Politika

Özgür Özel'den "ayağa kalk Türkiye" çağrısı: Emekliye, asgari ücrete, çaya, buğdaya zam istiyorsanız bu akşam saat 21:00'de evinizin ışıklarını açıp kapatın!

09 Temmuz 2024 13:25

T24 Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Türkiye'yi ayağa kalkmaya davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye'ye sesleniyoruz. Türkiye, bu akşam saat 21.00'de ayağa kalk. Eğer emekliye zam istiyorsan, asgari ücrete zam istiyorsan, çaya, buğdaya, kayısıya, fındığa, darıya, üzüme, narenciyeye fiyat istiyorsan, asgari ücret artsın, emekli maaşı bir asgari ücret istiyorsan; bu akşam 21.00'de başlıyoruz, ışıkları yakın, ışıkları kapatın" çağrısı yaptı. Özel, "Uzaydan görünecek. Kendinizi gösterin. Zam isteyenler bizimle birlikte olsun. Ayağa kalkın, ışıkları yakıp kapatın. Durmadık, yeni başlıyoruz. Zammı söke söke alacağız. Ya zam alacağız geçim olacak ya da hiç yolu yok seçim olacak" dedi.

Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 

"Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Aleviler ile Sünnilerin kardeşliği"

"Geçen hafta Sivas'taydık. 31 yıllık bir insanlık ayıbının 31. yılında ama birinci yılındaki kadar tepkili, yüreğinde acıyı hisseden ve adalet arayışındaki inancımızla Sivas'ta hep birlikteydik. Buradan, Madımak'ta katledilen 33 canımızı ve o günden bu yana acıyı yüreğinde hisseden aileleri, davayı ilk günden itibaren büyük bir sabırla, kararlılıkla takip eden hukukçu dostlarımızı, Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanındaki canlarımızı ve o canların can dostu tüm insanlarımızı saygıyla selamlıyoruz.

Öyle acı günlerden geçtik ki, Sivas'ta daha acı yanarken, Madımak katliamında daha ateş soğumamışken yüreğimize bir ateş daha düştü. Öyle bir plan vardı ki, sanki Sivas'taki canlar ve o canların ölümünden canı yananlar, güya bir başka yerdeki bir acıya duyarsız kalacaklardı, hatta birilerinin zihin altına 'misilleme' gibi kazınacaktı. Bu sefer Erzincan Başbağlar'da 28'i kurşuna dizilerek, 5'i köyü bütün evleri ateşe verildiği için yanarak, yine 33 kişi öldü. Sivas'ta semaha duranları yaktılar diye, orada camiden çıkanları kurşuna dizdiler, evleri yaktılar. Ve bir tek amaç vardı, Türkiye'de bir mezhep çatışmasını tetiklemek, ,insanlar arasına nifak tohumları saçmak, kutuplaştırmak ve bu ülkeyi bir zaafiyet içinde bırakarak kolayca ele geçirmek. Sivas'ı yakan zihniyet ne kadar kara, ne kadar kötü, alçaksa; Başbağlar'ı da kurşuna dizip yakanlar aynı kötülükte, aynı alçaklıktadır. Türkiye'de Aleviler ile Sünniler, Türklerle Türkler kardeştir, onları birbirine düşürmeye çalışan kim varsa da kalleştir. Tüm Türkleri, Kürtleri, Alevileri, Sünnileri birlikte selamlıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Aleviler ile Sünnilerin kardeşliği. 

Ve buradan bir kez daha eşit yurttaşlığa, anayasa önündeki eşitliğe, bir mezhebin bütün ihtiyaçları karşılanıyorken, diğerini görmeyen devlet anlayışına dikkati çekiyoruz; cemevleri ibadethane sayılıncaya kadar, devlet Alevilik inancını Sünnilik inancından ayırmayana kadar bu mücadelenin takipçisiyiz.

"UEFA'nın yaptığı büyük adaletsizlik"

Hafta sonu, bizim Türkiye ittifakı dediğimiz, yani milli takım gol atınca sevinen, filenin sultanları kazanınca sevinen herkes milli takımı izledi. Gerçekten de hak etmiştik, çok yaklaşmıştık ama maalesef futbolun cilveleri, kendi içindeki hataları ve elbette ki milli takımıza yapılan haksızlıklar, verilen haksız ceza, futbol yerine tartışmayı başka zeminlere çekenler ve bu konuda UEFA'nın yaptığı büyük adaletsizlik sonucunda, milli takımımız son dakikaya kadar pes etmemesine rağmen kupaya veda etmek zorunda kaldı. Ama bütün takımımızı ve Türkiye'nin bütün renkelerini birlikte kucaklayan, farklılıkları Türkiye'nin gücü sayan ve milli takımı sahiplenen herkesin bu başarısını kutluyorum. Daha büyük başarıları hep beraber elde edeceğimize inanıyorum.

"CHP'nin 31 Mart başarısı, bugün Sosyalist Enternasyonal'in birinci gündemidir"

Hafta sonu, Sosyalist Enternasyonal'in Avrupa Komitesi'nin ilk toplantısına katıldık. Toplantıda Avrupa'da aşırı sağın yükselişini, neoliberal politikaların neden olduğu gelir adaletsizliğini ve daha pek çok konuyu ele aldık. Bir konunun altını kalın kalın çizdim. Aşırı sağ ve neoliberal politikalarla mücadelenin, gelir adaletsizliği ve yoksullukla mücadelenin reçetesi, solun ve sosyal demokratların elindedir. Toplumu göçmenler ve göçmen olmayanlar, sağcılar-solcular, mezhepler olarak bölüp, her meseleyi başka tarafa yükleyip oradan nefret üretenler Avrupa'da güçlenerek, faşizan, 80 yıl önce Avrupa'nın kurtulduğu faşizmi hortlatarak, aşırı sağı yükseltmeye çalışıyorlar. Bunun karşısında formül soldadır, sosyal demokrasidedir. Herkesi dinine, mezhebine, siyasi düşüncesine, doğduğu yere göre ayırmak değil, bu kesimlerin tamamının yoksuluna dokunmak, kimsesizlerine sahip çıkmak, güvencesizlerin hakkını korumak, yoksulların karnını doyurmaki, barınma sorunun çözmek bizim işimiz, bizim bildiğimiz bir iş. Bunu Avrupa, dünya çok kötü deneyimler yaşadı, yeniden hortluyor, hortlamaya çalışıyor. Ama buna verilen bazı cevaplar, nerede ortaklaşmamız gerektiğini de gösteriyor. İşte 31 Mart'ta biz sizinle kavga etmeyeceğiz, emekliler, yoksullar, asgari ücretliler içi kavga edeceğiz deyip, elimizin tersiyle kimlik siyasetini, kutuplaşmayı iten, kötü sözü duymayan, dosttan ya da karşıdan gelsin her türlü polemikten uzak duran ve sadece gerçek sorunları konuşan CHP'nin 31 Mart başarısı, bugün Sosyalist Enternasyonal'in birinci gündemidir. 

"Etiketten, fiyatlardan atacağız ama maaşlardan sıfır atmayacağız"

CHP iktidarında AKP'nin yaptığı gibi biz de sıfır atacağız. Ama onlar gibi enflasyonu yükseltip, sıfırlar sığmayınca hem paradan, hem maaştan, hem etiketten sıfır atmayacağız. Öyle 6 sıfır falan atmayacağız, bir tane sıfır atacağız. Etiketten, fiyatlardan atacağız ama maaşlardan sıfır atmayacağız. AKP'nin, MHP'nin kıymetli seçmenlerine söylüyorum; 31 Mart'ta doğru yaptınız, dürüst, çalışkan, şeffaf adaylara oy verdiniz, o günden bugüne sizi pişman etmedik, etmeyeceğiz. Gelecek seçimlerde CHP'ye Türkiye ittifakına oy verdiğinizde, 10 yıl sonra cebinizdeki paranın 10 kat değerli olduğunu göreceksiniz. Bugünkü maaşı alıp, 4 liraya mazot kullandığınızı, 1 liraya ekmek aldığınızı, elektrik faturasının 500 lira değil 50 lira geldiğini düşüneceksiniz. Milli gelir artışı bu demektir. Biz gidip AKP'ye bunu yapalım diyoruz. Gelin vergide adalet sağlayın diyoruz. Geçici, dolaylı vergileri kaldırın, zenginlerden doğrudan vergi alın diyoruz. Onlar vatandaşı değil, yine yandaşı düşünüyorlar. Ne kadar kaçabilirler bilmiyorum, çünkü vatandaş seçim istediğini her gün daha yüksek sesle söylüyor. Yapılacak ilk seçimlerde partimiz iktidar olacak, Türkiye zenginleşecek, herkes rahatlayacak. 

"Filistin'i yalnız bırakıp bu felaketin sürmesine izin vermeyeceğiz"

Şüphesiz perşembe günü sizlerin de yakalarında olacak olan, her sene yakamıza taktığımız artemisin, ölüm çiçeğini, hafıza çiçeğini bugünden yakama takmak istedim. Çünkü yarın Saraybosna'ya gidiyoruz. Bu çiçekte 11 yaprak var. Bu 11 yaprak 11 temmuz gününü sembolize ediyor. Yeşil umudu, beyaz masumiyeti temsil ediyor. Ve katliamdan 3 yıl önce Sırp kuşatmasındaki Bosna'ya ateş altında, Mostar'a ilk ziyareti genel başkanımız Deniz Baykal gerçekleştirdi. Deniz Baykal, o gün tüm dünyayı uyardı; tedbir almazsak burada büyük bir felaket, soykırım yaşanacak dedi. Deniz Bey'i dinlemediler. Aynı şimdi Filistin'e yaptıkları gibi, hepsinin bir bahanesi vardı. Ama şimdi BM 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı'nı Anma Günü ilan etti. Biz, Sivas'ı, Başbağlar'ı, Srebrenitsa'yı unutturmayacağız, Filistin'i yalnız bırakıp bu felaketin sürmesine izin vermeyeceğiz.

"AJet'teki, THY'deki tüm uçaklar CHP'nin uçağıdır"

20 Temmuz'da hep birlikte Kıbrıs'ta olacağız. Önceki dönem genel başkanlarımızla, 1974 Barış Harekatı'nda bakan olan Sayın Önder Sav ile, sağlığı el verirse Sayın Erol Çevikçe ile beraber ve yine Ayşe Ayata yani dönemin dışişleri bakanının kızıyla birlikte Kıbrıs'ta olacağız. Ayşe Hanım, barış için tatile çıkmıştı. Harekatın 50. yılında Ayşe Hanım'la bilikte adada barış, yurtta barış, dünyada barış demek üzere bir kez daha Kıbrıs'a gidiyoruz. Buradan bir kesim gerilim yükseltmeye çalışıyor. Sayın Erdoğan'a uçakta "Çağırdınız, Özgür Bey geliyor mu?" diye sordular. O da "Birlikte gitmeyi teklif ettik. Kendi uçaklarıyla gideceklerini söylediler" demiş. Kişi kendi gibi bilir herkesi, 13 tane uçağı olunca herkesin uçağı var sanıyor. AJet'teki, THY'deki tüm uçaklar CHP'nin uçağıdır. Kendi uçağımızla gidiyoruz. İhtiyaç olursa, çok zorda kalınırsa güçlüklerle kiralanır. Ama biz bir yıl önceden beri Kıbrıs'a 1974 Kıbrıs gazisi ile birlikte gitmek için çalışıyoruz. En son 174 gazi götürmek için Kıbrıs makamlarıyla mutabakata vardık. İki gün önce gidiyoruz. Ve gittiğimizde Kıbrıs'ın yaşayan, görev yapmış tüm başbakanlarına ve cumhurbaşkanlarına, mevcut görevdekilere, kardeş partimiz CTP'ye gidiyoruz. O yüzden burada "Erdoğan çağırdı, Özgür Özel reddetti. Onun uçağı, bunun uçağı" yok. Bir daveti reddetmek değil, çok önceden planladığımız şekilde, o davete kendi heyetimizle iki gün önceden gideceğiz. Ancak oradaki resmi törenlerde Türkiye'nin ana muhalefet partisini, CHP'nin 3. Genel Başkanı (Bülent Ecevit) ve o günden bu yana 50 yıldır Kıbrıs davasının arkasında duran partinin genel başkanı olarak gidiyoruz. 

"Hangi soyadını kullanacağına sadece kadınlar karar verir"

Torba yasada kadının soyadıyla ilgili bir düzenleme var. AYM 9 ay süre vermişti, süre doluyordu. Düzenleme geldi, geldi deyince herhalde kadın örgütleri önce nihayet dedi. Çünkü AYM demişti ki; ikide bir bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, doğru değil, kadın kocasının soyadını kullanır, yanında da kendi soyadını kullanır düzenlemesi eşitlik ilkesine aykırıdır. Hangisini kullanacağına kadın karar verir. AYM böyle dedi. Bunun üzerine, AKP iptal edilen kanunu getiriyor, ancak şöyle getiriyor; bu iptal gerekçesine göre, eski kanun 'kadın kocasının soyadını kullanır, ancak isterse kendi soyadını kullanır'daki 'ancak' kelimesi 've fakat' olarak değiştiriyorlar. Yani; kadın kocasının soyadını kullanır, ve fakat kendi soyadını da kullanır. Böylelikle, kadınların bir anayasal kazanımını tekrar ellerinden almaya çalışıyorlar. Bakın biz 75 yıldır Avrupa Konseyi'ndeyiz. Dön bir bak orada bir tane var mı, kadın kocasının soyadını kullanır diyen. Hem demokratikleşmeden bahsedeceksiniz, hem de Avrupa'da hiçbir yerde kalmamış bu uygulamayı sürdürmeye çalışacaksınız ve kadının soyadına karışacaksınız. Devlet olarak sana ne, sana ne! Kadınlar kararlarını kendileri verirler. Kadının ne yiyeceğine, ne içeceğine, ne zaman nerede dolaşacağına, hangi soyadını kullanacağına sadece kadınlar karar verir. 

"1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapacaklar"

Şimdi bu zihniyetin Milli Eğitim şubesinden birazcık bahsedelim. Yusuf Tekin... AKP'nin en çok değiştirdiği iki bakanlıktan biri. Biri Kültür Sanat, diğeri Milli Eğitim. Öğretmenlik Meslek Kanunu bir değişiklik getiriyor. Ama bu sefer sadece iş bilmezlik yok, ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. 2002'de Sayın Erdoğan çıkıp rahmetli Ecevit'e "68 bin öğretmen kardeşim var, bunları madem atamayacaktın o halde neden okuttun" dedi, o rakam şimdi 1 milyonu geçti. Önce algı yaratmaya çalıştılar, atanamayan öğretmen dediler. Sanki bir kusurları var da atanamıyorlar ya da kendileri çok istiyorlar da atayamıyorlar gibi. Şimdi Yusuf Tekin eliyle 1 milyon  öğretmen diplomasını çalacaklar. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapacaklar. Ne yapacağız? Milli Eğitim Akademisi kuracağız, 1 milyon öğretmen, öğretmen sıfatını kaybedecek, öğretmen adayı olacak, bu akademiye gidecek, 2 yıl okuyacak, çalışacak, biz de ona bakacağız. 2 yıl boyunca öğretmeni izleyecek, gözleyecek, paylaşımlarına, yaşam biçimine bakacak, tercihlerini, bağlılığını, biatını sorgulayacak, ona göre karar verecek. Peki bu akademiye kaç kişi alacak? Efendim, Maliye Bakanlığı ne kadar kadro serbest bırakacak. Maliye Bakanı bunu açıkladı, ne kadar emekli varsa o kadar serbest bırakılacağını söyledi. Bu sene 20 bin, seneye 22 bin. 1 milyon öğretmenin 22 binini akademiye alacak, kendinden olmayanı eleyecek, yandaşları atayacak. Geriye kalanlar için diyecek ki; atanmayan öğretmen kalmadı, akademi var, daha akademiyi bitirmediler. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç, yankesicilik faaliyeti yapacaklar. "Sen öğretmen olamadın evladım" diyecekler. Parodi gibi. MEB ile Erdoğan yan yana durmuş, 1 milyon öğretmen yetiştirmiş YÖK, 1 milyon kişiye diploma vermiş, "olmadı bu çocuklar, yapamadık, şimdi bir daha eğiteceğiz" diyor. Mesele öğretmenin diplomasına el koymak. Ve bu, Türkiye'nin değil dünya tarihinin en büyük emek hırsızlığıdır, gelecek hırsızlığıdır, en büyük umut hırsızlığıdır. Toplamda 1 milyon öğretmen adayı kapıda, 20 bini 2 yıl boyunca fanusta. Bakalım, MEB'e uygun öğretmen mi, milli değerlere bağlı mı, Reis'imize sadık mı, selamlarken 5 parmakla mı 4 parmakla mı selam veriyor. Böyle bir anlayışı, bu kadar haksız, çağdışı anlayışı yapsa yapsa AKP yapar, Yusuf Tekin yapar. Birbirlerine 22'nci yılda yakıştılar. 

"Cebinizden parayı çalan, TÜİK başkanını atayandır"

Gelelim bir başka rezalete; TÜİK. Dar gelirlilere bizzat bir devlet kurumu eliyle yapılan açık bir ihanetle karşı karşıyayız. Açıkladığı enflasyon rakamları istatistik falan değil, cebe giren ekmek, kursaktan geçen lokma, çocuğa alınacak süt, evde yakılacak doğalgaz. Buna göre zam alıyor vatandaş. 2 yıldır onunla aynı işi yapan, bağımsız akademisyenlerden oluşan ENAG da açıklıyor. ENAG enflasyonu yüzde 160 buluyor, TÜİK 80. ENAG'a göre zam verilse 2 kat maaş alınacak. Kul hakkı yemenin tanımı ne ise TÜİK eliyle bu iktidarın herkese yaptığının adı da budur. Emeklinin, asgari ücretlinin, memurun partisi var mı? Var. Peki TÜİK partiyi ayırıyor mu? Hayır. TÜİK AKP'li, MHP'li memurun da AKP'li maaşlı çalışanların da cebinden her ay para çalıyor. TÜİK'e ne derslerse onu yapıyor. TÜİK'e çal demişler, bunların cebinden paralarını al demişler. Maaşa yapılan zam, TÜİK'in verdiği rakamla yapılıyor. TÜİK, bu iktidara oy veren ve vermeyen herkesin cebinden para çalıyor. 5 bin lira zam alan varsa bilsin ki, 5 bin lirası da TÜİK'in cebinde. Ama TÜİK kurumdur ve o kurumu yöneten ve onları atayan birileri vardır. "Sorumlusu benim, ben" diyor ya; İşte cebinizden parayı çalan, TÜİK başkanını atayandır. 

"En düşük emekli maaşının asgari ücret olmasını savunuyoruz"

Gelelim emeklilere... Ne diyorlar? Biz "Türkiye normalleşsin" diyoruz. Almanlarla konuşurken "Türkiye'de emekli maaşı 270 euro" diyorum Alman yetkili beni düzeltiyor "2 bin 700 mü" diyor. Alınan emekli maaşının Almanca'ya tercümesi yok. En düşük emekli maaşı halen daha 10 bin lira. Ocak ayından beri, meydan meydan, 111 meydanda en düşük emekli maaşının asgari ücret kadar olmasını savunduk. Dinlemediler, yapmadılar. Şimdi kök maaşa enflasyon farkı koyuyor. En düşük emekli maaşının asgari ücret olmasını savunuyoruz, hükümet halen daha 3 maymunu oynuyor. Emekliyi görmüyor, duymuyor, emekli için bir şey söylemiyor. Bugün 3 işçi konfederasyonunun sayın genel başkanları, 3 maymunu oynayanlara karşı ağızlarını açtılar. Enflasyon zammını istediler. Döndüler, emekliye de en az asgari ücret verilmeli dediler. Bugün, verilmeyen enflasyon zamamını ve emekliye asgari ücret kadar aylık talep eden tüm sendika başkanlarına teşekkür ediyorum, üyelerinin mücadelesinin karşısında saygıyla eğiliyorum.

"Şimdiden asgari ücret 3 bin 800 lira eridi"

İktidar sözcüsü çıkmış, çalışma yapılıyor, alınmış bir karar yok diyor. Asgari ücrete geçen sene seçim vardı, "4 zam yapmayı düşünüyoruz" diyorlardı. Mart'ta, Temmuz'da, Ekim'de, Aralık'ta. Şimdi seçim geçti ama hiç zam yapmadan, geçen ocaktaki asgari ücretle bu sene aralıkta geçinin diyorlar. Şimdiden asgari ücret 3 bin 800 lira eridi. 

"Mehmet Şimşek zamma direniyorsa, Tayyip Erdoğan 'diren' dediği için direniyor"

Emeklilere asgari ücretin verilmesi, asgari ücrete zam yapılması lazım. Bu konuda birazdan bir çağrıda buunacağım. Bu mücadeleyi hep birlikte yükseltirsek, bu zammı söke söke alacağız. Mehmet Şimşek zamma direniyorsa, Tayyip Erdoğan "diren" dediği için direniyor. 

"Zam yaparsan geçim olur, zam yapmazsan seçim olur"

Asgari ücretin 25 bin lira olmasını istiyoruz. Bu mücadelenin sonuna kadar arkasındayız. Demişler ki; 4 yıl boyunca seçim yok, herkes hesabını ona göre yapsın. Diyor ki; şimdi ezerim, ezerim, günü gelince ağzına bir parmak bal çalarım, ben o seçimi yine kazanırım. Bu sefer işler öyle kolay değil. 31 Mart'ta emeklinin çektiği azabı, sana da yaşattığı gazabı gördük. Bundan sonraki süreçte de hem emekliler, hem emekçiler, hem çiftçiler, hem de esnaflar; eğer bu iktidara sesini duyurursa, tepkisini gösterirse, karşınızda durabilecek hiçbir güç yoktur. Buradan bir kez daha söylüyorum; ey Recep Tayyip Erdoğan, ey Devlet Bahçeli, ey Cumhur İttifakı, bu emeklilere, bu çalışanlara, bu esnafa, bu çiftçilere hakkını vereceksin, zammını yapacaksın. Zam yaparsan geçim olur, zam yapmazsan seçim olur. 

"Bu akşam 21.00'de başlıyoruz; ışıkları yakın, ışıkları kapatın"

Şimdi, madem ayağa kalktınız, Türkiye'yi ayağa kalkmaya davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye'ye sesleniyoruz. Türkiye, bu akşam saat 21.00'de ayağa kalk, evlerinde yanan ışıkları, eğer emekliye zam istiyorsan, asgari ücrete zam istiyorsan, çaya, buğdaya, kayısıya, fındığa, darıya, üzüme, narenciyeye fiyat istiyorsan, asgari ücret artsın, emekli maaşı bir asgari ücret istiyorsan; bu akşam 21.00'de başlıyoruz, ışıkları yakın, ışıkları kapatın. Uzaydan görünecek. Kendinizi gösterin. Zam isteyenler bizimle birlikte olsun. Ayağa kalkın, ışıkları yakıp kapatın. Durmadık, yeni başlıyoruz. Zammı söke söke alacağız. Ya zam alacağız geçim olacak ya da hiç yolu yok seçim olacak.