Yazar Paulo Coelho’nun, Eleven Minutes (Onbir Dakika) kitabı Türkçe’ye çevirilirken Kürdistan sözcüğünün sansürlendiği iddia edildi Can Yayınları kitabı toplatacağını duyurdu. Çevirmen Saadet Özen, "Çeviri her zaman yorumla yürüyen bir iş, fakat sansür başka. Hiçbir zaman bunun yanında olmadım. Yazarın görüşüne katılıp katılmamak da önemli değil. Ne yazdıysa o" açıklamasını yaptı.
Paulo Coelho’nun Eleven Minutes (Onbir Dakika) isimli kitabını Saadet Özen, 2004’te Can Yayınları için Türkçe’ye çevirdi. Çeviride Kürdistan sözcüğü yerine ‘Ortadoğu’ tercih edildiği ortaya çıktı. Çevirinin sansürlenmiş hali 38 defa basıldı.
Orijinal metinde yer alan “Bir internet kafeye girdi ve Kürtlerin Kürdistan’dan, şu an Türkiye ile Irak arasında bölünmüş, var olmayan bir ülkeden geldiklerini öğrendi” cümlesi sansürlenerek yerine “Kürtlerin Ortadoğu’da yaşadığı yazıyordu” ifadeleri yer aldı. İlk baskısı 2004 yılında yapılan kitabın sansürlenmesine çok sayıda sosyal medya kullanıcısı tepki gösterdi.
Can Öz: Okurlar haklı
Yayınevinin sahibi Can Öz, konuyla ilgili resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Paulo Coelho 11 Dakika’daki çeviriyle aslı arasındaki farkların sorumlusunu, editörünü bilmiyorum. Baskı çok eski. Ancak yayıncının böyle kafasına göre metne müdahale hakkı yoktur. Tepki gösteren okurlar haklı. İlk baskıda düzelteceğiz” dedi. Can Öz ayrıca, kitabın bugün itibariyle toplatılacağı bilgisini de verdi.
Çevirmen Özen: Ne gördüysem onu çevirdim
Kitabın çevirmeni Saadet Özen de resmi Twitter hesabından yaptığı ilk açıklamada, “Ben ne gördüysem onu çevirdim. Coelho’nun bütün çevirileri en son kendi ajansına gider. Sadece çeviriler değil çıkacak röportajlara kadar her şeye ajans karar verir. En azından eskiden öyleydi, şimdi nasıldır bilmiyorum. Şahsen, hiçbir kelimeyi bilerek sansürleme hakkını bugüne kadar kendimde görmedim. Anlatılanı, söyleneni doğru bulup bulmamaktan bağımsız olarak yazar yazmışsa yazmış. Can Yayınları’nın yaptığına da şahit olmadım. Mahkemeden sansür durumunda satırların üzerinin siyaha boyanarak basıldığı (sansürün belli edecek şekilde) bir-iki durum hatırlıyorum. Bu çevirinin de üzerinden yıllar geçti. Ancak yayıneviyle bu konuda konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle konusu geçmiştir, fakat bana kimsenin ‘şöyle yapma böyle yap’ dediğini hatırlamıyorum. Kitap zaten tamamen başka bir hikâyeyi anlatıyordu. Coelho politik bir tartışmanın içinde olmak istemiş midir, olmamayı mı tercih etmiştir, kitabın genelinden çıkarılabilir bence.” dedi.
"Hiçbir zaman sansürün yanında olmadım"
Saadet Özen son paylaşımında ise geçen yıl çevirdiği başka bir metnin fotoğraflarını yayınladı. Özen, "Coelho hakkında açıklama yapmak istiyorum. Kitapta geçen “Kürdistan” kelimesini sansürlediğim iddia edildi; faşist, ırkçı, akla gelebilecek her tür hakaret sıralandı. Bakalım gerçekten bu kelimeyi kullanmaktan imtina eder miyim. Yani, yazar Kürdistan dediyse ben de öyle çevirmişim. Bu çok doğal. Coelho’nun kitabı (On Bir Dakika) on altı yıl önce yayınlanmış. Açıklama için bu saate kadar beklememin sebebi şu: Dünden beri hatırlamaya çalışıyorum, acaba o zaman farklı mı düşünüyordum, diye. Hayır. Bugün ne düşünüyorsam onu düşünüyordum. Kararsızlık anlarında insanı ilkeler korur. Çeviri her zaman yorumla yürüyen bir iş, fakat sansür başka. Hiçbir zaman bunun yanında olmadım. Yazarın görüşüne katılıp katılmamak da önemli değil. Ne yazdıysa o. Yayınevinde bunun konusunun geçtiğini bile hatırlamıyorum. Can Yayınları'nın herhangi bir kitabı sansürlediğine hiç şahit olmadım, olmaz. Öte yandan, özellikle bir not yoksa, editörden çıkmış ya da basılmış çeviriyi bir daha okumuyorum" dedi.
Özen, "Şayet soran olmasa bunun farkına bile olmayacaktım, keza yayınevi de öyle. Ne olmuş da böyle olmuş derseniz, söyleyeceklerim tahminden öteye gitmez ve bu, suçu birilerine yıkmaya çalışmaya girer. Yalnız, dün söylediğim gibi, Coelho’nun çevirileri ajansına gider. Yani, çevirinin onayı oradan geliyor, en azından o zaman öyleydi. Söylediğim gibi, o süreçle benim bir ilgim yok. Özellikle “çevirinin şurası olmamış, şöyle değiştirdik” gibi bir not yoksa çevirileri tekrar okumuyorum. Ayrıca, sansürde garip bir uyarlama var. Portekizcesinde tam olarak şöyle diyor: “Entrou em um cybercafé e descobriu na internet que as curdos vinham do Curdistão, um país inexistentex hoje dividado entre a Turquia e o Iraque.” Türkçede ise Kürdistan adı geçmiyor, Kürtlerin Ortadoğudan geldiği söyleniyor. Tutun ki sansürlemek istedim. Kürdistan kelimesini kaldırdım. Ortadoğuyu niye ekleyeyim? Hatta (kelimeden imtina eden kafa yapısı) Coelho’nun “varolmayan ülke” tanımıyla mutlu olabilirdi de. Nasıl olduğuna dair daha fazla tahmin yürütmek, spekülasyona girer. Cevap veremeyecek durumda olanlara soru sormayı gerektirir. Şunu biliyorum, Can Yayınlarının dün hemen açıkladığı gibi yeni baskılarda bu düzeltilir" ifadesini kullandı.
Özen paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
"Dünden beri pek bir şey hissetmeden linci seyrediyorum. Vaktiyle başka türlü düşünmüş olsaydım, bunu söylerdim. Mesela korkmak mümkündü. Salman Rüşdi’nin Japon çevirmeni öldürülmüştü. Bizde bir kitap sakıncalı görüldüğünde çevirmeni de yargılanıyordu ki bu hâlâ değişmedi. Çevirmenlik ve çevirmenler ancak bir sorun olduğunda akla gelir, bu böyle. Ancak, kişiliğimle, tavrımla ilgili genellemelere şaşırdığımı söylemem gerek. Mesela biri, neden Kürtlere sıra geldiğinde uzak durduğumu sormuş, mealen. Çok üzücü. Bunu “benim Kürt arkadaşlarım da var” çiğliğine düşmeden kısaca ifade etmeye çalışayım. Her kimlik, halk, milliyet, din, cinsiyet, yönelim, bir diğeri kadar onurlu. Hayatı böyle yaşamaya çalışıyorum.
İnsanız, içimden çocuk gibi, en azından bunun için çabaladığıma dair örnekler vermek geliyor, ama bu hem ayıp hem garip olur. Lincin şehvet seli, en doğru şeyi bile söylese insanların ne kadar kötü olabildiğini gösterdi. Hangi halktan olurlarsa olsunlar, onlara kapım kapalı. Yapmadığım bir şey için özür dilemem. Yüze yakın kitap çevirdim. Binlerce sayfanın içinde bu bir leke olarak kalacak. Anlamaya çalışanlar gibi anlamak istemeyenler de olacak, buna bir çare yok. Daha fazla uzatmayayım. Can Yayınları benim evim, büyüdüğüm yer. Kitapta bu bölüm düzeltilecek. Can Öz’ün dostluğu, desteği her zaman gurur verici. Bu işe elbette üzüldüm, çok üzüldüm. Ama işte dostlarımız, destek olanlarımız, anlamaya çalışanlarımız var. Yola onlarla devam edeceğiz.
Son bir söz. Dün yazdıklarımı tekrar okudum. Çeviri metni elimde yok, 16 sene önce ne yaptığımı maddi olarak kanıtlayamıyorum, ben de göremiyorum. Çevirilere yayınlandıktan sonra hiç bakmıyorum, bu da bir hata. Sansüre karşı fikrim net olmakla birlikte, bir özür borcum var. Öte yandan sansüre karşı bu hassasiyeti hem sevindirici hem şaşırtıcı bulduğumu söylemeliyim. Bu durumda kitaplardan, çevirilerden dolayı yargılanan yayınevleri, çevirmenler, artık hiç yalnız kalmayacak, öyle anlaşılıyor."