DW: Siz Düsseldorf Üniversitesi bünyesinde yürüttüğünüz "Güzel seçim mi, güzeli seçmek mi?” başlıklı araştırmanızda, Alman politikacıların 24 Eylül 2017'de yapılan parlamento seçimlerindeki cazibe değerlerini ölçmeye çalıştınız. Çekici bir görünüm gerçekten de seçilme şansını artırıyor mu?
Lena Masch: Evet, doğrudan adaya verilen oylarda (Alman seçim sistemine göre doğrudan verilen birinci oy milletvekili adayı için) çekiciliğin olumlu bir etki yarattığını tespit ettik. Eşit koşulların bulunduğu durumlarda çekici bir adayın, çekici olmayan adaydan yüzde 5 daha fazla oy aldığı görülüyor. İkinci oylarda (Alman seçim sistemine göre partiye verilen oylarda) ise partilerin çekici adayları sayesinde yüzde 3 puan daha fazla oy aldığı tespit edildi. Ayrıca çekici adayların yarıştığı seçim bölgelerinde, seçime katılım oranının daha yüksek olduğu görülüyor.
DW: Peki ya seçmen kararını etkileyen diğer faktörler önemini yitiriyor mu? Yani çekicilik, içerikten daha mı önemli?
Masch: Politikacıların başka özelliklerini de değerlendirdik. Örneğin akademik doktora yapmışlar mı, kökenlerinde göçmenlik var mı, daha önce milletvekilliği seçilmişler mi, cinsiyet belirleyici mi? Tüm bu kriterler arasında seçmen tercihlerinde ilk sırada popülarite yer alırken, onun peşinden çekici görünüm geliyor. Parti üyeliği ve buna bağlı olarak benimsediği politikayı ise kişisel özellikleri oluşturan faktörler arasına dâhil etmedik. Elbette bu konu kişisel özelliklerin üzerinde yer alıyor ve seçmen tercihlerinde önemli bir faktör.
DW: Çekicilikten söz ediyoruz ama siz bunu nasıl ve neye göre tanımladınız? Bir adayın çekici olup olamadığına nasıl karar veriliyor?
Masch: Çekicilik araştırmalarında, bir kişinin çekiciliği ile ilgili toplumsal bir uzlaşı olup olmadığına bakıyoruz. Eğer yeteri kadar kişiyle anket yaparsanız, o zaman cazibeyi objektif olarak ölçebilirsiniz. Üniversite öğrencilerinden seçtiğimiz 24 deneğimizden, 2017 seçimlerinde yarışan 1779 adaya sıfırdan 6'ya kadar puan vermelerini istedik. Burada sıfır en düşük, 6 ise en yüksek değeri ifade ediyor. En çekici aday olarak Christian Linder öne çıktı. Nitekim onun liderdiğindeki Hür Demokrat Parti'nin elde ettiği seçim başarısı, bu araştırmamızın sonuçlarını da teyit ediyor.
DW: Bir seçmen, siyasi bir kararı adayın dış görünüşüne bakarak nasıl verebiliyor?
Masch: Politika ve hatta dünya karmaşıklaştıkça, seçmenler kararlarını öngörülebilecek en basit faktörlere göre veriyor. Bu durumda adaylar içerik açısından yüzeysel kalsalar bile, cazip görünümleriyle puan toplayabiliyor. Bir aday iyi ve zinde görünüyorsa, siyasi bir görevi rahatça üstlenebilir diye düşünülüyor. Aksine, aday eğer bakımsız ve çirkinse o zaman seçmen nezdinde fazla itibar görmüyor. Ancak seçmenler bilinçli olarak böyle düşünmüyor. Burada tümüyle bilinçaltında gelişen süreçler söz konusu.
DW: Çekicilik eskiden de seçmenler için bu kadar önemli miydi yoksa bu yeni bir gelişme mi?
Masch: Araştırmamazı yöneten Prof. Ulrich Rosar, cazibe araştırmalarını 2002 yılındaki seçimlerden beri her seçim döneminde tekrarlıyor. Cazibe, 2017 seçimlerinde popülaritenin ardan en önemli tercih faktörü oldu. Ancak bu genel bir eğilim mi, yoksa bir defaya mahsus bir sıçrama mı, bunu henüz kesin olarak söyleyemeyiz. Görselliğin çok önemli olduğu bir devirde yaşıyoruz. Seçim kampanyalarında da kişilerin giderek öne çıktığını görüyoruz. Zira partilerin sunduğu içerikler artık eskisi gibi birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıyor. Örneğin bir zamanlar çevre koruma konusu sadece Yeşillerin programındaydı.
DW: Toplum, sizin çalışmalarınızdan ne gibi sonuçlar çıkarmalı?
Masch: Amacımız, kimseye kesin tavsiyelerde bulunmak değil. Sadece bilinçlendirmek istiyoruz. Politikacılar, dış görünümlerinin önemli bir role sahip olduğunu farketmeli. Çoğunlukla akıl ve mantık ölçelerine göre karar verdiğini sanan seçmenler ise aslında bilinçaltına başka faktörlerden etkilendiklerini bilmeli.
Söyleşi: Ines Eisele
© Deutsche Welle Türkçe
Lena Masch, Düsseldorf Heinrich Heine Üniversitesi bünyesindeki Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyor.