Sinemanın tartışılmaz simgesi, bir noktada tescilli markası sayılan Cannes, bu yıl daha da çarpıcı, farklı bir ışığa boğulmuş. Yaş 65 ama karşımızda henüz 35. baharında bir dilber var: Marilyn Monroe’nun (1926-1962) siyah-beyaz portresi, ölümünün 50. yılında hâlâ taptaze…
Hem estetiği hem de çağrıştırdıklarıyla festivalin en güzel afişlerinden biri bu. Cannes’ın simgesel gücünü bir bakışta yansıtıveren Marilyn Monroe, geçmişte festivalin konuğu olamamış hiç ama, sanki hep aramızda gibi. Sanatla eğlence endüstrisinin, katıksız yaratıcılıkla seyircinin hoşuna gitmeyi hedefleyen reçetelerin koşut yollarını kesiştirmeyi başaran gizemli ve çekici bir çehre…
Dünya ciddi bir ekonomik kriz yaşamaktaymış, kimin umurunda! Bu akşam, Wes Anderson’ın “Moonrise Kingdom” adlı filmiyle yapılacak açılış töreni öncesinde sinemanın, özellikle de Hollywood sinemasının yıldızının bunalımlı dönemlerde daha da parlak olduğunu, kırmızı halılı merdivenlerdeki geçit töreni sırasında bir kez daha hatırlayacağız.
O halılar üzerinde, Altın Palmiye için yarışacak filmlerde izleyeceğimiz Nicole Kidman (“The Paperboy” / Lee Daniels), İsabelle Huppert (“Amour” / Michael Haneke ile “İn Another Country” / Hong Sangsoo), Juliette Binoche (“Cosmopolis” / David Cronenberg) ve Marion Cotillard (“De rouille et d’os” / Jacques Audiard) yanında daha kimler olmayacak ki:
Nanni Moretti başkanlığındaki ana jürinin üyesi Diane Kruger, Haiti’ye yardım kampanyası için gelen Sean Penn, Oscar’lardan zaferle dönen “The Artist”in açılış gecesinin sunumunu yapacak olan kadın oyuncusu Bérénice Béjo, geçen ay kaybettiğimiz Fransız yönetmen Claude Miller’in kapanış gecesi izlenecek son filmi “Thérèse Desqueyroux”un baş oyuncusu Audrey Tautou ve aralarında Brad Pitt ile Angelina Jolie’nin de bulunacakları diğerleri…
“Cannes, sinemayla ilgili herkesin bulunması gereken yer olmayı sürdürüyor” diyen festivalin sanat yönetmeni Thierry Frémaux, bu gururlu sözlerinde haklı, Cannes’dan kaçış yok! Marilyn Monroe’nun üflediği doğum günü pastasındaki gibi, Cannes hep bir yaşında…
Ceylan’dan sinema dersi
2000’li yıllarda Türk sineması Cannes’da iki adla özdeşleşmişti: 4 filmiyle Altın Palmiye adayı olup birçok ödül alan, arada da ana jüri üyesi olan Nuri Bilge Ceylan ile kültürel ve coğrafi düzeylerdeki farklı konumuna karşın Türk sinemasının sahiplendiği ve yine hem Altın Palmiye adayı hem de jüri üyesi olan Fatih Akın. Bu yıl da durum değişmeyecek:
Fatih Akın, Karadeniz kıyılarındaki köyleri Çamburnu’nun yakınına çöp tesisi kurulması projesine karşı çıkan köylülerin direnişini anlattığı belgeseli “Cenneti Kirletmek” ile yarışma dışı Özel Gösterimler bölümünde izlenirken N.B. Ceylan “Yönetmenlerin On Beş Günü” yan bölümünü düzenleyen Fransız Yönetmenler Birliği’nin 2002’den bu yana her yıl bir yönetmene verdiği “Carrosse d’or” (Altın Fayton) ödülünü alacak ve daha önce Cannes’da izlenmemiş olan “Mayıs Sıkıntısı”nın (1999) 17 Mayıs günü yapılacak gösteriminden sonra da bir sinema dersi verecek.
Bu yıl Türk sineması açısından en önemli yenilik, Rezan Yeşilbaş’ın (1977, Diyarbakır) “Sessizlik - Be Deng” adlı 14 dakikalık filmiyle, kısa filmler dalında düzenlenen Altın Palmiye yarışının 10 adayı arasına girebilmiş olması. Bu ödülün önceki Türk adaylarının listesi de oldukça kısa: N. B. Ceylan (1995), Ebru Yapıcı-Ceylan (1998), Belma Baş (2006) ve Deniz Gamze Ergüven (2006).
Türk sinemasının tanıtımı için önemli bir işlevi son yıllarda başarıyla yerine getiren Türk standı da yine Ankara Sinema Derneği’nin sıcak ve etkin organizasyonuyla, festivalin “Uluslararası Köy”ünde hizmet verecek.
Mehmet Basutçu - Cumhuriyet