Eczacıbaşı Holding ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Yönetim Kurulu, İstanbul Modern Sanat Vakfı’nın da Mütevelli Heyeti Başkanı Bülent Eczacıbaşı, deneyim ve birikimlerini topladığı ‘İşim Gücüm Budur Benim’ kitabı hakkında konuştu. Eczacıbaşı, gelir dağılımındaki adaletsizlik hakkında 'solun geleneksel reçetelerinin işe yaramadığını' ifade ederken kapitalist sistem için "Ama bu sistem sağlıklı çalışmıyor. Hastalığın tedavisi gerekiyor" yorumunu yaptı.
Hürriyet’ten Çınar Oskay’a konuşan Eczacıbaşı’nın açıklamalarından bir kısım şöyle:
Gelir dağılımındaki adaletsizliğe dikkat çekiyorsunuz kitapta. Thomas Piketty’ye atıfta bulunuyorsunuz. Birkaç yıl önce Ali Koç da “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” demişti. Bugün dünyada daha güçlü bir sol olsaydı, sağ popülizme, fanatizme kayışın önü tutulabilir miydi?
Solun geleneksel reçetelerinin işe yaramadığını dünya gördü. Başka sentezlere ihtiyaç var. Kapitalizmi nasıl herkesin yararına çalıştırırız? Zenginlik yaratmakta daha başarılı olmuş bir sistem yok. Ama bu sistem sağlıklı çalışmıyor. Hastalığın tedavisi gerekiyor.
Nedir bu hastalık?
Paranın politik güç, politik gücün para yaratması... Para belirli ellerde toplandıkça bu odaklar daha fazla güce sahip oluyor. Politik gücü kendilerini zenginleştirmek için kullanıyorlar. Böylece toplumu büyük krize sürükleyen bir döngü ortaya çıkıyor. Bu dünya tarihinde ilk defa görülen bir gelişme değil ama şimdi yeniden böyle bir tehlikenin ortaya çıkmakta olduğunu görüyoruz. Geçmişte gerek ABD’de gerekse Avrupa’da kapitalizmin aşırılıklarını başarıyla törpüleyen hareketler görülmüştü.
Nasıl?
Amerika’da ‘Yeni Düzen’, Avrupa’da sosyal demokrasi bozulan dengeleri düzelten hareketlerdi. Şimdi küreselleşme devrini yaşıyoruz. Küreselleşme bir yandan zengin ülkelerle gelişmekte olan ülkeleri birbirine yaklaştırırken, bir yandan da toplumlardaki gelir dengesizliklerini artıran etkiler getiriyor.
Eczacıbaşı, iş hayatına dair önerilerini de şöyle sıraladı:
- Doğru karar almanın tek koşulu var: Açık bir tartışma ortamı. Hataların hepsine dönüp bakarım, hepsinde istisnasız bir şey var: Yeterince tartışılmamıştır. Herkesin fikri alınmamıştır. Konu basit zannedilmiştir.
- Açık tartışma ortamına bazen biz gerek görmüyoruz veya acele ederek hata ediyoruz. Bazen insanlar içlerinden geçenleri açıklıkla söyleyemiyor veya söylemiyorlar. Patronun ne düşündüğüne bakıyor, onu hissetmeye çalışıyorlar.
- Birini işe alırken o kadar çok şeye bakıyoruz ki, İnsan Kaynakları’nı “Altı aydır adama haber vermemişsiniz” diye aradığım çok oluyor.
- Kurum kültürü yazılı olmayan kurallardır. Yönetmeliklerde bulamazsınız. “Bu iş böyle yapılır, böyle yapılmaz”, “Eczacıbaşı’nda bu yapılmaz kardeşim” gibi. Bunlar bir yandan katılaştırır ama bir yandan kimliğinizi korumanızı sağlar.
- Vehbi Koç’la, Sakıp Sabancı’yla TÜSİAD çatısı altında ve aile dostları olarak çok yakın çalıştım. Başarılarının altında benzer faktörler var. Birincisi iş takibi, fikri takip... İşi sonuna kadar götürme azmi.
- Zeki insandan bol bir şey yok dünyada. Zekâ bir çan eğrisi grafiğiyle dağılıyor, biliyorsunuz. Çizginin bu tarafında milyonlarca insan var. Çalışkanlık diyorsanız, herkes çalışıyor. Ayıran şey azimdir insanları. Hedefe varıncaya kadar bir daha!
- Önceki kuşağın memlekete bakışı, iyimserliği çok etkili oldu üzerimizde. “Ya biz neler gördük, bırakın Allah aşkına” tutumu... Türkiye’nin her sorununu kendi sorunları olarak görürlerdi. Eğitim için, ormanlar için bir şey yapmak lazım; “Vakıf kuralım, bunu ben üstleneyim, onu sen üstlen”... Sürekli böyle yaşadılar.
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın.