Birleşmiş Milletler (BM) Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem, '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü' kapsamında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini değerlendirdi. Alsalem, “Türkiye Sözleşme'nin ilk imzacısı. Söylemek istediğim, Türkiye gerçekten şu anda bir yol ayrımında. Ya gerçekten tarihin doğru tarafında olmayı ve kadınları ve kız çocuklarını korumak için bütün çabaları seferber etmeyi seçebilir ya da toplumunun yarısını kaybedip onları geride bırakabilir” dedi.
BM Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem, '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü' kapsamında; dünya genelinde kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye ilişkin yaptığı değerlendirmede Alsalem, salgın düzeyinde bir şiddet durumunun söz konusu olduğunu belirtti.
"Kanserli bir vücut sağlıklı değildir, gelişemez; kadına yönelik şiddetin yüksek olduğu toplumların başına gelen tam olarak budur"
BM Genel Sekreteri’nin bu durumu toplumlardaki 'kanser' olarak nitelendirdiğini anımsatan Alsalem, “Bu, bence onu tanımlamanın iyi bir yolu. Çünkü kanserli bir vücut sağlıklı değildir, gelişemez, potansiyelini yerine getiremez. Kadına yönelik şiddetin yüksek olduğu toplumların başına gelen tam olarak budur. Gerektiği gibi gelişemezler, ilerleyemezler çünkü toplumun yarısı geride kalmıştır. Elimizde bulunan verilere göre, her üç kadından en az biri yaşamı boyunca şiddete maruz kalıyor. Biliyoruz ki bu, buzdağının sadece görünen bir kısmı. Çünkü ciddi bir eksik raporlama sorunu da mevcut” diye konuştu.
Kadına yönelik şiddetle mücadeledeki konumuyla ilgili Türkiye’ye Temmuz 2022’de yaptığı ziyaretten edindiği izlenimlere atıfta bulunan Alsalem, şunları söyledi:
"Kadınların şiddeti duyurabilmeleri için ekonomik açıdan güçlü olmaları çok önemli"
“Ziyaretim sonucunda yaptığım değerlendirmede, Türkiye'nin pek çok alanda kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli adımlar attığı sonucuna ulaştım. Örneğin, ulusal eylem planı var, koruyucu ve önleyici (kısıtlayıcı) tedbir kararları alınıyor ve Ceza Kanunu'nun bazı yararlı düzenlemeleri var. Kadınları ekonomik açıdan güçlü kılma konusunda çalışmalar işe yarıyor ve biz biliyoruz ki, kadınların şiddeti duyurabilmeleri için ekonomik açıdan güçlü olmaları çok önemli.”
Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda yapması gereken pek çok şeyin olduğunun da rapor kayıtlarına geçtiğini belirten Alsalem, 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin 1 Temmuz 2021'de resmen İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine ilişkin olarak, “Bu, ülkenin kadına yönelik şiddetle mücadeleye kendini adamamış olduğuna dair bir işarettir” ifadelerini kullandı.
Alsalem, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye gerçekten şu anda bir yol ayrımında"
“Türkiye tabii ki Kadına Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kapsamında kadına yönelik şiddetle mücadele konusundaki en yüksek standartları korumakla yükümlüdür. İstanbul Sözleşmesi'nin bilhassa bu konudaki en kapsamlı ve tek antlaşma olduğunu biliyoruz. Türkiye Sözleşme'nin ilk imzacısı. Söylemek istediğim, Türkiye gerçekten şu anda bir yol ayrımında. Ya gerçekten tarihin doğru tarafında olmayı ve kadınları ve kız çocuklarını korumak için bütün çabaları seferber etmeyi seçebilir ya da toplumunun yarısını kaybedip onları geride bırakabilir.”
Alsalem, LGBTİ+ toplumunun giderek artan bir şekilde hedef gösterilmesine ilişkin raporuna atıfta bulundu. Alsalem, “Kimliklerinden dolayı belki de ortalama bir Türk kadınından daha çok şiddete maruz kalan farklı kadın gruplarının olduğunu belirtmiştim. LGBTİ kadınlara ek olarak, azınlığa mensup kadınlara da atıfta bulundum. Örneğin Türk Kürt kadınlar, kadın insan hakları savunucuları ve kadın siyasetçiler. Bunların hepsi kadın, yaptıkları ya da kim oldukları nedeniyle şiddete daha fazla açık” dedi.
"Türk yetkililerin ve toplumunun şiddetin ele alınmasına öncelik verilmesi hususunda birleşmesi için çok önemli"
Alsalem, Türk halkı ve yetkililere “Türk yetkililerin ve toplumunun şiddetin ele alınmasına öncelik verilmesi hususunda birleşmesi için çok önemli bir fırsatımız olduğunu düşünüyorum. Bu elbette herkesin güçlerini birleştirmesi, sivil toplumun, hükümetin, dini liderlerin, erkeklerin, erkek çocuklarının katılımının sağlanmasını ve mağdurların seslerini esas almalarını gerektiren bir konu” diye seslendi.
Kadın ve kız çocuğu cinayetlerine ilişkin veri konusunun da önemli bir sorun olduğunu belirten Alsalem, “İyi politikalar yapmak için gerçekten veri toplamamız gerekiyor. Maalesef şu ana dek Türkiye'nin eksik olduğu en önemli konulardan biri de bu” diye konuştu.
"İnsanlığın yarısının temel insan haklarından yararlanmak için mücadele etmek zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız"
Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörlüğü görevinin yaklaşık 28 yıl önce oluşturulduğuna dikkat çeken Alsalem, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında şu değerlendirmeleri yaptı:
“Bunu çok talihsiz ve üzücü buluyorum, çünkü yetkim hâlâ mevcut. Demek ki bu, hâlâ bir gereksinim. Hâlâ daha da kötüye giden bir şiddet salgınından söz ediyoruz. Çözüm bulmak için birlikte hareket etmemiz gereken, iklim krizi de dahil bu varoluşsal krizi yaşadığımız bir dönemde, hâlâ insanlığın yarısının hayatta kalmak ve temel insan haklarından yararlanmak için mücadele etmek zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.” (ANKA)