Türkiye'de 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor. Badisches Tagblatt adlı gazete gün dolayısıyla Türkiye'deki tutuklu gazetecilere değiniyor:
"Her şeye rağmen Alman hükümetinin tutuklu Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel nedeniyle uyguladığı baskıyı sürdürmesi Türkiye'deki tüm gazeteciler açısından olumlu bir etkidir. Çünkü Türkiye yönetimi için neyse ki (henüz) uluslararası topluluğun kendisi hakkında ne düşündüğü önemsiz değil. Bundan dolayı Yücel'in yanı sıra diğer tutuklu gazetecilerin unutulmamış olması daha da önem kazanıyor ve tam da Çalışan Gazeteciler Günü'nde buna acilen ihtiyaç var. Erdoğan'ın kendi kendini övmesi dışında gerçeklere de bir fırsat tanınabilmesi için basın özgürlüğü elzem.”
Kuzey ve Güney Kore'nin yakınlaşma sinyalleri üzerine ABD Başkanı Trump da Kuzey Kore ile doğrudan görüşmelere açık olduğunu duyurdu. Ancak Trump'ın Kuzey Kore lideri Kim Jong Un üzerindeki baskıyı sürdürmek niyetinde olduğu da bildirildi. Die Zeit gazetesinin yorumu tam da bu baskı konusunu irdeliyor:
"Son derece fakirlik çeken Kuze Kore yokluklara alışkın bir ülke. Öyle ki 1990'lı yıllarda ülkede ortaya çıkan açlık bile rejimi yerinden oynatamadı. Ancak ülkeye uygulanacak tam anlamda bir ekonomik ambargoya ve ülkenin siyasi olarak izole edilmesine Kim Jong Un uzun vadede karşı koyamaz. Diktatörün şimdilerde tavize yanaşmasının yolunu, -Çin'in de istemeyerek desteklemek zorunda kaldığı- işte bu ‘azami baskı' politikaları açmıştır. En azından sembolik olarak. Nükleer silahlanma konusundaki temel anlaşmazlıkta hâlâ uzlaşmaya yanaşmıyor. Zira sadece nükleer silahlara sahip olması onun ve rejiminin ayakta kalmasını sağlıyor. Bu, çelişkili bir mantık, ama kendi açısından bu mantğın haklı bir yanı var."
Badische Zeitung ise iki Kore arasında diyaloğun başlamasında spordan ziyade liderlerin ve siyasetin rol oynadığı görüşünü savunuyor:
"Eğer Kuzey Kore Devlet Başkanı soğuk siyasi atmosferi sona erdirmek istiyorsa, bunu yapacaktır. Buna sporun ya da olimpiyat oyunlarının bir etkisi olmayacaktır. Tam tersine. Tarih, bazı kapıları açma yeteneği olan sporun bazen de politikanın rehinesi olabileceğini bize öğretiyor. 1976, 1980 ve 1984'deki olimpiyat boykotları ya da 2014'deki Kırım krizi şunu gösteriyor: Eğer siyaset istemiyorsa, spor çaresiz kalıyor."
Fransa'da bir grup kadın, Hollywood'daki taciz skandalına tepkilerin erkeklere karşı nefrete dönüştüğü görüşünü savundu. Ünlü aktris Catherine Deneuve'un da imzası bulunan bildiriye feministler karşı çıkıyor. Die Welt gazetesi ise Deneuve'e destek veriyor:
"Catherine Deneuve ‘Le Monde‘ gazetesine açık mektup yazarak, erkeklere karşı 'iftira kampanyalarına' bir son verilmesini istedi. Ünlü 100 Fransız da bu mektubu imzalarıyla destekledi. Bunlar #Metoo kampanyasının 'totaliter bir toplum' yarattığı şeklinde uyarıda bulunuyorlar. Bu mektup son üç ayda delirme tehlikesi geçiren herkesi rahatlattı. #Metoo kampanyası her yerdeydi. Tüm erkeklerin domuz, tüm kadınların ise kurban olduğu ileri sürülüyordu. Kadınlar, erkeklerin yaptığı her türlü iltifatın taciz olabileceğini dünyaya anlatıyorlardı. 50 yıl beri süren cinsel özgürlükler ve ondan da eski olan birbirine saygı duyma ve karşısındakine sınırını gösterme yeteneği, tüm bunlar bir anda toz olup silindi. Şimdi büyük sanatçı Catherine Deneuve 'bu saçmalığa bir son verilmesi' çağrısında bulunuyor. Bu çağrı insana ne kadar da iyi geliyor."
©Deutsche Welle Türkçe
ÇA/BÖ