BBC muhabiri Selin Girit, bugün gerçekleşen Birleşik Krallık'ın AB'den çıkıp çıkmayacağına dair referandum sürecinde Thomas Mair isimli şahsın "Bu Britanya için" diyerek bir milletvekili Jo Cox'u öldürmesine ilişkin olarak, "Şimdi Britanyalılar günlerdir kendilerine soruyor: Nasıl oldu da bu hale gelebildik, nasıl oldu da bu kadar kutuplaşabildik, siyaset kültürümüz bu yarayı nasıl saracak, vekillerimiz bundan böyle elini kolunu sallayarak halkın arasına nasıl karışacak, demokrasimiz bu badireyi nasıl atlatacak?" diye yazdı. Selin Girit, Britanya'nın AB'den ayrılması durumun da "İskoçya'nın ne yapacağının" tartışıldığını belirterek, "Tabii bir de şu ihtimal var: Britanya AB’den ayrılırsa, İskoçya da Britanya’dan ayrılır mı? Bu durumun Britanya’nın uluslararası alanda siyasi ağırlığını ne kadar etkileyeceği ve hatta İskoçların çoğunlukla sol eğilimli olduğu düşünülürse, ülke içindeki siyasetin dengelerini nasıl kaydıracağı da ayrı bir konu" diye yazdı.
BBC Türkçe muhabiri Selin Girit'in Cumhuriyet'in bugünkü (23 Haziran 2016) nüshasında yayımlanan 'Olmak ya da Olmamak' başlıklı yazısı şöyle:
Mahkeme salonunda yargıç sanığa adını soruyor. “Benim adım,” diyor sanık sandalyesinde oturan 52 yaşındaki adam, “hainlere ölüm, Britanya’ya özgürlük”. Adı Thomas Mair. Hain dediği, geçen hafta güpegündüz, biri kafasından üç kurşunla vurduğu, yetmezmiş gibi kanlar içinde düştüğü sokak ortasında defalarca bıçakladığı 41 yaşındaki İşçi Partili çiçeği burnunda milletvekili Jo Cox. Savcılığa göre, sanık bir yandan Jo Cox’a bıçak darbelerini indirirken diğer yandan “Bu Britanya için” diye bağırıyormuş. Neden mi? Çünkü Cox, Britanya’nın Avrupa Birliği’nde kalmasını savunuyordu. Katil zanlısı ise anlaşılan bunu vatan hainliği olarak addediyordu. Şimdi Britanyalılar günlerdir kendilerine soruyor: Nasıl oldu da bu hale gelebildik, nasıl oldu da bu kadar kutuplaşabildik, siyaset kültürümüz bu yarayı nasıl saracak, vekillerimiz bundan böyle elini kolunu sallayarak halkın arasına nasıl karışacak, demokrasimiz bu badireyi nasıl atlatacak?
Bu olaydan daha bir gün önce yine o eksende sorular soruluyordu aslında. Ama tonu, dili çok farklıydı bu soruların: Hafif, kinayeli, absürttüler. Bir politik cinayet değildi soruların kaynağı çünkü. Bir deniz muharebesiydi. Hani muharebe lafın gelişi. Çünkü öyle topların falan değil megafonlar, fotoğraf makineleri ve kameraların konuştuğu bir curcunaydı bu aslında. Bir teknede Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi UKIP’in lideri Nigel Farage yanına İskoç balıkçıları almış, Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılması gerektiğini, balıkçıların bundan zarar gördüğünü savunuyor; yolunu kesen filodaki bir diğer teknede aktivist müzisyen Bob Geldof megafonla “Siz balıkçıların dostu falan değilsiniz!” diyerek Britanya’nın geleceğinin Avrupa Birliği’nde yattığını söylüyor, tekneler Londra’yı kuzey-güney ekseninde ikiye bölen Thames Nehri üzerinde birbiri çevresinde fır dönüyordu. O sırada nehir kıyısındaki parlamento binasında da konu aynıydı: Sandıktan çıkacak karar ne olmalıydı? Bu Britanya için kader anı mı olacaktı? Gitmek mi zordu, yoksa kalmak mı?
Türkler gelecek ha!
Bugün Britanyalıların yanı sıra, ülkede yaşayan İrlandalılar ve İngiliz Milletler Topluluğu üyesi devletlerin vatandaşları sandık başına gidecek ve halk oylamasında şu soruya yanıt verecek: “Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nin üyesi olarak kalmalı mı yoksa AB’den ayrılmalı mı?”
Ayrılalım diyenler ülkenin kimliğinden, bağımsızlığından dem vuruyor, göç dalgası altında ezilmesinden söz ediyorlar. Türkler gelecek, diyorlar. Kontrolü yeniden ellerine almak, Brüksel’le göbek bağını yekten kesmek çağrısında bulunuyorlar. Hani baktığında asi çocuk gibiler; ne ortak para birimi Euro’yu kullanıyorlar ne de vizesiz seyahat serbestisi getiren Schengen bölgesine dahiller. Ama aileden tamamen çıkmak, ‘Kıta Avrupası’ dedikleri, kendilerini dışında gördükleri deniz aşırı yere coğrafi sınırların ötesinde siyasi mesafeler de koymak istiyorlar. Destekçileri genellikle iyi eğitimli olmayan, düşük maaşlara çalışan işçi sınıfı ya da işsizler. Zaten çoğu bu halk oylamasına biraz da ‘fırsat bu fırsat’ gözüyle bakıyor. Tabii aslında, ironik bir şekilde, ülkedeki elitlerin dahi ‘en kaymaklı’ tabakasıyla iş tutmuş oluyorlar.
İskoçya da ayrılır
Kalalım diyenler ise, gariptir ama, AB’nin ne kadar harika bir proje olduğundan falan bahsetmiyor. Önce Euro krizi, sonra mülteci akını derken Avrupa kelimesinin Britanyalıların kulağında hoş bir seda bırakmadığının farkındalar. O nedenle korku senaryosu üzerinden gidiyorlar. Britanya birlikten ayrılırsa terörle, küresel ısınmayla mücadelede nasıl tek başına kalacak, ülke ekonomisi nasıl dibe vuracak, ticaret ve yatırım nasıl darbe alacak, herkes bir anda nasıl yoksullaşacak, Londra küresel mali merkez tahtına nasıl veda etmek zorunda kalacak, bunları anlatıyorlar. Birçok ekonomist de bu görüşlerini destekliyor. Soros bile, Britanya AB’den ayrılırsa sterlinin 1992’deki Kara Çarşamba’yı mumla arayacağını söyledi.
40 yıllık yol arkadaşı
Tabii bir de şu ihtimal var: Britanya AB’den ayrılırsa, İskoçya da Britanya’dan ayrılır mı? Bu durumun Britanya’nın uluslararası alanda siyasi ağırlığını ne kadar etkileyeceği ve hatta İskoçların çoğunlukla sol eğilimli olduğu düşünülürse, ülke içindeki siyasetin dengelerini nasıl kaydıracağı da ayrı bir konu.
Kamuoyu yoklamaları başa baş görünüyor. Avrupa Birliği, 1957’de yola ilk çıktığında Britanya yanında yoktu. Seneye 60’ncı doğum gününü kutlarken kırk küsur yıllık yol arkadaşı başucunda alkış tutacak mı?
Yanıtı bugün alacağız.