26 Haziran 2018 23:16
Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" ile suçlanan akademisyenlere yönelik davalar Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 34. ve 35. ağır ceza mahkemelerinde devam etti.
35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (ACM) Kadir Has Üniversitesi’nden Dr. Ceren Lord ve Dr. Çiğdem Bozdağ; 34. ACM'de İstanbul Üniversite'nden Prof. Dr. Pınar Saip, Prof. Dr. Raşit Tükel, Yrd. Doç. Dr. Özgün Akduran, Galatasaray Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Cem Özatalay ve Arş. Gör. F.G.K. ikinci duruşmalarına çıktı.
Çiğdem Bozdağ'ın dosyası için birleştirme kararı verildi. 34. ACM'de ise beş akademisyen için açıklanan mütalaada Terörle Mücadele Kanunu 7/2'den ceza istendi.
Tansu Pişkin'in Bianet'te yer alan haberine göre, Lord yurtdışında olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılamadı. İfadesi talimatla alınacağı için duruşması 4 Aralık'a ertelendi. Bozdağ ise savunmasını yaptı. Mahkeme heyeti kendi mahkemesindeki diğer akademisyen dosyalarıyla bu dosyayı birleştirdi.
Saip sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılamadı. Tükel, Akduran, Özatalay ve F.G.K. duruşma salonunda hazır bulunarak savunmalarını sundu. Mahkeme heyeti avukatların soruşturmanın genişletilmesi ve birleştirme taleplerini reddetti.
Esas hakkında mütalaasının hazır olduğunu belirten savcıya sunması için müsaade edildi. Savcı mütalaasında akademisyenlerin Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 7/2 maddesindeki "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla cezalandırılmasını istedi.
Duruşmaların dördü esasa karşı savunma hazırlamak suretiyle 22 Ocak'a; F.G.K.'nin duruşması 24 Ocak'a ertelendi.
İmzacı akademisyenlere yönelik davalar, 5 Aralık 2017'de başladı. 26 Haziran itibariyle 256 akademisyenin ilk duruşmaları görülürken içlerinden 16 kişinin davasında karar açıklandı. 16 akademisyen için de 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel ve Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı'ının cezası dışında bütün cezalarda hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Kadir Has Üniversitesi'nden Dr. Ceren Lord yurtdışında olduğu gerkçesiyle duruşmaya katılamadı. Avukatı Turhan Yıldız söz alarak 13. ACM'de devam eden dört akademisyenin dosyasıyla birleştirme talepleri olduğunu söyledi.
Mahkeme heyeti savunma alınmadan birleştirme hususunda karar veremeyeceklerini belirtti. Lord için istinabe talebi kabul edilmiş, ifadesinin İngiltere'de talimatla alınmasına karar verilmişti.
Savunma henüz gelmediği için duruşmanın 4 Aralık, 09.45'te devam etmesine karar verildi.
Duruşma salonunda hazır bulunan Kadir Has Üniversitesi'nden Çiğdem Bozdağ savunmasını sundu. İsnat edilen suçlamaları reddederek derhal beraat talebinde bulundu:
"11 Ocak 2016 tarihli barış bildirisini, çözüm süreci boyunca süren çatışmasızlık ortamının ardından şideetin ve ölümlerin tekrar artmasından ve bundan özellikle sivillerin zarar görüyor olmasından son derece rahatsız olduğum ve de ülkemizde barış içinde yaşama hakkının tesis edilmesini istediğim için imzaladım."
"Hem bir vatandaş hem de bir akademisyen olarak, şiddete ve şiddet içeren her tür eyleme karşı çıkma sorumluluğu taşıdığıma inanıyorum ve bunun için ifade özgürlüğü sınırları içinde her türlü çabanın gösterilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
"İmzalamış olduğum metin şiddet çağrısı yapmamaktadır, bu açıdan Anayasanın 26. maddesi uyarınca düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır ve suç oluşturmamaktadır."
Avukat Melike Polat Bursalı birleştirmeye ilişkin taleplerini sundu. Mahkeme heyeti Bozdağ'ın dosyasının 35. ACM'de birleştirilen akademisyen dosyalarıyla birleştirdi. Bir sonraki duruşma 18 Ekim 09.30'da görülecek.
İstanbul Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Özgün Akduran duruşma salonunda hazır bulundu.
Akduran savunmasında "Metni imzaladığımda yurtdışından henüz dönmüştüm. İmza vermeme sebep olan olayları izlediğimde yaşadığım utancı hala hatırlıyorum. o dönemde yaşananların tekrarını eminim kimse istemez. Metni barış isteğiyle imzaladım. Davranışımın düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini ve derhal beraatimi talep ediyorum" dedi.
Avukat Özlem Ayata söz alarak 13. ACM'deki dosyayla birleştirme talebinin reddedildiğini hatırlattı. Ayata, ilgili mahkemedeki akademisyen dosyaların birleştirilmesini talep etti. Ayata ayrıca savunma için ek süre istedi.
Mahkeme heyeti, iki nolu ara kararında talebi reddettiğini, kanaatinde şu aşamada bir değişiklik olmadığını söyleyerek birleştirme talebini reddetti. Heyet ek süre talebini de reddederek "mütalaadan sonra süre verilecektir" dedi. Ayata savunmanın genişetilmesi yönünde talepleri olduğunu söyledi.
Mahkeme heyeti daha önce böyle bir talepleri olmadığı gerekçesiyle yargılamanın suistimal edildiği gerekçesiyle avukatların bu talebini de reddetti. Sözü sorulan savcı esas hakkında mütalaasının hazır olduğunu söyledi.
Savcı mütalaasında, "terör örgütü propagandası suçunun tüm unsurlarının oluştuğunu, metinde devletin güvenlik güçlerinin katliam yapmakla suçlandığını, metni imzalamak düşüncesinden terör örgütünün düşüncelerinin yayılmasının anlaşıldığını" söyleyerek TMK 7/2 maddesi yönünden suç unsurlarının "tamamının" oluştuğunu, sanığın bu maddeye göre cezalandırılmasını istedi.
Mahkeme heyeti esas hakkında mütalaaya karşı savunma hazırlamak üzere sanık ve müdafilerine süre vererek duruşmayı 22 Ocak saat 10.00'a erteledi.
İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Raşit Tükel duruşma slonunda hazır bulundu. Tükel'in savunması ardından mahkeme başkanı 10 Mart 2016'daki basın açıklamasında nerede olduğunu sordu. Tüke okuldaki görevi nedeniyle katılamadığını ancak o gün anlatılanlara katıldığını ifade etti.
Raşit Tükel savunmasında şunları söyledi:
“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne bir öğretim üyesi ve insan olarak bilim ve düşünce özgürlüğü kapsamında imza attım.
Cumhuriyet Savcısı’nın bana yüklediği “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasını reddediyorum.
Attığım imza, ülkemizde barış içinde, insancıl ve sağlıklı koşullarda yaşam hakkının tesis edilmesi, bunun için hukuk içinde bütün çabaların gösterilmesi, Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülebilmesi, devlet tarafından barış içinde yaşama hakkının sağlanması isteğinin dile getirilmesidir.
Yirminci yüzyılda dünyada ne yazık ki silahla çatışmalarla doğrudan ya da dolaylı olarak ilintili 190 milyon ölüm meydana gelmiştir. Bunların yüzde 85-90’ı sivil ölümleridir.
Bu çatışmalar, doğrudan etkilerinin yanında, sağlık ve halk sağlığı hizmetlerini aksatma, çevreye zarar verme, yerinden edilmiş kişilerde sorunlara yol açma, insan hakları ihlalleri, şiddeti arttırma gibi nedenlerle biz hekimlerin ilgi ve çalışma alanına girmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü Sağlığın Sosyal Belirleyenleri Komisyonu, çatışma bölgelerinde su başta olmak üzere çevrenin tahrip edildiğini, tarımsal üretimin olumsuz etkilendiğini, insanların göçe zorlandığını, anne ve çocuk ölümleri başta olmak üzere ölümlerin arttığını, aşılama vb. koruyucu hizmetlerin kesintiye uğradığını belirtmektedir.
Türk Tabipleri Birliği’ndeki görevim nedeniyle Güneydoğu Anadolu bölgesinde sokağa çıkma yasaklarının oluşturduğu halk sağlığı sorunlarını bizzat yerinde gözlemleme imkanına sahip oldum.
18 Eylül 2015 tarihinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı olarak benim de içinde yer aldığım, TTB Merkez Konseyi, TTB Aile Hekimleri Kolu, Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Adli Tıp Uzmanları Derneği üyelerinden oluşan yedi kişilik bir TTB Heyeti olarak, Cizre’ye, dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının hemen ardından sağlık alanına ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere bir ziyaret gerçekleştirdik. O dönemde yayımladığımız raporda şu görüşlere yer verildi:
“Ortaya çıkan yıkım, su kirliliği başta olmak üzere bazı çevre sağlığı sorunlarına yol açmıştır. Vatandaşın temiz su içme ve kullanma olanaklarının su tanklarının ateş edilerek delinmesi nedeniyle ortadan kalkmış ve alternatif olarak sağlıksız suların tüketilmesinin sonucu, ilçede mide-barsak enfeksiyonlarında artış görülmüştür.
“İki yaşında bir çocuğun, ishale bağlı dehidratasyondan öldüğü şüphesi vardır.
“İlçede bulunan diyaliz hastaları ilk 4 gün boyunca diyaliz hizmetine ulaşamamıştır. Dokuz gün boyunca doğumların çoğu evde olmuş, kadınlar kendi kendine ya da sağlık personeli olmayan kişilerin yardımıyla, hijyenik olmayan ortamlarda doğum yapmışlardır.”
“Bu dönemde gerçekleşen erken doğum, ölü doğum, düşük ve doğumsal anomali vakaları verilerinin önümüzdeki günlerde ortaya çıkması beklenmelidir.
“Yaşanan çatışma ortamında bebek beslenmesi, anne sütü alımı ve mama kullanan bebeklerde mamaya erişmeyle ilgili sorunlar ve bunların oluşturduğu ileriye dönük sıkıntılar, aile sağlığı merkezlerince (ASM) yapılacak izlemlerle ortaya konacaktır.
“Elektrik kesintileri nedeniyle aşıların bozulması, ayrıca ASM’lerin çalışmaması nedeniyle 20 güne uzayan bir sürede aşılama hizmeti verilmemiştir. Bu durum, özellikle Hepatit B ve BCG aşılamasının yapılmasında aksamalara yol açacaktır.
“Ayrıca, ilçedeki olağan zamanlarda da görülen kızamık hastalığının salgın yapmasından endişe duyulmalıdır. Yaşanan bu afet benzeri olay nedeniyle, çevre ve yaşam koşullarının bozulduğunu da düşündüğümüzde, çocuklar arasında menenjit olgularının ortaya çıkmasından endişe duyulmalıdır.
“İlçeyi ziyaret ettiğimiz sırada artmış olduğu belirtilen ishal olgularının önümüzdeki günlerde daha artması ve salgın yapması muhtemeldir.”
Sağlık sadece klinik düzeyde tanımlanamaz. Hastalıkların tedavisi kadar, sağlığın çevre koşullarıyla, yaşanılan ortamla ilişkisinin her fırsatta vurgulanması gerekiyor. Hekimler olarak, insan yaşamını ve sağlığı her türlü kavramın önüne, her şeyin merkezine koyuyoruz.
İnsan sağlığına ve dolayısıyla yaşamına zarar veren her şeyi, hekimliğin doğasına aykırı ve kabul edilemez buluyoruz.
Ben de bu değerlerin bir gereği olarak, yaşamım boyunca gerek hekim olarak gerekse meslek örgütüm TTB’de aldığım görevler sırasında, insanların nitelikli bir sağlık hizmetine erişmeleri, bebeklerin aşılanması, iyi beslenebilmesi, gebelerin sağlıklı koşullarda doğum yapabilmesi, kronik hastalıkları olanların tedavilerinin kesintiye uğramaması için çaba harcadım.
Yukarıda sözünü ettiğim raporda da belirtildiği gibi, çatışma dönemlerinde sağlık hizmetlerine erişim aksamakta, bebekler aşı olamamakta, böbrek yetmezliği olan hastalar diyaliz hizmetine ulaşamamaktadır.
Çatışma dönemlerinde ölümler sadece ateşli silahlara bağlı olarak ortaya çıkmamakta, çatışma ortamının oluşturduğu olağandışı durum, ateşli silahlara bağlı olmadan da sivillerin ölümlerine neden olmaktadır. Kimi zaman beslenme yetersizlikleri, kimi zaman sağlık hizmetlerine erişememe bunun nedenidir.
Söz konusu bildiriyi, işte böyle bir ortamda, devletin, her türlü çatışma durumunda insan haklarının korunması için gereken önlemleri alma ve bu hakların kullanılmasını engelleyen koşulları ortadan kaldırma ve barış içinde bir yaşamın tesis edilmesi yükümlülüğünün olmasından dolayı, ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturan ve en çok da sivillerin zarar gördüğü çatışma sürecini sona erdirmek üzere adımlar atması talebiyle imzaladım.
Barış talebini içeren eleştirel düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağını biliyorum. Bu nedenle beraatime karar verilmesini talep ediyorum.
Avukat Ziynet Özçelik söz alarak "Kastı araştırıken denetleme yükümlülüğü mahkemeniz açısından zorunludur" dedi. Esas hakkında mütalaasını açıklayan duruşma savcısının iddianame savcısı ile kolluğun söylediğinin ötesine geçemediğini ifade etti.
Özçelik savunmasında "Doğrudanlık ilkesi gereği kanıtların araştırılması gerekmez mi" diye sordu. Avukat Meriç Eyüboğlu ise "Bizim ne söylediğimizin bir önemi olmaksızın hazırlanmış bir mütalaayla karşılaştık. Burada olsa olsa ön yargı var" dedi.
Özçelik ve Eyüboğlu birleştirme ve tevsi-i tahkikat (soruşturmanın genişletimesi) talepleri olduğunu söyledi.
Mahkeme heyeti birleştirme ve tevsi-i tahkikat taleplerini "yargılamayı uzatma gerekçesiyle talep edildiği gerekçesiyle" reddetti. Müdafiler ek savunma için süre istedi. Savcı bu talebin reddini talep ederek mütalaasını sunmak istedi.
Savcı ilk duruşmada sunduğu mütalaasını yineleyerek Tükel'in TMK 7/2'ye göre cezalandırılmasını istedi.
Mahkeme heyeti, sanık ve avukatarına esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarını hazırlamak için süre verdi. Avukat Özçelik söz alarak "Müstakil bir gerçeklik araştırma mahkemeniz taarfından yapılmıyorsa adil yargılamanın güvenceleri bizim açımızdan yoktur" dedi.
Bir sonraki duruşma 22 Ocak'ta görülecek.
Galatasaray Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Cem Özatalay duruşma salonunda hazır bulundu.
Özatalay, mahkeme heyeti ve savcının esas hakkındaki mütalaasını açıklamak ve duruşmayı karara bağlamak için acele ettiğini ilk iki duruşma boyunca gözlemlediğini söyledi:
"7 Aralık'ta ilk kez mahkemenize çıktığımda savunmamın bir şeyleri değişeceği umudum vardı. Diğer davaları da izlerken fark ettim ki bizim savunmalarımızın bir hükmü yok. Bizim hükümlerimiz beyanlarımız alınmadan verilmiş. Burada söyleyeceğimiz sözlerin bir kıymeti harbiyesi yok. Başka mahkemelerde imzasını çekenle imzasının arkasında olan arkadaşlarımızın aynı cezayı aldığını gördüm. Bu yargılamalar benim için hayal kırıklığıdır. Bu koşullar altında söylemek istediklerim yine de kayıtlara geçsin diye söyleyeceklerimdir."
Avukat Ziynet Özçelik "Hukuk devleti dışında bir anlayışın benimsendiğini görüyoruz. Ancak bir kez daha taleplerimizi yineliyoruz. Biz biliyoruz ki buradaki taleplerimiz gerçekleştirilmesi gereken talepler. Görünürde de olsa tarafsızlığınızı yerine getirmek bakımından en azından bu taleplerin incelenmesi yönünde karar vermelisiniz" diye konuştu.
Avukat Meriç Eyüboğlu ise şu beyanlarda bulundu:
"Siz hiçbir delil toplamazken bir sonraki celse için süreyi 22 Ocak'a veriyorsunuz. Mevzu davayı uzatmaksa istediğimiz raporlar verdiğiniz yedi aylık sürede gelir. Biz fazladan süre istemiyoruz. İddianameyi aynen alarak yargılama yapılıyor. Müvekkilin söylediğinin bir önemi yoksa biz bu davanın öznesi bile değiliz.
"Verdiğiniz sürenin de hüküm önceden verildiği için bir anlamı yok. Mütalaa da iddianame özensiz ve eksiktir. Tevsi-i tahkikat taleplerimizi yineliyoruz."
Mahkeme başkanı "savunmalardaki iddiaları aydınlığa kavuşturalım" diyerek avukatlara yanıt verdi. Sonucu belli olan bir davada sanığa ve müdafilerine uzun uzadıya savunma yapmak için süre vermeyeceğini, ilk celsede tevsi-i tahkikat taleplerinin tartışılmadığını, "Türk yargısında bir dosyanın yargılaması için ayrılabilecek sürenin aşağı yukarı belli olduğunu" ve 53 dakikadır tek bir duruşmanın sürdüğünü söyledi.
Mahkeme heyeti aynı karar ve gerekçelerle talepleri reddetti. Savcının TMK 7/2'den ceza istemesi üzerine mahkeme başkanı Özatalay'ı "Gel" diye çağırdı. Özatalay "Bu şekilde konuşmazsanız daha rahat edeceğim" diye yanıt verdi. Mahkeme başkanı "Bana nasıl konuşacağımı öğretemezsin" diyerek sesinin yükseltti. Eyüboğlu'nun müdahalesine ise "Üçüncü defa tekrar ederseniz duruşma nizamını bozduğunuz gerekçesiyle dışarıya atarım" diye tehdit etti.
Eyüboğlu mahkeme başkanının sanığın ifadesine kadar "Siz" diye hitap ettiğini, ifadeden sonra tavrının değiştiğini söyledi. Mahkeme başkanı "CMK'ya göre böyle bir zorunuluğum yok. Kimseye siz demedim demem de" diye konuştu. Avukat Ziynet Özçelik "Nezaket hiç kimseye zarar vermez" dedi.
O sırada salonda bulunan avukatlardan Gizem Sayın mahkeme başkanının konuştuğu sırada SEGBİS'in neden kapalı olduğunu sordu. Mahkeme başkanı Sayın'ın dışarı atılması için güvenliği çağırdı.
Ardından heyet sanık ve müdafilerinin esas hakkında mütalaaya karşı savunma hazırlamak üzere ek süre telebini kabul etti. Bir sonraki duruşma 22 Ocak'ta görülecek.
İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Pınar Saip sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılamadı. Mahkeme heyeti sanığın bir sonraki celsede hazır edilmesini istedi. Bir sonraki duruşma 22 Ocak'ta görülecek.
Bu sırada avukat Sayın tekrar duruşma salonuna girdi. Mahkeme başkanı güvenlik görevlilerini azarlayarak "Kim size içeri alın dedi" diye sordu. "Çıkın yoksa zor kullanarak dışarı çıkarmalarını isteyeceğim" dedii.
Sayın ise bunun yeni bir duruşma olduğunu, tutanak tutulması ve SEGBİS kayıtlarının izlenmesi gerektiğini söyledi. Mahkeme başkanı duruşmaya beş dakika ara verdi ve seyircisiz devam etme kararı aldı.
Duruşma salonunda hazır bulunan Galatasaray Üniversitesi'nden Arş. Gör. F.G.K. savunmasını sundu; suçlamaları reddederek derhal beraatini istedi.
Savcı esas hakkında mütalaasını tekrar etti. Avukatların birleştirme ve tevsi-i tahkikat hususundaki taeplerini reddeden mahkeme heyeti, mütalaaya karşı savunmalarını hazırlamak üzere sanığa ve avukatlarına süre verdi. Bir sonraki celse 24 Ocak'ta.
10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin (BAK) "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi 1128 akademisyenin imzası ile yayınladı. Sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu.
Akademisyenler hakkında Savcı İsmet Bozkurt’un hazırladığı iddianame ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) “örgüt propogandası” fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden dava açıldı.
26 Haziran itibariyle 5 Aralık 2017'den bu yana mahkemeye çıkan akademisyen sayısı 256 oldu. 16 akademisyen 1’er yıl 3’er ay hapis cezasına mahkum oldu. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel ve Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın cezası hariç cezalarda hükmün açıklanması geri bırakıldı. Üstel’in ve Ersanlı'nın cezalarının ertelememe gerekçesi olarak "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği" ve "mahkemede suç işlemeyeceğine dair kanaat oluşmadığı" gösterildi.
© Tüm hakları saklıdır.