi. Feminist gazeteci ve yazar Necla Akgökçe ile Mine Şirin tarafından yayına hazırlandı. Kitabın kapak tasarımını ise Minife Yıldızhan yaptı.
Kitabı okumak isteyenler nereden satın alabilirler?
Ayşe Düzkan: Kitabımızı okumak isteyenler kitabevlerinden ve internet sitelerinden alabilirler, ancak Güldünya Yayınları’nın sitesinden alırlarsa indirimden faydalanabilirler. Malum artık Türkiye’de kitap okumak da lüks bir alışkanlığa dönüştü! Açtığımız standlara gelip birçok kitabı beğenip alamayan o kadar çok okurumuz oluyor ki. Keşke herkes dilediği kitaba kolayca erişebilse, kitap almak ve onu okumak için daha çok zaman, para ve kafa dinginliği bulabilse.
BIR ÖZGÜRLEŞME KILAVUZU
Yazar: Katrin Rönicke
Çeviri: Ayşe Özgün Altıparmak
Yayına Hazırlayan: Necla Akgökçe, Mine Şirin
Son Okuma: Mine Şirin
Kapak ve Mizanpaj: Minife Yıldızhan
Matbaa: Berdan Matbaacılık
Sayfa Sayısı: 267
Ebat: 13,5x21 cm
ISBN: 978-625-94668-0-4
Fiyatı: 280 TL
Baskı Tarihi: 2024, Birinci baskı
© Tüm hakları saklıdır.