Yoksa AKP dönemi ekonomide kocaman bir başarısızlık öyküsü mü?
Dolardaki son yükselişin seçmenin kafasına bu soruyu düşürmesinden endişelenmiş olmalı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan arka arkaya AKP döneminin ekonomik açıdan ne denli başarılı olduğunu söyleyen açıklamalar yaptı. İlginç olan, AKP döneminde Türkiye’nin ne denli gelişip zenginleştiğini anlatmak için buzdolabı satışlarını kanıt göstermesiydi.
Aslında tüketim gerçekten de bir ülkenin gelişmişlik seviyesini incelemek için bakılan temel ölçütlerden biri. İnce bir farkla: Bu tip karşılaştırmalarda klasik örnek genellikle buzdolabı değil, otomobil sahipliğidir.
Gelin, buzdolabı ve otomobil sahipliği ile kişi başına gelirden yola çıkarak AKP’nin ekonomide başarılı olup olmadığını anlamaya çalışalım.
Erdoğan ne dedi?
"Kişi başına milli geliri 3 bin 500 dolardan 2013 yılında 12 bin 500 dolara kadar çıkarmıştık. Ancak Gezi olayları ile başlayan ve bugüne kadar kesintisiz devam eden saldırılarla birlikte 2019 yılında 9 bin 127 dolar olarak gerçekleşti."
Gerçek ne?
Evet, AKP kişi başına milli gelir 3 bin 500 dolardan almış, 2013 yılında 12 bin 500 dolara çıkarmıştı. Sonra düşüş başladı. Kişi başına gelir önce 9 bin dolarlara düştü. Bu yıl dolarda yaşanan sert yükselişten sonra muhtemelen 7 bin dolarlara, hatta belki de (Bazı uluslararası bankaların ürkütücü tahminleri gerçekleşirse) 6 bin dolarlara düşecek.
Peki Türkiye’yle aynı kulvarda yer alan, aynı kulvar ne kelime, yarışa daha geriden başlayan ülkeler bu dönemde ne yaptı?
“Doğu Avrupa ülkeleri Türkiye’yi sollayıp nasıl geçti?” başlıklı yazımda daha önce anlatmaya çalıştığım gibi 1990 yılında Türkiye’de kişi başına gelir 2.794 dolardı. Aynı yıl Polonya 1.731 dolar, Romanya 1.680 dolar kişi başına gelire sahipti.
Aradan 30 yıl geçti.
2018’de Türkiye’nin kişi başına geliri 9.324 dolar oldu. (Haydi, AKP’yi kayırıp 2018 yılı verisini baz alalım.)
Polonya’nın aynı yıl 15.424 dolar.
Romanya’nın 12.301 dolar.
Macaristan’ın 15.938 dolar.
Çek Cumhuriyeti’nin 22.973 dolar.
Kaynak: Dünya Bankası
Eğer ekonomide bir başarıdan söz edeceksek, bu Doğu Avrupa ülkelerine ait. Türkiye açısından ise ortada büyük bir başarısızlık var.
Erdoğan ne dedi?
"Buzdolabı satışı 18 yıl önce 2 milyon 88 bin adetten, 2,5 milyona çıktı. Çamaşır makinesi satışı sayısı 824 bin adetten 2 milyonun üzerinde bir seviyeye ulaştı. Bulaşık makinesi satışı sayısı 282 bin adetten 1 milyon 332 bin adete, fırın satışı 339 binden 817 bine yükseldi. Bunları niye söylüyorum? Bütün bunlar ülkemizdeki refah düzeyini ifade etmesi bakımından rakamlar olarak söylüyorum."
Gerçek ne?
Evet, AKP’nin iktidarda olduğu son 18 yılda buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi ve (Erdoğan söylemeyi unutmuş ama) otomobil satışları arttı. İyi de aradan geçen sürede Türkiye’nin nüfusu 65 milyondan 90 milyona çıktı. (Suriye ve diğer ülkelerden gelen mültecileri katarak söylüyorum.) Satışların artması çok normal değil mi?
Önemli olan, adet bazında satışlar değil, sahiplik oranları. Acaba Türkiye’de otomobil sahiplik oranı ne, bizimle aynı kulvardaki ülkelerin otomobil sahiplik oranları ne?
Türkiye’de yüz kişiye düşen otomobil sayısı 2003’te 7.1’di. 2018’de 15.1’e çıktı.
Türkiye, 2013’te kişi başına düşen araç sayısında Avrupa sonuncusuydu. Bugün de sonuncu. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 2016 yılında 100 kişiye 50.5 otomobil düşerken aynı sene Türkiye’de yüz kişiye 14.2 otomobil düşüyordu.
Kaynak: Euronews.com
Kişi başına gelirde Türkiye’yi üçe katlayan Çek Cumhuriyeti, otomobil sahiplik oranında da üçe katladı.
Kişi başına gelirde olduğu gibi otomobil sahipliğinde de bir başarısızlığın olduğu açık. Peki ama bunda AKP’nin payı ne?
Türkiye’de otomobil satışlarını sınırlandıran en önemli faktör, çok yüksek özel tüketim vergisidir. Devlet şirketler kesiminden ve bu arada kuyumcudan, futbolcudan vergi toplayamıyor. Ya da toplamıyor. Onun yerine semeri dolaylı vergilerle eşeğin (vatandaşın) üzerine vurdukça vuruyor. Bu bilinçli bir politika. Bu politika otomobil sahipliğini sınırlandırıyor.
Yani kümenin en alt sırasında yer almamız siyasi kararlarla ilişkili.
Buzdolabı...
Gelelim Erdoğan’ın ısrarla üzerinde durduğu buzdolabına. Otomobilden farklı olarak buzdolabında sahiplik oranı yüzde 100’e yakın. Bu uzun zamandır böyle.
Ortada, “AKP gelmeden önce evimizde buzdolabı yoktu, onun döneminde medeniyetle tanıştık” gibi bir durum yok yani. Türkiye, dayanıklı eşya sorununu AKP’den önce çözmüştü. 1993’te evlerin yüzde 65.9’unda renkli televizyon bulunuyordu. Bu oran hızlı bir artışla, 1997’de 84.1’e, 2001’de ise 94.4’e yükseldi. Televizyonu olmayan çok az hane kaldı. Benzer eğilim çamaşır makinesinde de gerçekleşti. 1993’te sahiplik oranı yüzde 26.9’du. 2001’de bu oran yüzde 75.3’e ulaştı. (Kaynak: Capital dergisi.)
Sonuç: AKP, Türkiye’nin refahına 1990’lardan fazla bir katkı yapmadı. Dere tepe düz gittik, bir arpa boyu yol gittik.