DW: Müslüman kadınların bütün vücutlarını kaplayacak şekilde giydikleri deniz giysisi burkini bazılarına göre kadınların gördüğü baskının sembolüyken, bazıları için Müslüman kadınların sosyal yaşamda yer alabilmeleri için gerekli bir kıyafet. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Barbara Vinken: Bence şu anda Avrupa ve hatta Batı dünyasında asıl sorun örtünme konusunda; kadın vücudunun hangi kısımlarının gözükmesine izin olduğu konusunda. Burkini tartışması da doğal olarak bu yönde ilerliyor.
Kısa bir süre önce Olimpik plaj voleybolu turnuvasını izledim ve orada Mısır takımı bütün vücutlarını örten bir forma, yani burkini, giymişken, Alman Milli Takımı ise oldukça küçük boyutta bikinilerle yarışa katıldı. İnsan gerçekten kendisine şu soruyu soruyor: "İnsan neden o kadar küçük bikinilerle voleybol oynar?" Bizim neyi, ne zaman ve nasıl yaptığımızı tekrardan sorgulamamızı gerçekten komik buluyorum.
DW: Burkininin Almanya'daki mayo modasının gelişimindeki yeri nedir?
Vinken: Burkini aslında moda ihtiyacından doğmadı; o işlevsellikten ötürü doğdu. Burkini, Avustralya'daki Müslüman kadınların da cankurtaran olabilmeleri için tasarlanan bir deniz giysisi. Bu klasik anlamda işlevsel moda tabirine örnek bir kıyafet. Ben şahsen burkiniyi bir çeşit bütün vücudu kaplayan dalış giysisi olarak görüyorum.
Bir de tabii vücutlarının direkt güneşle temas etmesini istemeyenler burkiniyi tercih ediyor. Şu anda Avustralya ve Amerika'da bu yönelim çok yaygın. Bu kişiler denize ya kıyafetleriyle ya da tişörtleriyle giriyorlar ki vücutlarını güneşten korusunlar. Bence burkini de bu yönde evriliyor. Güneşin vücuda iyi geldiği yönündeki görüş artık sona ermeye başladı. Biraz fobik bir davranış olsa da bazı insanlar artık hiç güneşe çıkmıyor.
DW: Burkini hakkındaki kişisel görüşünüz nedir?
Vinken: Benim güneş korkum yok, bikiniyle çok severek güneşleniyorum. Ama burkini de beni hiçbir şekilde rahatsız etmiyor. Benim için aslında hiç fark etmiyor. Şu anda Fransa sahillerinde insanlar çok da çekici olmayan burkiniyi giymiyorlar, daha şiirsel gözüken ve denize de girilebilen örtünmek için geniş giysi parçalarını tercih ediyorlar. Bu daha güzel gözüküyor.
DW: Modanın siyasi tartışmalarla nasıl bir bağlantısı var?
Vinken: Aslında moda her zaman siyasidir. Geçenlerde çok ilginç bir fotoğraf gördüm. 1950'li yıllarda bir Fransız sahilinde polis, bikini giyen kadınlara göbeklerini örtmeleri için uyarıda bulunuyor. Günümüzde Nice'den gelen fotoğraf karesine bakarsak orada da polisin bir kadının üstündeki tişörtü çıkartması için zorladığını görüyoruz. Bence devlet, yasalar ve yönetmelikler her zaman insan bedenine, ama özellikle erkek bedenindense kadın bedenine dair sert tutum sergilediler.
DW: Almanya da aslında her zaman şu andaki kadar rahat olmadı. 1920'li yıllara kadar Almanya'daki kadınlar da tepeden tırnağa kapandıktan sonra yüzmeye gidiyorlarmış. Bu kültürel tarih nasıl gelişti?
Vinken: Modern zamanlardaki ana fark, erkekler için erotik olarak görülen bölgelerin – bacak ve popo – kadınlar için de geçerli olmaya başlaması ve ana ilginin bu alanlarda olması. Aslında mayo modası da bu yönelimi takip ediyor. Mini eteklerle gün geçtikçe daha fazla beden ve daha az kumaş görüyoruz ki yüzyılın başlarında bu durum düşünülemezdi bile.
DW: Çoğu kişi Batı dünyasındaki kadın bedeninin özgürleşmesini modern hayatın bir kazanımı ve burkiniyi de bu kazanıma bir tehdit olarak görüyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Vinken: Bence kadın hareketi eteklerin daha kısalıp dekoltelerin daha da derinleşmesi için uğraşmadı. Onlar daha ziyade eşya ile kadınlık arasında bir eşitliğin kurulmaması, kadın bedeninin metalaştırılmaması ve yine kadın bedeninin pornografiye varan ticarileşmesini engellemek için uğraştılar.
Bikini için bu bahsettiğim oldu diyemem, ancak moda, Coco Chanel'i bir kenara bırakırsak, bir feminist başarı olarak değerlendirilmedi. Moda endüstrisinde, feminist hareketin kadın vücudunu özgürleştirdiğini söyleyebilecek çok fazla tasarımcı yok.
DW: Ama bikini zamanında birçok kadın için özgürleşme, kendini bilme ve kadınlığın sembolü olarak görüldü.
Vinken: Bikiniyi tamamıyla kaldırmaktan bahsetmiyoruz. Burada bir eteğin boyunu, saçın örtülüp örtülmemesi veya bikiniyle sahillerde dolaşılmaması mevzularından bahsetmiyoruz.
DW: Dolce & Gabana veya Nike gibi Batılı tasarımcılar İslam modasına uygun tasarımlar yapıyorlar. Sizce bu yolla kadınların baskılanmasına mı yoksa kadınların toplumsal hayata katılmalarına mı katkı sağlıyorlar?
Vinken: Kadınların Avrupa'da olduğu kadar Arap ülkelerinde de ya örtünmeye ya da açılmaya zorlanmalarını üzücü buluyorum. Bizde (Avrupa'da) özellikle okullarda başlarını açmaları konusunda kadınlar zorlanırken, mesela Suudi Arabistan'da başlarını kapamaları konusunda baskı görüyorlar. Bence modada yasalar ve zorunluluklar olmamalı. Özellikle başlarını örten birçok genç kadın – Berlin'de yaşayan genç Türk kadınları – bunu bir moda aksesuarı olarak kullandıklarını belirtiyor. İnsanlar başkalarını her zaman kısıtlayamazlar ve ne yapacaklarını emredemezler. Arada insanların neyi neden yaptıkları ve bununla neyi hedeflediklerinin dinlenmesi gerekiyor. Bunu daha mantıklı buluyorum.
Tabii ki de evdeki genç kıza ne yapılacağının söylenmesi tehlikeli, ancak Almanya'da yapılan birçok araştırma bu durumun öyle olmadığını ortaya koyuyor. Almanya'daki genç kızlar başörtüsünü daha ziyade bir protesto ve kendini ifade etme biçimi olarak kullanıyorlar.
©Deutsche Welle Türkçe
Yalda Zarbakhch